Ölüyoruz, Öldürülüyoruz…

Merhaba değerli okurlarım, her geçen gün eksiliyoruz. Bazen uzaklardan görüp duyup üzüntüsüne kapılıyoruz bazen haberimiz bile olmuyor. Anladınız mı, kimden bahsediyorum? Evet, kadınlardan bahsediyorum. 2021 yılında tam 225 kadın öldü, öldürüldü. Kimisinin katil zanlısı belli, kimisi şüpheli… Sosyal medyada, nadiren de televizyonlarda, haber sitelerinde görüyoruz, bir yerlerde bir vahşet var ve o vahşeti, dehşeti birileri yaşıyor.

Çok uzağa gitmeyin. Yanı başımızda Kozlu’da yaşayan Elif Sinan, 4 Ağustos’ta, Kırıkkale’de hayatını kaybetti. Z HABER olarak olayı sık sık gündeme getirdik.

Neler olmuştu? Erkek arkadaşıyla tartıştıktan sonra kalbine aldığı bıçak darbesiyle hayatını kaybetti Elif. Erkek arkadaşı intihar ettiğini belirten bir ifade vermişti. Elif’in ailesi, kızınız kendini bıçakladı, kamera kayıtları var şeklinde daha cenaze günü tacizlere uğramıştı. Buraya kadar bahsettiğim durumdaki şaibeleri daha önce haberleştirmiştik. Ne Elif’in intihar görüntüsü var ne de kendini bıçaklayabileceğine dair bir vicdani kanaat. ‘Tereddüt Çizgisi’ olmadan kimse kendini öldüremez, diyor bir Adli Tıp hekimi. 500 metre yakındaki hastane varken 20 dakika dolanmak ve 2.5 km uzaktaki hastaneye gitmek? Korunmaya, üstünü kapatmaya; kirli oyunlara değinmeyeceğim bile. Bekliyoruz, adli tatilin bitmesini. Göreceğiz… Ama unutmayacağız da!

Diyorum ya uzağa gitmeye gerek yok, yanı başımızda yaşananı da var kadın cinayetlerinin… Elif’i unutturmamak lazım. Ailesi ve arkadaşları #elifiçinadalet etiketiyle sosyal medyada gündemde tutmaya çalışıyor. Ataerkil sistemle mücadele etmeye çalışıyor.

Bir omuz da benden! ELİF İÇİN ADALET!..

Bildiğiniz üzere, cumartesi günü yayımlanan Zonguldak’ın Kalemi’nde sizden gelenlere ve bir şiirime yer veriyorum. Bu hafta da Başak İrem Özdemir bizimle olacak.

BİR KADIN + BİR ERKEK = ?  - Başak İrem Özdemir

Kaynağın erkek, hedefin kadın olduğu şiddet olayları son zamanlarda medyanın gücüne bağlı olarak daha fazla dikkat çeker duruma geldi. Akademik alanda yapmış olduğum çalışmalardan elde ettiğim sonuçlar dahilinde bu yazıda kadına şiddet olayına sitemkar değil bilimsel yaklaşmak istedim.

Buyrun…

Yaratılıştan beri gerek beslenme, gerek barınma ve doğadan korunma gibi temel ihtiyaçların karşılanması için insanoğlunun başvurduğu ilk yollardan biri de şiddet olmuştur. Bu nedene bağlı olarak ortaya çıkan şiddet kavramı zamanla insanın bir diğerine egemen olma, baskı kurma ve öncülük etme dürtüleriyle varlığını sürdürmüştür. Şiddet; uygulayana, maruz kalana, topluma ve kültüre göre değişse de kişiye ve topluma zarar verici nitelikte olduğu için evrensel bir olgudur.

Kadına şiddet de şiddet kavramı gibi eski çağlardan günümüze ulaşmış bir kavramdır. Erkeklerin kadınlar üzerinde güç kurma isteği, iktidar olmanın verdiği haz ve kadının erkekten daha değersiz olduğu görüşü yeni yeni ortaya çıkan bir durum değildir. Eski Roma yazıtlarında  belirli durumlarda erkeğin kadını öldürme hakkının bulunması, Antik Yunan’da Prometheus’un Zeus tarafından bir kadınla cezalandırılması ve Orta Çağ’da kadına karşı zor kullanmanın yasal olması şiddet olgusunun yüzyıllardır var olduğunu göstermektedir. Şiddet sadece fiziksel zararların dışında bireyde ruhsal, maddi ve manevi deformasyonlara da neden olmaktadır. Bedensel güç kullanımı dışında hakaret, sözlü taciz, aşağılama, tutumlarda zorbalık, ihmalkarlık ve alıkoyma durumları da bireyi psikolojik, ekonomik ve cinsel yönden yıkıma uğratan davranış biçimleridir.

Kadın her ne kadar kendi parasını kazanan, ayaklarının üstünde duran bir birey olsa da ne yazık ki sosyal statü, ekonomik bağımsızlık, eğitim durumu gibi faktörler kadınları şiddetten korumamaktadır.

Kadın şiddete maruz kaldığında yaşamı kısıtlanmakta ve kendini değersiz hissetmektedir. Hemen hemen her toplumda terbiye aracı olarak başvurulan şiddet, kadının da çocukluktan başlayarak şiddeti normalleştirmesine neden olmaktadır.

Şiddete maruz kalıp hala şiddet görmeye devam eden ve bu durumu kanıksayan kadınlara bakıldığında kadın rolünü yanlış yorumladıkları görülmektedir. Ona göre kadının ‘geleneksel’ belli başlı rolleri vardır. Bu roller dışında çıkmak istediği zaman örneğin çocuk doğurmak yerine çalışıp para kazanmayı seçtiği zaman şiddet görmesi normaldir. Çünkü ona göre kadının görevi bu değildir. Öte yandan yine ‘geleneksel’ anlayışta aile içi mahremiyet oldukça önemlidir. Ev içinde yaşanan ev içinde kalmalıdır. Eş, kardeş, baba şiddeti normaldir. Asıl yanlış olan bunu dile getirmek veya dışarıya bildirmektir. Bu duruma karşı gelip çevresinden yardım isteyen kadınlar ise çoğu zaman ‘karı-koca arasına girilmez’ diyerek geri çevrilmiştir.

Şiddet gören ve bunu normal olarak kabul eden kadınların bir diğer düşüncesi ise karşı tarafın manipülasyonları sonucunda kendinin suçlu olduğuna inanmasıdır. Kadın şiddete neden olan davranışta  bulunmasaydı şiddet de görmeyeceğine, her şeyin kendisi yüzünden olduğuna kendini inandırmıştır artık. Bunun gibi birçok ‘geleneksel’ neden sayılabilir. Asıl neden ise öğrenilmiş çaresizliktir. Öğrenilmiş çaresizliğe göre birey olumsuz bir durumdan kurtulmak için bir yol bulmasında rağmen geçmişte yaşadıklarına ve tecrübelerine bakarak bu kaçış yolunun da bir işe yaramayacağını düşünür. Olumsuz durumdan bir kaçış yolu olmadığını düşünen birey her zaman bu şekilde davranacak ve deyim yerindeyse kaderine boyun eğecektir.

Bir de şiddet uygulayan erkeğin özelliklerine değinmek isterim. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde şiddetle içi içe büyümüş erkekler bunu bir sorun olarak görmemektedir. Her konuda en bilir kişi olduğunu iddia eden, her zaman kendini haklı gören, eşini veya karşıdaki her kim olursa sürekli onu suçlayan, konuşarak çözüme varmak yerine kaba kuvvet ile problemleri çözmeye çalışan erkekler şiddet uygulamaya meyillidirler. Bu özelliklerin yanı sıra kendine saygısı olamayan, düşük özgüvenli, yüksek alkol bağımlılığı olan erkeklerde kadına şiddet olayları daha sık görülmektedir.

Şiddet uygulayan erkek genellikle özgüveni düşük, sosyal açıdan yalnız, empati yoksunluğu ve terk edilme korkusuna sahip, kişilik bozukluğu olan ve şiddete birçok kez tanıklık etmiş kişilerdir. İktidarın kim olduğunu göstermek ve güç gösterisinde bulunmak için şiddet gösteren birçok erkek de bulunmaktadır. Son yıllarda şiddet olaylarına bakıldığında birinci sırada terk edilme korkusuna bağlı olarak gerçekleştiği görülmektedir. Terk edilme korkusu kıskançlık ile birleştiğinde ise korkunç sonuçlara neden olmaktadır. Şiddet uygulayan erkek bireysel olarak kendini daha ayrıcalıklı hissetmektedir. Erkeğin eşini yemek yapmadığı için dövmesinin altında kendini eşinden daha üstün görmesi yatmaktadır. Kadının dışarıda arkadaşlarıyla vakit geçirmesi ve kocasının yemeğin aksatması kabul edilebilir bir durum değildir. Kadın sadece ona hizmet etmelidir çünkü bunun için yaratılmıştır. Kadınları koruyan yasaların yeterli olarak işlevini yerine getirmemesi ve kanunda bu konu ile ilgili boşluğun bulunması da erkeğe kadını dövme cesareti vermektedir.

Ladin Ağacı – Ali Sencer Arslan

Kanımızı emdikleri yılların ortasında
Şimdi zamanı mıydı aşkın
Yalanların çıkarların ihanetlerin
Ve hiç göğü görmemiş boynumuzun
Yanına yakışır mıydık onlar gibi biz de

Ağlamak için kaç gece gerekir
Kendini reddetmeye
Nasıl alışılır farklı zaman dilimlerine
Geçmişin koalisyonu zabıtlarıyla
Dolaşırken düşlerin sokağında
Nasıl ressamlığı yapılır
Mavinin kırmızının özgürlüğün
Senin suretinde

 

Resmi bir intihar girişimidir
Seslenmek sana
Varışı belirsiz bir gidişte
İzinsiz giremeyeceğin bir yere
Kaçak yolcuğun için kalbimde

Değmemiş zamanlarımız değil midir faili
Soğumuz yüreğimizdeki yeni ateşin
O korkunun o umudun o düşlerin
Kanımızın emildiği zamanlardaki paylaşmanın
Sustuk rüzgarı eserken içimizde sevdalarımızın

El değmez betimlemelerinde mutluluğun
Bu düş mutluluktan da güzel değil midir
Onların egemenliğindeki bu yıllarda
Yoksa çok mu kaldık
Dağılmış grupların ve ölmüş solistlerin
Kaliteli şarkılarının içinde

Ladin ağacı demek bu düşe
Hem dizesine hem de anlamına
Çok güzel oturmaz mı
Bu düşün tasvirinden kalkıp
İçdöküye dönen bu şiirde

 

El değmez betimlemelerinde huzurun
Bu düş ölü sessizliği getirmez mi
Çirkinliğin namussuzluğun onursuzluğun
Onların doymamışlık kavgasına
Bu düş bir anlam olmaz mı
Neden diye maviyi ve kırmızıyı düşündüğümüzde

Nasıl diye sorma sakın
Bildiğim sözcükler yetersiz kalır
Nefesim hiç alınmamış olur
Adını üfürdükten sonra
Ladin ağaçlarına
Bundan böyle taşımaları için
Bu düşü benimle birlikte
De’ler tam kafiyedir bent bitimlerinde
Ladin ağacı tam karşılıktır
Bu düşün tasvirinde