Lafa gelince bu memleketi çok seviyoruz.
Ölüyoruz.
Bitiyoruz.
Aman Allah’ım.
Dağına taşına, deresine tepesine, en çok da gönlü güzel insanlarına yanıp yanıp tutuşuyoruz.
Çoğumuz işimize geldiği gibi.
O gün nasıl işimize gelirse o kadar.
En çok da politikacılar.
Onlar seçmeni geçinceye kadar.
Boyaları çabuk çıkıyor.
Şehrin duyguları ve beklentileri ile oynayan, üretmeden tüketenleri böylesi baş tacı yapmaya gerek var mı?
Biz yapıyoruz.
Hepimiz.
Zonguldak ve Zonguldaklılar için methiyeler düzen pek çok siyasetçinin aslında kısa süre sonra birer düzenbaz olduğu ortaya çıkıyor.
Bu şehri gerçekten sevenler zahmetine katlananlar.
Bedel ödeyenler.
Zaman harcayanlar.
Zonguldak için ve Zonguldaklı için gerçekten mücadele ederken yorulan, küsen, kalbi kırılan niceleri de bizim insanlarımız.
Kendini her yönüyle yontan bir şehir.
Kendi insanlarını, kendi değerlerini bitiren bir şehir.
Kendine saygısını kaybeden şehir.
Ne baş üstünde taşınan düzenbazı bitiyor ne de mücadele etmekten vazgeçmiş kalbi kırılanların sayısı azalıyor.
Politika ve çıkar ilişkileri tarumar etmiş tüm değerleri.
Ne hizmeti konuşabiliyoruz ne ortak aklı.
Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt etmek bu kadar zor olmamalıydı!
Yanlışları gören çok.
Ama; “Ben niye kötü olayım?” düşüncesi ile susan, susmak zorunda bırakılan da çok.

KÖPRÜ!
Köprü yıkılması veya yıkılmaması başka bir şey.
Herkesin kendine göre farklı nedenleri var.
Ancak olayın bir başka tarafı daha var.
Şehir merkezinde zaten yer yoktu.
Yani arazi yoktu.
Şimdi köprünün üzeri ve köprünün altının da pek çok yerinin yola gideceğini düşünürsek Zonguldak’ın arsa kaybı ne kadardır.
Şehir merkezinde bir metre kare arsanın önemini düşünürsek iyi mi ettik kötü mü?
Bu tarafından da bakmak lazım.
Tekrar ediyorum.
Mesele 60 köprü altı esnafının rahatlığı değil.
Köprü yıkılmasa bile altındaki tüm dükkanların yıkılıp en baştan bir planlama ve modern düzenleme yapılması durumunda şehir ne kazanırdı ne kaybederdi?
Mutlaka her değişimin bir güzelliği olacak.
Meseleye ya çok siyasi baktık ya ideolojik veya çıkarımıza göre.
Şehir yönetimi açısından doğru neydi?
Peki en doğrusu neydi?
Onu da zaman gösterecek.

Amelebirliği!
Bizim çok güzide Amelebirliği’nin kasada ne kadarı var bilemiyoruz.
Ancak.
Muzaffer Kalaycıoğlu döneminde kabuklarını kıran Amelebirliği Karaman’da bir okul yaptırdı.
Fena mı oldu.
Sonrasında gelen yöneticilerimiz kendilerine çalışıyor.
Ateşli sloganlar ile yönetime girenler kuzu olmuş!
Teknik teferruatları bilmeyiz.
Ama manevi anlamını yitiren bir kurum olmaya başladı.
Mesela Zonguldak’ta bir huzurevi ihtiyacı var.
Kilimli olabilir.
Amelebirliği bunu yapabilir.
Mesela Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin önemli ihtiyaçları var.
Amelebirliği için bunlar çiklet parası.
Nerede bu Zonguldak’ın Amelebirliği!
Diğer kurumlara da geleceğiz!
Sırayla!
Sabredelim!
Önce Amelebirliği’nin keyfi gıcır yöneticilerini bir selamlayalım!

Memur zihniyeti!
Zonguldak güzel ve özel şehir.
Zonguldak’ın her noktasında, her ilçesinde çok büyük zenginlikler var.
Sorun başka!
Sorun bu işler memur kafalılar(!) ve siyasetçilerin iki dudağı arasından bir söz çıkmadan tuvalete bile gidemeyen yöneticilerle olmaz!
Olmadı!
Maalesef yine olmayacak! 

Şenol Demir!
Zonguldakspor’un başına Şenol Demir geldi.
Memleketin güzel insanı.
Fedekar evladı.
Bu zor zamanda aldı takımı.
Sağ olsun.
Ancak yeterli değil.
Takım para arıyor.
Biz önce hangi yönetici ne kadar vermiş onları görelim.
Burası şirket takımı olabilir.
Piyasadan para isteniyorsa mali bilançoyu şeffaflık adına bir açıklayın ki insanlar da verecekleri katkıların nereye nasıl gideceğini biraz olsun görsün.
Ama önce yöneticiler.
Başkalarının paralarını alıp kendi cebinden vermiş gibi gösteren veya öyle reklam yapanlar kimler?
Sonra hep birlikte sahip çıkalım.
Daha fazla sahip çıkalım!