Bu şehrin nüfusu kesinlikle artmamalı. Yoksa hepimiz türlü türlü hastalıklardan gidebiliriz.
Hep diyoruz ki önemli olan yaşanabilir şehir olarak kalmak.
Nitelikli şehir olarak kalabilmek.
Gerçi hiç bir yöneticinin çokta umurunda değil.
Neyse.
Koca yaz.
şehirde ve bazı ilçelerde ... kokusundan durulmuyor.
Özellikle merkez ilçe ve Kozlu.
22 Milyon EURO vererek yaptırdığımız kanalizasyon arıtma sistemi facia.
Lağımlar yollarda merdivenlerde geziyor.
Şehrin coğrafi zorluklarını tek gerekçe olamaz.
Arıtma tesisi var ancak kanalizasyon sitemi büyük oranda burada bağlı değil.
Ama her su abonesinden bunun parası alınıyor.
Onu da geçtik.
Biz ... kokusuna alıştık da gelen gidene rezil oluyoruz.
Yollar toz toprak içinde.
Araç çok.
Personel zaten fazla.
Ama o yollar yıkanmıyor.
Zeki Çakan'ın geçmişte caddeleri köpürten şampuanlarından kalmamış sanki!
Cücük kadar caddelere su fışkırtacak şeyleri yok.
Plajlarda hava atmakla olmuyor ki belediyecilik.
Her iyi hizmete teşekkür etmek lazım da böylesi basit işleri yapamayanlar da beceriksizlikleri ile tarih yazıyor.
Dere yataklarına iki iş makinesi indirilip temizleyemiyorlar.
Sidik yarışına gelince mübarek hepsi en uzun mesafeye atıyor!
Şehir adeta sivrisinek fabrikası gibi.
Üretim fazlasını Çin'e ihraç etsek şehre ciddi gelir kaynağı olur.
Çünkü tüm pislik yuvaları sinek üretiyor. Bu şehrin insanı artık nasıl bir bağışıklık kazandıysa Burak hocamızın başkanlığında kurulacak bir ekip tıbbi inceleme yapmalı!
Ve bu şehir hala Ak Parti - CHP tartışmasında.
Bakıyorum.
Bakıyorum.
Bir daha bakıyorum.
Yazmanın da düşünmenin de dert etmenin de keyfi yok.
Çünkü ben ve pek çok duyarlı insan bu şehri anlayamıyor.

Belediye başkanlarına soğuk öneriler!
Yıllardan beri çok siyasetçi gördük.
Boş konuşanı da üreteni de.
Hava civa bi milyon olanlar, yaptığından fazlasını konuşanlar tek tek tarih olup gidiyor.
Şimdikilere de bakıyoruz.
Boş teneke gibi sesleri çok çıkanlar var.
Veya fazla ortalıklarda görünmeden TBMM'ye zıplamaya çalışanlar var.
Sevgili siyasetçiler.
Bir - Şartlar ne olursa olsun asla iki yüzlü olmayın.
İki - Yaptığınız iş kadar konuşun.
Üç - Üretmekten ve paylaşmaktan korkmayın.
Dört - Üreten ve yerini bilen her siyasetçi bu halk tarafından mutlaka ödüllendirilir. Ama dedikodu üretenler değil.
Beş - Ekibini belediyeyi yönetemeyen yönetilen olur. Algı şişirmesi ile gitmeyin. Süs ve süslü balonların nasıl fısladığını hatırlayın.
Altı - Her zaman kulağa hoş gelen şeyler duymaya alışmayın. Kulağa hoş gelmeyen şeyleri dinleyecek ve anlayabilecek cesaretiniz olsun.
Yedi - Şartlar ne olursa olsun samimi değilseniz kalıcı olma şansınız pek yok.
Sekiz- Partinin veya ekonomik sıkıntılar nedeniyle alınan oyları kendi oyunuz gibi gösterme hastalığından vazgeçin. İki - üçünüzün dışında bireysel oyu olan pek yok. Hiç biriniz partinizin üzerinde değilsiniz.
Dokuz- Siyasi yamyamlık yapmayın veya vazgeçin! Kimin sonunun nasıl olabileceğini görebiliyoruz!
Dokuz buçuk- Muhterem eşlerinizi değil söz verdiğiniz seçmeni dinleyin. Sözleri eşlerinize değil bu halka verdiniz!

Cem Küçük ve Erdal ağabey!
Cem Küçük ülke siyasi gündemi ve konumu itibari ile çok tartışılan biri. Bizim de komşumuz olan muhterem babası Erdal ağabey evinin bahçesindeki fındıklıkta kalp krizi sonrası hayatını kaybetti.
Cem Küçük de pek çoğumuz gibi baba acısını yaşıyor.
İlgili haberlere gelen yorumlara baktıkça şaşırıyorum.
Politikanın ve nefret bağımlığımızın bizi nerelere getirdiğini bir kez daha gördük.
Pek çok çirkin yorum geliyor.
Valla bu konularda hep derim.
Kendine saygısı olmayandan başkasına saygı beklenmez.
O nedenle bunları yazmadan edemedim.
Bir kez daha sabır diliyoruz.

Yatırımcı düşmanlığı!
Bu şehirde her dönem yatırımcı düşmanlığı yapıldı.
Şu veya bu nedenle üretenler her türlü engellerle karşılaştı.
Ki hala öyleyiz.
Burada yatırımcı veya girişimcilerin kullandıkları dil, yaklaşımlar veya siyasi kimlikleri de hedef haline gelmelerinde etkili oldu ancak bunun da temelini yine içimizdeki kıskançlık, hemşehricilik ayakları veya farklı çıkar ilişkileri oluşturuyor.
Sonuçta şu.
Türkiye ekonomide büyük bir kriz yaşıyor.
Ve bu şehir üretmenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi bildiği halde üreteni kıskanmakla, engel çıkarmakla,
sabote etmekle veya yok saymakla meşgul.
TSO Başkanlarımıza da kaç defa çağrıda bulundum.
Bu kör düşünceleri yıkmak için yerinden kıpırdamıyorsunuz.
Oysa ki bunları en iyi siz biliyorsunuz.
Zonguldak'tan pek çok marka ve ürün çıkıyor.
Çok daha fazlası çıkabilir.
Yerel kalkınma modelleri ve ihracat odaklı çalışmalar konusunda adımlar atılabilir.
Ama önce zihinlerdeki şu prangaları çıkarmak, pranga vuranları yok etmek gerekmez mi?
Ne diyorsun Metin Başkan.
Arslan Başkan.
Zekai Başkan.

İflas yılı!
Ekonomide çok güçlü firmaların büyük kayıpları var. Bir süredir direnenlerin mali kayıplarında patlama var.
Mesela beyaz eşya. TÜRKBESD’in açıkladığı 2025 yılı ilk yarı verileri, beyaz eşya sektöründeki daralmayı gözler önüne serdi. Hem iç satışlarda (%8) hem de ihracatta yüzde 5 yaşanan düşüşler toplam satışları yüzde 6, üretimi ise yüzde 8 oranında geriletti. Üretimin azalması, doğrudan ve dolaylı istihdamı tehdit ediyor. Sektörün yaklaşık 60 bin kişiye doğrudan, 600 bin kişiye dolaylı iş imkânı sunduğu göz önüne alındığında, bu daralmanın istihdam kaybına yol açabileceği endişesi artıyor.
İhracat pazarlarında kayıplar sürerken, iç piyasadaki talep daralması, tüketici alım gücünün zayıflaması ve finansal maliyet baskıları sektörün ayakta kalmasını zorlaştırıyor. Özellikle ara malı maliyetleri, anti-damping vergileri ve GEKAP gibi ek yükler, firmaların rekabet gücünü ve sürdürülebilirliğini ciddi biçimde sarsıyor.
Artan maliyetler, azalan üretim ve daralan iç pazar, beyaz eşya sanayisini istihdam açısından kırılgan bir konuma getirirken; bu gidişatın devam etmesi durumunda hem iş gücü piyasasında hem de genel ekonomide olumsuz etkilerin derinleşmesi kaçınılmaz görünüyor.
Çoktan bekleniyordu bu tablo.