19 Mayıs Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği’nden mezun olmuştum.
Kendimce öğretmenliğe hazırdım.
***
O yıllar, ÖSYM’nin hazırladığı yeterlilik sınavı ile atama yapılıyordu.
Mezun olduğumuz yıl dönem birincimiz bile kazanamamıştı bu sınavı.
Mendel aşkı ile girdiğim biyoloji öğretmenliğinde
sayısal yönümle çok zor okumuş,
bir dersle yarım dönem uzatmıştım okulumu.
Tek bir ders için bir yılım gitmiş,
o yıl yeterlilik sınavına girememiştim.
Ben de bir plan yapıp dershaneye başvurdum.
Samsun Çözüm Dershanesi’ne.
Onlardan herhangi bir ücret istemiyordum.
Getir götür işlerine bakabilir,
biyoloji derslerine dinleyici olarak girebilir,
akademik aldığım bilginin nasıl anlatılacağını öğrenebilir
ve sorulardaki bilgi akışını görebilirdim.
Kabul edildim, maaş ve sigorta teklif edildi;
“Benim kazanacaklarım bana yeter.” dedim.
***
Bir yıl boyunca uzman hocam Oktay Bey’in peşinde,
derslerinde, dosyalarında, test kâğıtlarında çabaladım, durdum.
Konuyu anlatırken nereden başlayacağımı, hangi örnekleri vereceğimi not alıyor,
deneme sınavlarında gözetmenlik yapıyor,
bazen kendimi deniyor,
testlere çalışıyor, test çözüyordum öğrencilerle.
Çok sevmiştim bu mesleği Oktay hocam sayesinde.
***
Sınavı kazanarak ek branşımız fen bilgisi öğretmeni olarak atandım.
Aynı zamanda dershaneden de iş teklifi almıştım.
Milli Eğitimi tercih etmiştim.
Her derse bir gün önceden hazırlanıyor,
örnekleri planlıyor,
soru ve testlerle pekiştiriyordum.
O gün ilköğretim 7. sınıf
ders konusu duyu organlarımızdan
gözdü.
Gözün uyumunu anlatıyordum;
gözde, cisimden yansıyan ışık korneadan,
göz bebeğinden ve
mercekten geçer, retina üzerindeki
sarı benekte toplanır.
Sarı benek, cismin görüntüsünü ters algılar.
Görme sinirleri bu görüntüyü beynin görme lobuna getirir.
Beyin düz değerlendirir ve görme gerçekleşir.
***
Göz bebeği fazla ışıkta ve az ışıkta büyür ve küçülür.
Bu uyum için belirli bir süre geçer.
Işıkta küçülür,
karanlıkta büyür.
Örnekle anlatmalıydım bu uyumu;
Aynen Oktay hocamın örneğini de verirsem konu tam anlaşılacaktı -
“Hani sinemaya geç kaldığınızda,
aydınlık koridordan karanlık sinema salonuna girersiniz.
Hiçbir şey göremezsiniz,
bir süre sonra kelleri sayarsınız.
Işıkta küçük olan göz bebeğiniz karanlıkta büyümüş
ve bir miktar da olsa görmenizi sağlamış olur.”
Sınıf boş boş bakıyordu.
Konu da örnek de anlaşılmamıştı.
Hemen anladım,
bu öğrenciler hiç sinemaya gitmemişti,
gidense geç kalmamıştı.
Örneği hemen değiştirdim:
“Hani akşam ailemizle otururken elektrikler kesildiğinde
ortalık birden karanlık olur, hiçbir şey göremeyiz.
Sonra soba borusunu, kanepeleri, ailemizi seçebiliriz.
Bu durumda göz bebeğimiz büyüyerek görmemize uyum sağlamıştır.”
Yüzlerde onay mimikleri almıştım, konu anlaşılmıştı.
Çok donanımlı geldiğim bu mesleği
artık yıllar içinde yaparak, yaşayarak da öğrenecektim.
***
Eğitim-öğretim, yıllar yıllar hayatımın en önemli bölümünde
var oldu, birlikte büyüdük.
Ailelerle, öğrencilerle var oldum.
Saygıyı, sevgiyi, insan olmayı birlikte perçinledik.
Bize emanet edilen bu vatanın bir ferdi olarak
yeri geldi Osmanlı’ya değindik konularımız gereği,
yeri geldi Cumhuriyet’e,
yeri geldi Atatürk’ü anlattık, hayatından örnekler verdik.
Bayram törenlerinde, haftalarda andık atalarımızı, kurtuluş mücadelemizi.
Göz uyumu anlatırken bile anlattık vatanımızı, atalarımızı.
“İstikbal göklerdedir.” derkenki bakışını,
“İlk hedefiniz Akdeniz’dir.” derken
gözlerinin içine baktık, göz bebeğindeki kararlığı aradık.
İstiklal Marşı törenlerinde müdürümüzün;
“Sizin yaşlarınızda silahla vatanı korudu atalarınız,
sizler eğitim-öğretimle koruyacaksınız.” diyordu gençlere.
Binlerce ders, binlerce konu,
binlerce bayram, binlerce tören anlatabilirim;
hem ders anlatıp örnek verip konuyu vatan sevgisine ve Cumhuriyet’e getirdiğimiz,
Atamızın bu vatanı gençlere bıraktığı görevi verdiğimiz.
“Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!”
Yaşasın Cumhuriyet!


