Son yazılarda dile getiriyorum.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan 22 Ocak’ta Zonguldak’ta.
TTK’ya işçi alımından, belediyelerimizin yapması gereken çalışmalara, stadyum meselesinden rödevanslı sahaların acil çözüm bekleyen sorunlarına, bölgemizdeki çevre sorunları ve endişe uyandıran yatırımlardan, BEÜ ve kamu hastanelerimizde onkolog eksikliği ve diğer eksiklere kadar ne varsa bir rapor halinde anlatılmalı.
Ve bölgemizde yaşanan teşvik mağduriyeti gibi konular derli toplu bir şekilde izah edilmeli.
Sayın Erdoğan’ı doğru bilgilendirebilirsek Zonguldaklıların beklediği çözümler hızlanabilir.
Bunu tekrar tekrar yazıyorum ki Sayın Vali Mustafa Tutulmaz ve Sayın bölge milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız ortak bir çalışma yapabilsinler.
Çabaları için şimdiden teşekkür ederiz.

Her farklılık bir fırsat!
Vali Mustafa Tutulmaz ile birlikte şehrin turizm beklentileri yükseldi.
Önceden beri devam eden fikri veya fiili bazı çalışmalar hız kazandı.
Sayın Tutulmaz’ın bu konuda tecrübeleri var.
Ancak bazı konularda yalnız kaldığını görüyoruz.
Süreçler uzadıkça, gecikmeler yaşandıkça, ödenek sorunları devam ettikçe projeler istenilen hızda hayata geçmiyor.
Hep derim.
Farkındalıklar çok önemli bir turizm değeri.
Nasıl anlattığımıza, nasıl pazarladığımıza bağlı.
En başta Cumhuriyet’in ilk kenti olan Zonguldak’ta az sayıdaki tarihi ve iz bırakmış binalarımızla savaşmayı bırakalım.
Hepimizin yapacağı çok şey var.
Tüm belediye başkanlarımızın acilen yapması gerekenler var.
Çok büyük maliyetler olmaksızın hem de.
Önce farkımızın farkına varalım!

Çolakoğlu ve Uçar
Ak Parti Milletvekili Hamdi Uçar’ın son dönem Ereğli ve Alaplı hattında, Ahmet Çolakoğlu’nun ise Çaycuma - Gökçebey- Devrek hattında çalışmaları dikkat çekiyor. Pek çok olayda eleştirdiğimiz her iki ismin son dönem performanslarını görmezden gelirsek de haksızlık yapmış oluruz. Hem vatandaşların dinlenmesi hem de çözüm bekleyen sorunların sonuca ulaştırılması konusunda artan performansın elbet güzel dönüşleri olacaktır. Zonguldak’ta çözüm bekleyen ve kronikleşmiş sorunların daha hızlı çözüme kavuşturulması için bu temponun artarak devam etmesini bekliyoruz.
Sorunların Ankara’ya çok daha kararlı aktarılması çözümleri hızlandıracaktır.

“Umut Ettiğin Kadar”
Merve Pınar, Seher ve İhsan Pınar’ın üç kızından biri.
Hemşirelik mesleğinin yanında hayata ve insanlara sosyal dokunuşları ile de öne çıkan genç kardeşimiz.
İlk kitabı Umut Ettiğin Kadar yayınlanmıştı.
Ancak okuma şansı bulamamıştık.
Kitapta, çocuğunun hayata bağlanması için dua eden bir anne ile cam fanusun içinden dünyaya bakmak zorunda kalan bir bebeğin duygu bağını ve yaşam umudunu anlatan yaşanmış bir hikaye anlatılıyor.
Hikayenin özeti; “Cam bir fanusun içindeyim. Küçük, yuvarlak pencereleri var. İçerisi sıcak ve güvende hissettiriyor. Küçük pencereden ellerini uzatıp bana dokunan kadın ise annem. Ellerimin arasına serçe parmağını yerleştiriyor nazikçe, sımsıkı. Annem güçlü, kalender kadın. Parmakları, avuçlarıma dünyaları bırakıyor.” Cümleleri ile dile getirilmiş.
Merve Pınar, mesleği gereği yaşam dolu enerjisi ile insanlara umut olmaya çalışırken mesleğinin ilk yıllarında tecrübe ettiği yaşanmışlığı kitaplaştırmış.
Sırada ikinci ve üçüncü kitap var.
İçimizden biri olarak tebrik ediyor ve başarılar diliyoruz.

Beni beğenin!
Hepimizin az veya çok egosu vardır.
Bazen bir fotoğraf ile egomuzu tatmin ederiz.
Kabul.
Ancak bir idarecimizin, okulları gezip okul müdürlerine, öğretmenlerin kendi ınstagram sayfasını takip ettirmeleri için tavsiyelerde bulunmasını da ilk defa gördük.
Demek ki ne yapıyoruz.
İl Milli Eğitim Müdürümüz Züleyha Aldoğan hanımefendinin sayfasını takip ediyoruz!
Fotoğrafları beğeniyoruz.
Bol bol kalp atıyoruz.
Takip etmeyen öğretmenlerle ilgili bir çalışma yapılır mı?
Sanmam!
Züleyha Hocam’a tavsiyemiz okullardaki eksikleri kısa sürede tamamlaması!
Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Mahmut Özer geliyor.
Biz beğeniriz de Mahmut Hocamız beğenmez ise eyvah!

Ölüm!
Son dönem çok dostumuzu kaybettik.
Ölüm Allah’ın emri de ayrılık olmasaydı!
Birazdan ne olacağını bilemiyoruz.
İnsani ve vicdani duygularımızı her geçen gün daha fazla törpüleyerek bir yaşam mümkün değil.
Ölüm değil belki geride acılar bırakmak ürkütüyor insanı.
Beterin beteri var.
Allah hiç birimizi evlat acısıyla sınamasın.
Böylesine nankörleşen, adileşen bir dünyada nefes alıp vermek bile çok zor bazen.
Lütfen iyi insanlar olabilmek için ölüm döşeklerine düşeceğimiz günleri beklemeyelim!

10 Ocak!
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde biz gazeteciler bir panel yapıp tüm atanmış ve seçilmişleri o salona davet edebilmeliydik.
Basını, basının sorunlarını, basının yapabileceklerini konuşabilmeliydik.
Basın yapmayınca kimse yapmaz.
O zaman 10 Ocak nedeniyle çeşitli davetler düzenleyen isimlere bir görev düşüyor.
“Biz susalım siz özgürce konuşun” diyebilseler keşke.
Şehirle ilgili kısa ve net görüşleri, fikirleri dinlemek için fırsat yaratabilseler.
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür gazeteciler herkesin faydasına.
Bunu da bir kabul edebilsek keşke.