Daha önce haber olarak sorduğumuz; “Zonguldak’tan kimleri milletvekili olarak görmek istersiniz?” sorusunu bu sefer arkadaşlarımız sokakta vatandaşa sordu.
Büyük çoğunluk isim önerisine bile gerek duymuyor.
İnsanlar bıkmış, yılmış, yıkılmış.
Bireysel olarak birkaç isim öne çıkıyor.
En fazla öne çıkan isim Deniz Yavuzyılmaz.
Sonra Hamdi Uçar.
Bir vatandaşımızın; “İlk defa bu dönem Zonguldak’ın değişmeye gelişmeye başladığını gördüm” diyerek vurgusu da ayrı bir detay.
Çoğunluk kendisini hangi partiye yakın hissediyorsa o partinin adaylarının kim olduğuna bakmaya hazır.
Ama acı olan asıl şey şu.
İnsanların kafasında ve gönlünde öyle çoğunlukta yer etmiş, fark yaratmış, isim bazında kendisini kabul ettirmiş kimseler pek yok.
Bu Zonguldak adına ve Zonguldak’ta siyaset yapmak, milletvekili olmak isteyenler adına koca bir eksi puan.
Halkın gönlünde ve aklında yer etmek istiyorsanız bir farkınız olmalı.
Bu seçim sisteminde ona gerek var mı?
Bu da ayrıca tartışılır elbette!

Hastane asansörleri!
Bu hastane asansörleri geçmişten beri yoğun kullanıma bağlı olarak çok sorun çıkaran yerler.
Bölgemizin sağlık üssü konumundaki Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin de ne yazık ki asansörleri bir süredir değişimi bekliyor.
Haklı olarak daha önce pek çok şikayet ulaştı.
ZBEÜ ve hastane yönetimi de elinden gelenin fazlasını yapmaya çalıştı.
Geçtiğimiz dönemde sürekli değişen fiyatlar nedeniyle ihale alan firmaların yapmaktan vazgeçtiği, yine firmaların ihaleye girmek istemediği asansörler nihayet değişiyor.
Firmaya yer teslimi yapılmış.
Ancak vatandaşlar da haliyle gelişmeleri bilemediği için karşılaştıkları durum karşısında tepkili.
Bir kaza bela olmadan değişime az kaldı. 
Dua edelim de bu firma da; “demire zam geldi” diyerek çekip gitmesin.

Hayat kazık!
Hepimiz yeni dönemin getirdiği ekonomik yükün altında eziliyoruz.
Her kesimden insanın alım gücü giderek azalıyor.
İş insanı da kısıyor, esnafı da kısıyor, memuru da kısıyor asgari ücretlisi de.
İktidar kanadında olan da kısıyor, muhalefet kanadında olan da.
Bazı durumlar elbette istisna!
Hepimiz iki sene önceki şartlarımızda ekonominin daha iyi olmasını, pandemiyle gelen sarsıntının geçmesini beklerken o günleri bile mumla arıyoruz.
Olandan kısabilenler yine şanslı.
Bir de çalışamayan, çok zor durumda olan kardeşlerimiz var.
Bizim siyasetçilerimizin ve bürokratlarımızın bir kısmı goy - goy ederken evlerde çok acı dramlar yaşanıyor.
Ve bu ekonomik dramların en ağır faturasını çocuklar ödüyor.
Öyle acı hikayelere denk geliyoruz ki bazen buraya iki satır başka konu yazmak bile onlara haksızlık olarak geliyor.
Muhtarlarımızın, duyarlı insanlarımızın çabası bazı evlere ışık oluyor ama nereye kadar!
Bu insanlarımızın acısını, sıkıntısını biraz olsun hissedemiyorsak neden insanız ki!

Cinayet!
Bartın Amasra faciası sonrası TTK yöneticileri ve Amasra İşletme yöneticilerini istifaya davet ettik.
Sonrasında skandal iddiaları sorularla sıraladık.
Ve soruşturmalardan sızan bilgilerden görüyoruz ki göz göre göre gelen bir cinayet var ortada.
Ne yazdıysak fazlası çıktı.
Çünkü biraz araştırdığınızda zaten oradaki ihmaller zincirlerini görüyoruz.
Ama sen git; “Ocak nasıl olsa gazlı. İşçi de biran önce işini yapıp çıkmak için sensörleri devre dışı bırakıyor” diyerek kurtul.
Eeee vicdanın rahat mı Sedat başkanım!
Nasıl olsa işçi sorumlu değil mi?

Gelikte grizu patlamasın!
Bakın buradan açık açık yazıyorum.
Amasra faciası sonrası bir kez daha önemli bir detaya dikkat çekelim.
Bazı ocaklarda mesela Gelik ve Karadon işletmesinde  işçi kardeşlerimizin cihazların sık sık gaz uyarısı vermesinden dolayı üretimin – çalışması aksamaması adına gaz sensörlerine poşet sardıkları yönünde iddialar dolaşıyor.
Bugün olmuyor olabilir.
Ama geçmişten bunun sıcak örneklerini anlatan işçiler var.
Yani gaz izleme sistemini aldatmaya yönelik bir hareket yeni bir facia demek.
Onun yerine çok daha doğru ve hızlı havalandırma ile denetim şart!