TMMOB  Zonguldak Şubesi Başkanı Çağlar Öztürk, 17 Mayıs 2010 tarihinde Zonguldak-Karadon‘da yaşanan maden kazasında hayatını kaybeden 30 maden işçisini anarak şu ifadeleri kullandı; "Bilindiği gibi, bundan 13 yıl önce 17 Mayıs 2010 tarihinde Zonguldak-Karadon‘da yaşanan maden kazasında ikisi maden mühendisi olmak üzere toplam 30 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir. Bu kaza, mühendislik hizmetlerinin yeterince yer almadığı güvencesiz çalıştırmanın gittikçe yaygınlaştırıldığı, kamu denetiminden çıkarılan, taşeronlaştırılmış bir madencilik politikalarının sonucu tarihe bir iş kazası olarak değil cinayet olarak geçmiştir.  30 kişinin ölümüne, 11 kişinin yaralanmasına yol açan katliamla ilgili dava, 6 bilirkişi raporunun ardından, katliamdan yaklaşık 4 yıl sonra sonuçlandı ve Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 3 TTK yöneticisinin de aralarında bulunduğu 5 sanığı, 5 ile 10 yıl arasında hapis cezasına çarptırdı. Ancak dava dosyası incelendiğinde gerçek suçluların yargılanmadığı ve verilen cezalarında kamu vicdanını tatmin etmediği ortadadır.
Her iş cinayetinden sonra açılan davalarda gerçek sorumluların yargı önüne çıkartılamaması, verilen cezaların caydırıcı nitelikte olmaması, yargılama sürelerinin hem uzun olması hem de şeffaf olmaması bir sonraki katliamın sebepleri arasındadır.  Soma ve Ermenek katliamı gibi davalarda gerçek sorumluların yargılanmaması, dava süreçlerinin şeffaf bir şekilde yürütülmemesi, caydırıcı cezaların verilmemesi gibi  gerek kamuoyunun nezdinde gerekse hukuki süreçleri açısından tatmin edici bir şekilde yürütülmemesi yeni katliamların oluşmasına neden olmuştur. Bunun son örneğini 14 Ekim 2022 tarihinde Bartın‘ın Amasra ilçesinde TTK’na ait ATİM kömür ocağında 43 maden işçisinin ölümü ile sonuçlanan kazada yaşadık.
Son yıllarda maden ocaklarında artarak devam eden kazalar bilimsel ve teknik alt yapı eksikliği kadar madencilik alanında uygulanan politikaların bir sonucudur. Özellikle 80‘li yılların başından itibaren uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans, vb. yanlış uygulamalar ile kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurumlarının elinde bulunan sahalar ya devredilmiş ya da kiraya verilmiştir. Birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlerce işçi sağlığı ve iş güvencesine yönelik tedbirlerin alınmadan, yeterli mühendislik hizmeti olmaksızın bilim ve teknik dışı işletmeler ortaya çıkmıştır.
Kazaların oluşumundaki termine bakıldığında belli aralıklarla kazaların tekrar ettiğini ve oluşum nedenleri incelendiğinde aynı sonuçlara ulaşıldığını görmekteyiz. Bu durum, ders çıkarılmadığını ve hataların periyodik şekilde devam ettiğini göstermesi açısından önemlidir. Günümüz teknolojik şartlarının geliştiği bir dönemde büyük ve can yakıcı katliamlar ile karşılaşmak madencilik politikalarının yetersizliğini açıklamaktadır.  
Her kazadan sonra yargılanacak günah keçisi aramak yerine gerçek suçluları bulup ortaya çıkarmak ve gereken caydırıcı cezaları almalarını sağlamak kamunun, mahkemelerin ve hepimizin görevidir. Aslında gerçek sorumluların bu politikaları kurgulayıp savunanların olduğunu bizler biliyoruz. Ölümleri sistemin politikalarının dışına çıkarıp kader plânına bağlamaya çalışanların gerçek sorumlular olduğu gözlerden kaçırılmamalıdır."