Annem Zühriye bir köylü kızı. 1930 doğumlu. Babası Uzun Halit, Devreğe bağlı Oğuzhan Köyünde, sanatkar adam, ahşap dokuma alet edevatı imal eder. Annesi Çantı’lardan. Çantı’lar da itibarlı sülale. Milli Mücadele’de Sovyetlerden İnebolu’ya gelen silahların Bolu’ya kadar aktarılmasını sağlayan kahramanlardan.

Bilmeyenler için bir bilgi gireyim. Çantı bir ahşap yapı tekniğidir ki bunda çivi kullanılmaz. Bina alçak bir taş temel üzerinde birbirine geçmeleri hazırlanmış kütük ve kalaslardan inşa edilir. Genellikle iki kat olarak yapılır. Sayat denilen alt katında mutlaka ahır da bulunur. Üst kat ise konut olarak kullanılır.

Sayılı’lara gelin olduğunda 17 yaşındadır. Daha sonra biri erkek 5 çocuk doğurur, iki kızını 1-3 yaş arası kaybeder, üçünü büyütür.

Annem dominant karakter, tıpkı kendi annesi Azime gibi, her şeyi o yönetir.

Kocası yani babam İsmail Sayılı, köyde 3 yıl ilk mektep okuyup 10 yaşında şehre gelmiş, doğal olarak madene girmiş çok zeki ve yetenekli bir çocuk. Kısa sürede sanatı kapmış, Üzülmez atölyesinde çalışırken bir arkadaşı ile ortak demir işleri dükkanı açarak piyasaya atılmış.  Çok erken veda ettiği bu dünyada çalışkanlığı, zekası, sanatı ve doğruluğuyla yarattığı saygın ismi biz çocukları gururla taşıyoruz hâlâ. Onunla ilgili kapsamlı bir yazı yazmak isterim.

ZÜHRİYE

Anneme gelirsek, dedim ya dominant karakter, ne derse o! Uymak lazım, yoksa başına iş alırsın.  Çok denedim bunu, onun her uyarısı, her önerisi başlangıçta ters gelse de dediklerinde hep haklı çıkmıştır.

Hiç okul görmedi. Köylülerimiz gerçek manada çok yobazdı bizim. Kızların, kadınların statüsü bin yıldan beri değişmemişti sanki. Aslında çoğu yanlış olan inançlarına uygun yaşıyorlardı kendilerince. Bu da başlı başına bir dramlar dizisi zaten.

Evet, okutulmamıştı ama o da çok zeki ve azimli bir kadın. Bizim ilkokul yıllarımızda harfleri sora sora okumayı öğrendi. Hâlâ arapçasından okuduğu Kuran’ı defalarca hatmedip inandıklarından hiç taviz vermeden yaşamaya devam ediyor çok şükür.

YÜNCÜ KADIN

Nerden öğrendiyse, Passap marka bir örgü makinası aldırdı babama. Onunla yıllarca hem bizlere hem de dışarıya yün kazaklar örerek evine büyük katkı sağladı, onca ev ve bahçe işinin yanında. Yüncü Kadın zamanla her yerde tanındı, arandı, belli bir zamanda artık bırakana kadar.

Onun asıl özelliği hep yediren, bakan, ağırlayan, arayıp soran olmasıdır. Hiç yüksünmez hizmet etmekten. Bizim ev zaten köyden gelen yakınlarımızın birinci durağıydı. Hastası olan, derdi olan, cezaevinde yakını olan  (İncivez hapishanesi) bizde kalır, sonra işi bitince Acılık’ta şimdiki belediye binasının olduğu alandan kalkan köy otobüsüne giderdi.

Annem asla gocunmaz hizmetten ve yüzünü ekşitmezdi hiç bir misafire. Etrafındaki bir çok yakınının hayatına da doğrudan etki ederek onları unutulmaz katkılarla desteklemiştir.

ANNELİK

Şundan kesinlikle eminim ki, benim için hayatını verebilecek tek insan odur, annemdir. Bunu çok iyi biliyorum.

Dedim ya, babam İsmail Sayılı’yı çok erken kaybettik. 84 de. Askerdim o zaman Kars’ta yedeksubay olarak. Geldim. Yağmurlu bir haziran ayı pazar gününde ağaçların altındaki yerine bıraktık.

Mazerete gerek yok, ben de ondan sonraki dönemde şu veya bu nedenlerle yaptığım ağır ticari hatalar ve şanssızlıklar nedeniyle her şeyimi kaybettiğim dönemde yanımda olan tek yakınım da yine annem ve elbette sevgili eşim Nükhet hanım oldu. Bu ikisi, yani annem ve eşim maddi anlamda neleri varsa gözü kapalı verdiler bana. Haklarını ödeyemem. İkisine de müteşekkirim. İkisinden de razıyım. Allah da onlardan razı olsun! Kardeşlerimin zaten imkanları yoktu. Moral olarak yanımda olabildiler sadece.

Annem şu anda 90’ında ve şükürler olsun sağlığı iyi. Kız kardeşlerimin yanında güvende. Korona hayatlarımızı kısıtladığından beri onu sadece kapıdan görebiliyorum. Umarım kısa zamanda korkmadan sarılabileceğimiz günlere kavuşuruz.

Burada annemin ellerinden bir kez daha öperken, tüm annelerin  Anneler Gününü kutluyor, hepsine sağlıklı ve huzurlu uzun ömürler diliyorum.