32 yıllık serüven, yolculuk,
çeyrek asırdan fazla…

Doğduğum yer Yakakent;
küçük bir kasabada, oldukça büyük,
üç kilometrelik bir mahallede,
babaanne, dede, amcalar, halalar, kuzenlerle…,
Günlük hayatta;
mutlu mesut eğlenceli günler olsa da,
kaos, kriz, bazen tartışmaların,
sonrasında küskünlüklerin, bayramlarda barışmaların olduğu
oldukça büyük bir aileydi Aratlar,
lakapları ARAPLAR.

Dedelerimizle anılırdık.
-Arapların Hamdi’nin torunu,
-Arapların Şükrü’nün kızı,
Daha büyüklerimiz ise “efendi” olarak anılırdı.
-Bekir Efendi’nin Nejat,
Öyle alışkındım ki büyük aileye,
büyük ailede var olmaya…
Bayram ziyaretlerinin bir günde bitmediği,
dört günün bile yetmediği büyük aileye.
Bilgi işlem meraklısı ağabeyim Google'da soyağacımızı hazırlamıştı.
Yeni nesillere tanıtım olarak
her doğanı da kayıt ediyordu bu soyağacına…

Papila’lar da öyleydi.
Hatta Türkiye’deki tüm Papila’lar tek aileydi.
Herkesin birbirinden haberinin olduğu tek bir soyağacı.
O yüzden bu aileye konumlanmam, yıllar içinde uyumlanmam hiç zor olmadı.
Her ikisi de üretici aileydi.
Aratların tohumdan başlayan ürünü,
Papila’lar son ürüne dönüştürüyordu.
Her iki aile de süreç yöneterek hayatlarını idame ettiriyorlardı.
Aslında birçok yönden benzeyen bu aile,
süreçlerinin periyotlarında ayrılıyorlardı.
Bu süreç yönetimi onların özelliklerini oluşturmuştu.

Aratlar her ne kadar ticaretleri nesiller içinde farklılaşsa da;
kırsalda, atadan buğday üretiyorlardı.
Yani süreç Eylül–Ekim aylarında başlıyor, bütün yılı kapsıyor,
Ağustos'ta veya Temmuz'da hasat ediliyor,
eksperlere satılıyor,
aile taksimatı yapılıyor;
evin ihtiyacı olan buğday
ambarlara yerleştiriliyordu.
Dağlık engebeli arazilerde buğday üretilirken,
düzlük arazilere de tütün eklendi bu seremoniye,
süreç yine yıllıktı.
Daha dingindiler.
Sessizdiler, doğayı dinliyorlardı.
Tüm ticaretleri iklime bağlıydı.
Sessiz konuşuyor —ki bazılarımız içine konuşuyordu—
yavaş ve sessiz eğleniyorlardı.
Yeni nesil okuyanlar,
evlenip başka şehirlere yerleşti.
Kalanlar kendi ticaretlerinde memleketlerinde,
emekli olup gelenler de anılarında Yakakent’i yaşamaya devam ediyor.

Papila’lar ise birçoğu ekmek işi yapıyorlardı atadan.
Zaman içinde işlerini ayırmış,
aralarında tatlı bir rekabet olduğu birkaç markaya dönüşmüşlerdi.
Ay Ekmek, Güneş Ekmek, Yıldız Ekmek…
Hopa’yı ana vatan sayan bu aile, gerçek Laz olduklarını iddia ediyor.
Lazlığı Karadeniz’e bırakmıyorlardı…
Aile anılarını dinlediğimizde de Temel kesin akrabalarıydı.
Çok heyecanlı, çok hızlı ve çok sesli, çok eğlenceliydiler.
Süreç yönetimleri oldukça kısa idi.
Para ürünle aynı gün veya maksimum 1 ay içinde tahsil ediliyordu.
Ticaretleri unun depoya alımı ve işlenmesi,
sevkiyat, pazarlama ve tezgâh satışı süreci maksimum 1 aydı.
Yaşama şekillerine yansımıştı bu 1 aylık süreç yönetimi;
hayat onlarda hızlı ve heyecanlı akıyor,
hızlı ve sesli konuşuyor,
hızlı ve sesli yaşıyorlardı ve eğleniyorlardı.

Ailemden oldukça farklı bu yeni aileme uyumlanmam hiç de zor olmadı.
Çok sıcakkanlı ve sevgi doluydular.
Büyükler çok iyi anlaşmıştı.
Ben kayınvalidemi, koynunda büyüdüğüm babaannemin yerine koyarken
annem de kayınvalidemi babaannemin yerine koymuş;
saygıda ve hürmette
elimizden geldiği kadar kusur etmemiştik.
Her ne kadar anlaşmazlıklar olsa da
hastalık ve ölümlerde kenetlenen bu büyük ailede var olmak, filizlenmekten
her zaman memnun oldum.

Planlı bir başak burcu olarak,
çocukların eğitim–öğretim yılında yaşlarını doldursun mantığı ile
bir gün arayla Haziran ayında doğurmuştum çocuklarımı.
Yaş günü kutlamaları tam bir yaza merhaba eğlencelerine dönüşür,
30–40 kişilik masalar kurar eğlenirdik.
Yıllarca rutine dönüştü bu kalabalık masalar,
çocukların büyümesi ve pandemi ile kaybolup gitti
ev ziyaretleri, kalabalık masalar.

Bu hafta sonu gençler bir araya topladı bu kalabalık eğlenceli aileyi,
üç nesil aynı masada güzel bir akşam geçirdik.
Masadakilerin çoğu ortak çocukluk anılarını anlatıyor,
gelinler ve damatlar gülümseyerek dinliyorduk.
Düğün şenliğinde geçen bu geceden mutlu mesut,
Allah tekrarını nasip etsin,
artalım eksilmeyelim diyerek ayrıldık.

Doğduğum ailemle farklı payları,
bolca ortak paydaları olan doyduğum ailemde
filizlenmeye, var olmaya devam.

NOT:
Yıllarca İstanbul’da Zonguldak tanıtım günlerine ve fuarlara katıldık.
Ürünümüzü ve markamızı tanıttık.
Ürün olarak sekiz yıldır var olduğumuz Zonguldak’ta,
ÇİFTÇİALİ’yi tanımayanlarla karşılaşınca
çok üzülüyorum…
Yanlış bir strateji uyguladığımızı düşünüyorum.
Tümden gelmemeli, tüme varmalıydım.
Oysa Zonguldak’ta da oldukça tanıtımlar yapmıştık.
Ama yeterli gelmemişti.
Bu hafta,
Paşalar Market’te tanıtım günlerine başladık.
Dün ilkini gerçekleştirdiğimiz günde çok güzel dönüşler aldık.
Teşekkürler ürettiğim; doyduğum şehir Zonguldak.