Hayvancılığa yeni başladığımızda
güçlü ve zayıf yönlerimizi tespit ettik önce,
hatta bu işi ne kadar çok istediğimizi, binlerce kere…
Eşim finansı çok iyi biliyor,
bense canlıyı çok iyi biliyordum.
Sütlü gıda ile harmanlayacağımız
unlu gıda düzenimiz de vardı.
Bölgeyi, iklimini, insanını çok iyi tanıyorduk;
kırılma noktalarında tekrar tekrar planlar yaptık.
***
Yatırabileceğimiz bütçe belirlendi,
araştırmalarımız çok yönlü olarak başladı,
ilk zamanlara göre daha detaylı araştırma gezileri başladı.
Ağaçtan düşenler dinlendi,
tekrar gözden geçirildi, tekrar, tekrar…
Sonuç: evet dedik ve sektöre girdik.
Bize sorulan ilk soru:
Nerede oluyordu?
Zonguldak!
Zonguldak verilere göre hayvancılığa müsait değildi oysa.
Kime göre, neye göre?
Kapasite?
150 baş
150 sağmal mı, anlamadık?
60 gebe düve, sürü 150.
Herkes şaşkın: bu kadar küçük kapasite,
büyük yatırımla, hem de Zonguldak.
Ama biz çok düşünmüştük,
tüm veriler bu yönde bizi sağlamlaştırıyordu.
Gerekirse büyüyeceğimiz, belki de dönüşeceğimiz, universal.
***
Her ne kadar kendi kararımız, kendi yatırımımız olsa da;
yatırımımıza milli servet olarak bakıyorduk.
Bugün hayvan almaya gelen tüm ziyaretçilerim
aynı duygu sınavından geçiyor önce;
niyeti, bütçesi, eşi, yeri-yurdu, deneyimi…
Bu hayvanımı beğendiler, bu paraya al-ver-bitir,
diyor eşim.
Hayır, diyorum, ben öğretmenim; bu hayvan da milli servetimiz.
Ona iyi bakacak, üretecek, öğrenecek.
Bu niyetimi ve samimiyetimi olumlu karşılıyorlar.
Dost oluyorlar,
dünür oluyoruz, hayvanların birkaç günlük yemini-çeyizini
veriyor, sevk ediyoruz.
Çoğu büyümüş videolarını paylaşıyor bizimle.
***
Böyle süreğen: biz ne planlarsak planlayalım,
ülke şartlarında siyasi hamlelere endeksli
hayvancılığımız,
özetle kendiliğinden oluşmuş kurallarımızda kilitli.
Her ziyaretçimizin uyarıları ile boğulduğumuz,
herkesin akıl hocalığı yaptığı hayvancılığımız,
bizim şartlarımızda,
bizim istediğimiz şekilde,
oluşan kurallarımızla devam ediyor.
***
Bütün bu süreçte çok profesyonel arkadaşlarla tanıştık.
Sohbetlerin kimi çok bilimsel, akademik,
kimi yerel, yaşanmış…
Sorun, sonuç aynı…
Her ne kadar gram, gram ön görülü gider-gelir hesabı yapsanız da,
gerçek olan günün sonunda Hasan amcanın hesabı:
başlangıçta kaç liram vardı, şu an kaç liram var!
***
Evet, günün sonunda üretmek her zaman kazançlı,
sadece kararlar yanlış.
Et ihtiyacı varsa süt yapmak,
dane mısır ihtiyacı varsa silaj yapmak,
kırmızı biber çok kazandırıyor diye bütün köyün aynı ürünü dikmesi,
piyasa araştırması yapmadan yatırım yapmak yanlış.
Planlar, planlar; en kötü plan bile plansızlıktan iyidir.
***
Şimdi küçük bir seri yazılara başlıyorum,
o yüzden biraz oluşum detayı verdim:
“hayvancılığın bölgemizde geldiği nokta”,
hatta ülkemizde!
Bu hafta çok değerli misafirlerim var!
Şap, ülkemizin hayvancılık geleceği, yatırılacak masaya,
hem akademik, hem de yöresel…
Ben de yazılarımda paylaşmaya devam edeceğim: milli servetimizi.

Not: Hasan Amca ve Ayşe Teyze, bu işi yöresel yapan
köylülerimizi temsil edeceklerdir.