Stefan Zweig’ın Amok Koşucusu isimli romanındaki kahramanı gibi, adeta cinnet geçirmişçesine takatimiz kalmayıp, çatlayarak düşüp, ölünceye kadar, önümüze geleni yakıp yıkarak, zarar vererek koşuyoruz.  Durup soluklanmıyoruz, ne oluyoruz, nereye koşuyoruz, sorgulamıyoruz. Kariyer basamaklarının zirvesine çıkanları, şöhret olanları, çok para kazananları başarılı sayıyor; onlara imreniyor, özeniyoruz. Birkaç hafta sonra gençlerimiz, bu algıların yönettiği duygularla, güya başarıya giden yolun ilk basamaklarını oluşturan LGS ve YKS sınavlarına girecekler. Kazananlar güya başarıya giden yolda ilk zaferlerini elde ederken, kazanamayanlar ya da tercih sırası düşük yerleri kazananlar başarısız olarak tasnif edilecekler. Aileleri üzüntülerini belli ederek, onların gönüllerin de derin yaralar açacaklar.

Lev Tolstoy, insan yaşamını şöyle tarif eder: “Ormanda yürümekte olan bir adamın karşısına bir aslan çıkar. Aslandan kaçan adam bir kuyu görür. Can havliyle kuyuya atlar. Bir de bakar ki aşağıda ağzını açmış bir ejderha onun düşüşünü beklemektedir. Tam bu esnada kuyu duvarından filizlenmiş bir dal görür ve hemen yakalayıverir. Fakat ne çare, dal çatırdamaya başlar. Dalın çatırdadığı yerden özsuyu sızmaya başlar ve adamın yüzüne damlar. Adam diliyle suyun tadına bakar; bal gibidir. Dal bir süre sonra kırılacak ve ejderhanın ağzına düşecektir. Yukarı çıksa Aslan da orada onu beklemektedir. Kısacası, kaçınılmaz sona rağmen adam ağzını açarak ağaçtan süzülen balın tadına varmaya başlar. O andan itibaren ölüm korkusunu unutup, kalan zamanın tadına varmaya başlar”.

Gerçekten de insan ne için yaşar? Hiç durup düşündünüz mü? Harala gürele içerisinde, kendi içinize dönüp, yüreğinizin sesini dinlediğiniz oldu mu hiç? Eğer bunu yaparsanız anlayacaksınız ki “İnsan mutlu olmak için yaşar!” Kariyeri, banka hesabı ne olursa olsun mutlu olamayan bir insan hayatta başarısızdır! Başarısız bir insanın hayatına da özenip onun gibi olmaya çalışmanın da bir anlamı yoktur. Peki, nasıl mutlu olunur? Mutluluğun temeli sevgidir! Önce eşini ve aileni seveceksin; insanları, doğayı ve diğer canlıları seveceksin; işini seveceksin, elbette yaşamayı seveceksin. Bunlar başarının temel sütunlarıdır. Bunlardan bir veya birkaçı eksik olduğunda hayatınız boşa geçmiş demektir. İnsan sevgisi olmayan bir doktor, üretme sevgisi olmayan bir mühendis, merak sevdası olmayan bir fen bilimci, yaşam sevgisi olmayan bir sanatçı, her seferinde diyet ödemek zorunda kalan bir iş adamı ya da bürokrat işini sevemez. Sevmediği bir işte bir ömür geçiren bir insan gerçekte başarılı sayılamaz. Hayatta mutlu olamayan insanlar, kötü alışkanlıklara yönelip mutsuzluklarını kısa süreli de olsa unutmak isteyebilirler.

Gençler bir milletin, ülkenin geleceğidir. Onları sevmedikleri, mutlu olamayacakları şeylere güdülemeyi bırakmak gerek. Bırakınız sevdikleri şeyleri yapsınlar. Sevdiği şeyi yapan insan yaratıcı ve üretken olur, başarılı olur, en önemlisi mutlu olur. Bir ülke işini zoraki yapan mutsuz insanların sırtında değil, sevgiyle çalışan yaratıcı ve üretken insanların omzunda yükselir. Yine bir ülkenin en önemli kaynağı yeraltı zenginlikleri değil, üretken insan kaynağıdır. Unutmayınız! Küçücük bir sanat eseri, kilolarca altından daha değerli olabilir.