GÜNDEM

Müftüoğlu'ndan sert açıklama! "Türkiye sessiz kuşatma altında"

Buket Müfüoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti çok yönlü bir kuşatma altında” diyerek orman yangınları ve anayasa değişikliğine tepki gösterdi.

Abone Ol

Türkiye'nin dört bir yanında eş zamanlı çıkan orman yangınlarının yarattığı tahribat gündemdeki yerini korurken, CHP 32. dönem Parti meclis üyesi ve MYK yardımcısı, Kemalist Aydınlanma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Basın Sözcüsü Buket Müfüoğlu’ndan dikkat çeken bir açıklama geldi. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda yangınları ve çevre tahribatını Cumhuriyet’e yönelik "sessiz bir kuşatma" olarak değerlendiren Müfüoğlu, anayasa değişikliği tartışmalarına da sert sözlerle karşı çıktı.

Müfüoğlu paylaşımında şu ifadelere yer verdi:

"Toprak, Devlet ve Millet: Türkiye Cumhuriyeti'ne Yönelik Sessiz Kuşatma
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni yalnızca bir yönetim modeli olarak değil; kendi kendine yeten, bilimsel akılla yönetilen, doğal kaynaklarını halkının refahı için kullanan, bağımsız ve çağdaş bir ulus devlet olarak kurmuştur. Atatürk’ün kalkınma modeli, hukukla ekonomiyi, çevreyle bilimi, eğitimle üretimi bir bütün olarak gören benzersiz bir sistem üzerine kurgulanmıştır.
Bugün Türkiye’nin yaşadığı türlü krizler, bu yapının yıllar içerisinde sistematik olarak parçalanmasının sonucudur.
Orman yangınları, çevre talanı, bilim insanlarının şüpheli ölümleri, anayasal değişiklik baskıları, iktidarı etkisi altına alan küresel sermaye, etnik bölünmeyi ümmetçilik algısı ile besleme, bunlar aslında birbirinden bağımsız değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in temel değerlerine ve felsefesine yönelik çok yönlü bir kuşatmadır.

Yakın tarihte, onlarca direnişe, vatansever Türk köylüsünün yükselen isyanına karşın, başta Kaz Dağları, Akbelen, Erzincan İliç, Artvin gibi bölgelerde on binlerce ağaç kesilmiş; su kaynakları, ormanlar ve tarım alanları madencilik uğruna yok edilmiştir.
Bu süreç, yalnızca doğa katli değil; Türkiye'nin bağımsız kaynakları üzerinde uluslararası kontrol kurma girişimidir.
Asıl acı olan somut gerçek, TMMOB 2024 Madencilik Raporu’na göre bu alanların büyük kısmı çok uluslu şirketlere tahsis edilmiş, sayısız kanunlarla bu peşkeşler meşruiyet kazanmıştır.

Bu gün ülkeimizin bir çok bölgesinde eş zamanlı yaşanan orman yangınlarının üzüntüsünü atlatamadığımız bu günlerde, Orman Genel Müdürlüğü’nün 56 milyar TL kâr elde ettiği, ancak bu paranın yangın önlemleri ya da ağaçlandırma yerine faize yatırıldığı ortaya çıkmıştır.
THK’nin kapatılması, yangın uçaklarının çürümeye terk edilmesi yüz yıllık cumhuriyetin en utanç verici gerçeğidir. Üstelik bu kurumlara karşı takınılan tavrın Cumhuriyet karşıtlığının bir yansıması olması hazım edilemeyecek bir gerçektir.
3 Temmuz 2025 tarihinde TBMM’de İklim Yasası ile ÇED sürecinin kaldırılması, Cumhuriyet kurumlarının yıllar içerisinde birer birer tasfiyesi, bütün bunlar Cumhuriyet’in çevre ve üretim ilkelerine doğrudan darbedir.
Türk siyasi tarihinde , 1980 Darbesi ile başlayan süreçte, önce 24 Ocak kararlarıyla ekonomik bağımsızlık terk edilmiş, ardından 12 Eylül’de anayasal düzenlemelerle halkın egemenliği gasp edilmiştir.

Bugün önerilen anayasa değişiklikleri, ABD destekli Büyük Orta Doğu Projesi’nin Türkiye ayağını tamamlamak üzeredir.
Bu değişiklikler, açıkça üniter yapıyı dağıtmak, Türk Milleti kavramını sulandırmak hedefini taşımaktadır.
Bu planın altyapısı, yalnızca siyasetle değil bilim ve teknolojiyle de şekillendirilmiştir. İşte tam da bu yüzden, 1935’te kurulan MTA, Türkiye’nin yer altı kaynaklarını yerli imkanlarla araştırmak için oluşturulmuştu. Ancak bu kurum da işlevsizleştirilmiş, yerli enerji stratejileri ne yazık ki tasfiye edilmiştir.
2007 yılında Prof. Dr. Engin Arık ve 5 bilim insanı, toryum enerjisi üzerine çalışırken şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybetmiştir.
Devrim Arabaları, yerli helikopter fabrikaları, ASELSAN mühendislerinin ölümü gibi olaylar; Türkiye’nin teknoloji ve sanayi alanında bağımsızlaşma girişimlerinin nasıl sistematik biçimde bastırıldığını gösterir. Bu projelerin tümü, ya siyasi irade eksikliğiyle ya da açık müdahaleyle yok edilmiştir.
Oysa, 1933’te Albert Einstein’ın Atatürk’e yazdığı mektupla Türkiye’ye gelen bilim insanlarının kurduğu üniversiteler, bugün bilim değil rant üreten alanlara dönüşmektedir.

Bilim ya baskılanmakta ya da sürgüne zorlanmaktadır.
Türk toplumunun gözü önünde, tüm bu karşı devrim hamleleri ile temelde, Cumhuriyet’in bilimsel omurgası çürütülmeye çalışılmaktadır.
Gazeteci Arslan Bulut’un son yazılarından birinde ortaya koyduğu 1896 tarihli ABD belgelerinde, Türkiye’nin eyaletleştirilmiş, federal bir yapıya dönüştürülmesi planı açıkça ifade edilmiştir.
Bugün anayasa değişikliği ve üniter yapının çözülmesi aslında bu planın güncellenmiş versiyonudur.
Orman yangınlarıyla doğası, yasalarla kimliği, suikastlarla bilimi, madenlerle toprağı, özelleştirmelerle kurumları hedef alınan Türkiye, topyekûn bir Cumhuriyet tasfiyesiyle karşı karşıyadır.

Her iki milletvekili adaylığım sürecinde de, yakından tanıyanlar bilirler en çok köylerde ve kırsal alanda çalışmayı severim.
Hatta alışıla gelmiş seçim çalışmalarının aksine bazen gezdiğim köylerde kurduğum kalıcı dostluklar ve özlem ağır basar, gece o köyde misafir olur sabah yine aynı köyde uyanmayı severim.
Yine böyle bir sabah içimden gelip soyledigim bir sözle bitireyim…
Burası Anadolu toprakları ne delisi biter, ne mucizesi…
Her türlü kuşatmaya içten ve dıştan işbirlikçilerine rağmen bu millet Sevr’i yırtıp atan Lozan’ı imzalayan millettir .
Bugün de gelip geçecektir yörük Anadolu insanı o ormanların yılmaz bekçisidir …"

{ “vars”: { “account”: “G-PS7CWR0GE0” }, “triggers”: { “defaultPageview”: { “on”: “visible”, “request”: “pageview”, “vars”: { “title”: “Name of the Article” } }, “clickOnHeader”: { “on”: “click”, “selector”: “#header”, “request”: “event”, “vars”: { “eventCategory”: “examples”, “eventAction”: “clicked-header” } } } }