Bir çocuğun geleceği, çoğu kez bir öğretmenin kaleminden yazılır.
Kimi zaman bir bakışla, kimi zaman bir dokunuşla…
Çünkü bir öğretmen sadece ders anlatmaz; bir hayatı şekillendirir.

Bir çocuğun en büyük şansı, iyi bir öğretmene rastlamaktır.
Çocuk, öğretmeninin gözlerinde kendini görür; ne kadar değerli olduğunu, birinin ona inandığını hisseder.
İşte o anda başlar gerçek eğitim…
Bilgiden önce sevgi, notlardan çok daha kıymetli olanın etik ve ahlaki değerler olduğu öğretilir.

Bir öğretmenin “Aferin.”i bazen bir ömürlük özgüvenin ilk harfidir.
Bir “Yapabilirsin.”, umutsuz bir kalbe düşen ışığın adıdır.
Bir gülümseme, bir çocuğun dünyasında fırtınaları dindirir.
Ve bazen sadece bir sessizlik bile “Seni anlıyorum.” demenin en içten hâlidir.

Öğretmen, sadece bilgi öğreten bir meslek erbabı değil karakter şekillendiren, vicdan inşa eden, umut eken eşsiz bir sanatçıdır.
Adaletli oluşu, öğrencinin kalbine kazınır; sabırlı oluşu, öfkeyi yumuşatır.
Ve sevgisi…
Sevgisi, bir çocuğun her düştüğünde, her tökezlediğinde yeniden ayağa kalkma gücüdür.

Bir gün o çocuk büyür, kendi yoluna gider.
Ama bir karar anında içinden tanıdık bir ses yankılanır:
“Öğretmenim olsaydı, şimdi ne derdi ne yapardı acaba?”
İşte o an, öğretmen hâlâ oradadır…
Bir sözün yankısında, bir hatıranın sıcaklığında, bir insanın vicdanında.

Her çocuk, öğretmeninin aynasında şekillenir.
Ve her öğretmen, bir çocuğun kalbinde ebedî bir iz bırakır.
Bazıları utanılacak, bazılarıysa çocuğu onurlandıracak…
O yüzden soralım kendimize:
Kaç çocuğun gözlerinde ışık yaktık?
Kaç çocuğun gönlüne, gururla taşıyacağı izler bıraktık?
Kaç çocuğun yüreğine “Sen değerlisin.” duygusunu fısıldadık?

Öğretmenlik; bir çocuğun kalbine dokunabilmek, ruhunu inşa edebilmek…
Bedene hapsolmuş insanı ortaya çıkarabilmek…
Ve yıllar sonra bile onun iç dünyasında yankılanabilmek, vicdanının sesi olabilmek demektir.