Zonguldak Fener, doğal sit alanı.
İçinde betonlaşma olmaması gerekiyor.
TTK eski tip tek katlı lojmanları satışa çıkaracak. Satış önceliği ise içinde oturanlara verilecek.
Zonguldak’ta turizm adına geciken ve yetersiz kalan çabalar devam ederken bir önerimiz var.
Bu binalar özel bir statü ile kurumun elinden çıkarılarak turizme kazandırılabilir.
Buralar kişisel konut olmak yerine otel olarak hizmet verebilir.
Hem kültür turizminin tamamlayıcısı hem de bölgenin daha fazla cazip hale gelmesi için güzel bir fırsat olur.
Bölge tarifi fotoğraflarda olduğu gibi çit ve madencilik ekipmanları ile dekore edilebilir.
TTK Yayla Konağı Misafirhanesi de bu konsepte dahil edilebilir.
Hatta Yayla Konağı’nın yan tarafında futbol sahasına çevrilen tarihi tenis kortu Kelebeğin Rüyası filminde olduğu gibi eski haline döndürülüp turizme kazandırılabilir.
Z HABER olarak öneriyoruz.
TTK Genel Müdürümüz Sayın Kazım Eroğlu ve Zonguldak Valimiz Sayın Mustafa Tutulmaz ne der acaba?

Deniz kumundan! 
Zonguldak’a bakalım.
“Nasıl olsa birinci derece deprem kuşağında değiliz” diyerek mi ihtimalleri savuşturan bir akıl yapımız var?
Her öneri ve eleştiriyi basit bir aymazlık olarak görme çabasında olan siyasetçilerimiz ve bürokratlarımız var olduğu sürece daha çok depremler olur ve onların da altında kalırız!
Son bir not Zonguldak’taki eski yapıların yüzde 80’in deniz kumuyla yapıldığı gibi iddialar dolaşıyor.
Peki, kim bu endişelerin muhatabı!
Kimler radikal ve köklü çalışmalar başlatabilir?
Bu şehirde neden kimse yeterince üzerine sorumluluk almıyor!

Deprem değil magazin öldürüyor!
İzmir’de deprem oldu.
Ulusal gerçeğimiz bir kez daha tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildi.
Uzmanların yıllardır yaptığı uyarılar, çıkarılan ama yeterince uygulanmayan kanunlar bu ülkenin başına daha fazla çorap örmeye devam edecek.
Bir taraftan acı haberler gelirken 3 yaşındaki Elif’in kurtuluşu bayram sevinci yaşatabiliyor.
O minik elleriyle tutuğunu anın fotoğrafı hepimize yeniden ümit olabiliyor.
Hepimizi yeniden hayata bağlayabiliyor.
Giden canların yanında yaşanan travma çok büyük.
İzmir’deki Zonguldaklı dostlarımızla yaptığımız görüşmelerde olayın yarattığı travmayı daha iyi anlayabiliyoruz.
En acı olan aslında tüm bunlara karşın insanları inançlara, yaşam tarzlarına, politik görüşlere, aldığı alkole, okuduğu Kuran’a, yaşadığı şehirlere bölerek magazin peşinde olan asalakların varlığı!
Tarafı ne olursa olsun siyasi iklimlendirme çabalarının, politik yobazlıkların bizi getirdiği asıl uçurum bu.
Bizi deprem değil binalar öldürüyor.
Bizi şehirler değil bu asalaklar ve asalaklara prim verenler öldürüyor!


Bir de bu açıdan bakalım!
Hani hep denir ki; “Bu şehirde TTK’dan gelen bir istihdam kültürü var. O nedenle girişimcisi çıkmamıştır”
Yıllardır bu sözlerle uyutulduk.
Doğrudur.
Haklılık payı vardır.
Peki ya bu şehirde gerçek anlamda küçük-büyük girişimci olmak isteyenlerin bu ruhunu kim öldürdü?
Kimler sabote etti?
Kimler yatırımlara köstek oldu?
Kimler yer ve diğer imkanlar konusunda kolaylık değil zorluk çıkardı?
Kimler yerel ve genel teşvikler konusunda baskın çıkmadı?
Kimler memleketçilik yaptı?
Kimler bu şehirde üretilen ürünleri almayarak, sahip çıkmayarak yalnızlaştırdı?
Haydi, söyleyin bakalım?
Şeyinden korkan ne kadar adam varsa hep bir engelin içinde oldu.
Meseleyi sadece TTK’ya bağlamak kolaycılık olur.
Peki değişen ne?
Pek bir şey değişmedi.
Bu şehirdeki pek çok kişi, kitle, kurum ve yönetici bu şehrin markalarına, bu şehirde istihdam sağlayarak yapılan ürünlerine, marketlerine sahip çıkmıyor!
Ve bu acı gerçeği bir kez daha hatırlatıyoruz.
Ne diyorsun Metin Başkan?

Hayata dair
Kısa ömrün kaçıncı kilometresindeyiz acaba.
Dostların sarsıcı vedasıyla devam ediyor hayat.
İnsan ölmekten değil belki ama yarım kalmaktan, yarım bırakmaktan korkuyor.
Mahzun bir içe dönüş belki bizimkisi.
Kitaplara sığmayacak kalp ağrısı mı desem acaba!
Hayata güzel yönlerinden bakabilme umudu mu yoksa!
Evlat dediğin
Çocukluğumun yara izlerini kapatan kahraman!