67’liler platformu üyesi Zonguldaklı sanatçı Erhan Akman, Hüseyin Öztek ve Mithatpaşa Tünelleri’nin hikayesini derledi.

Erhan Akman Mithatpaşa Tünelleri başlıklı yazısında tam 28 yıl öncesini şu şekilde özetledi:

“MİTHATPAŞA TÜNELLERİ…

BELKİ UZUN BİR YAZI!

SEVGİYİ, SAYGIYI, VEFAYI SATIRLARA SIĞDIRMAK ÇOK ZORDUR.

OKUMAK DAHA ZOR,

HATIRLAMAK VE AHD-E VEFA GÖSTERMEK, EN ZOR OLANIDIR.

SEN ZONGULDAK’SIN

SEN AHD-E VEFA EDİLMESİ GEREKENSİN

SEN EMEĞİN BAŞKENTİ, YÜREĞİ; KANAYAN YARALARIYLA HALÂ SEVGİ TAŞIYANSIN…

YARIN 03 AĞUSTOS 2020

TAM 28 YIL ÖNCE

“Ben her sabah bu şehre, yeniden aşık doğarım” diyen sevgili Belediye Başkanımız Hüseyin Öztek’in 28. ölüm yıldönümü.

Sadece yüreğimiz “cızzz”mı etmeli, hatıralar denizinde küçük bir damla gibi aklımızdan şöyle bir gelip geçmeli mi?

Yoksa;

Vefa duygusunun en yücesiyle payelendirip, ruhuna bir dua göndermeli ve yıllardır ihmal ettiğimiz, belki de unuttuğumuz değerini teslim mi etmeliyiz?

Hatta 45 yıl önce kurduğu hayalin gerçek olmasına aylar, günler kaldığı “Mithatpaşa Tünelleri”ne adını vererek, vefa duygumuzu en içten, en samimi duygularımızla göstermeli miyiz?

Tarihinde bir kez Hüseyin Öztek’in klüp başkanı olduğu dönemde 1. Lig’e çıkan Zonguldakspor’un başkanını minnet ve saygıyla, bu alanda da hatırlamalı, anmalı mıyız?

Bu şehre samimiyetle hizmet eden, etmek isteyenleri taçlandırdığımızı göstererek, gelecek kuşaklarımızı da “hizmet yarışı”nda yüreklendirmeli miyiz?

*  * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

OĞLUNUN (Sabih Öztek) KALEMİNDEN, HÜSEYİN ÖZTEK

Sabih Öztek’in yazısına, Pusula Gazetesinin değerli yazarı Yüksel Yıldırım’ın önsöz’üyle başlayayım.

*

HÜSEYİN ÖZTEK

1968-1977 Dönemi Zonguldak Belediye Başkanı.

”Bu şehre her sabah yeniden âşık olarak doğarım”diyerek güne başlayan bir Belediye Başkanıdır.

Zonguldak'a yaptığı hizmetler saymakla bitmez, Bugün inşası devam eden Mithatpaşa tünelinin de 1974 yılında Belediye Başkanı Hüseyin Öztek tarafından gündeme getirildiğini ve ancak günümüzde başlatılabildiğini de söylemeden geçemiyoruz. Rahmetli Öztek'in o yıllarda gündeme getirdiği, yapmak istediği pek çok proje bugün halen geçerli.

Üstelik hayata geçirilmeye çalışılıyor...

*

57 yaşındayım. İki ağabeyim var, üç kardeşiz. Aradan yıllar geçip çoluk çocuğa karıştıktan sonra, geriye döndüğümde bir şey aklıma düştü. Babamın önemli yerlerde kamu görevi yaptığı dönemlerde ve diğer zamanlarda bizim evde, "şuradan bir ev alalım", "bir arabamız olsun", "oradaki arsa çok güzel" gibi ailemizi ilgilendiren konuların hiçbir zaman konuşulmadığını şaşkınlıkla keşfettim. Hep radyodan ajans dinlenir, ülke ve AZİZ ZONGULDAK üzerine konuşmalar yapılır, bazen endişe, bazen sevinçler duyulurdu. Memleket meselelerine öylesine kafa yorulurdu ki, rahmetli annem Hediye Öztek, 70 li yıllarda "Akşam" gazetesinde yazan Çetin ALTAN'ı sabah okumadan babamın kahvaltısını hazırlamazdı !..

Şu an yapmakta olduğum şey oğlu olmaktan şeref duyduğum bir babayı mümkün olduğunca objektif anlatmaktır. Dürüst, namuslu, vatansever bir kişinin yalnızlık rapsodisi olarak nitelendirilebilecek yaşam öyküsüdür. Öyle ki 1977 yılında Belediye Başkanlığı görevinden ayrılıp işsiz kaldığında ve o dönemin 80 öncesi karışıklığında, AZİZ ZONGULDAK'ta kavgalı bir TÖB-DER kongresinde kürsüde şu konuşmayı yaparak hazirûnu duygulandırmış, belki de daha büyük olayları önlemişti:

"...Sevgili Öğretmenlerim; bu neyin kavgasıdır ?.. Yaşamım boyunca sizin öğrettiklerinizle görev yaptım. Namuslu olun, dürüst olun, vatanınızı sevin dediniz; söylediklerinizden milim şaşmadım. Bunca yıl ve hizmetten sonra düştüğüm durum, emeklilik hakkını elde edememiş, işsiz, sıkıntı içinde bir insan olduğumdur. Sizler bize yanlış şeyler mi öğrettiniz de karşılığı bu oldu ?..."

Yaşamı boyunca ağzından duyduğum tek şikayet konuşması bu oldu.

1921 yılında Üzülmez'de Arnavut Sadık ile Halide Hanım'ın oğlu olarak doğdu. Yokluk içinde bir çocukluktu. Okul uzaktı, şirkette (EKİ) çalışanların çocuklarını kamyondan bozma bir otobüs okula götürür getirirdi. Çalışmayanların çocukları yağmur çamur demeden yürüme gider gelirlerdi. Sıkı koşuyormuş babam. Bir gün otobüse alınmayışlarının hırsıyla, benim de adım Hüseyin'se bu otobüsten önce okula varacağım demiş, dediğini de yapmıştı. Öğretmenleri bu özelliğinin farkına varmış ve spora teşvik etmişlerdi. Uzun boylu, karayağız delikanlıya o tarihten sonra "Bozambo" lakabını takmışlardı. Sonra AZİZ ZONGULDAK'ta açılan "Maadin Mektebi" ve atletizm yılları. AZİZ ZONGULDAK'ı temsilen 100-200-400 metrelerde Türkiye Şampiyonlukları, Balkanlarda dereceler...

...Ve Maden Mühendisi olarak Etibank'ta görevler.

...İlkokulu dört yerde okudum ben. Şark Kromları Müessesesi (Guleman/ELAZIĞ), Keçiborlu/ISPARTA Kükürt İşletmeleri Müessesesi, Murgul/ARTVİN Bakır İşletmeleri Müessesesinde Müessese Müdürlükleri ki 1963-1968 yıllarını kapsar; hâlâ o yerlerdeki kârlılıkların devlete olan katkısı konuşulur ve orada yaşayanlarca taktir edilir. En son Etibank Genel Müdürlüğüne tayin edilir. Yıl 1968 dir. İlkokul 3 e gitmekte ve Ankara-Küçükesat'ta kirada oturmaktaydık. Nisan ya da Mayıs aylarıydı, evde değişik şeyler oluyor, gelen giden eksik olmuyordu. O yaşta ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. Kravatlı, iyi giyimli adamlardı eve gelenler. Bir tanesini tanıyordum. İki sokak altta (Büklüm Sokak) oturuyorlardı. Annemle iki üç ayda bir oraya oturmaya gidiyorduk. Yalnız bir teyzeydi hanımı; evde bir dolu kedi vardı. O evin o tarihte Zonguldak Milletvekili ve CHP Genel Sekreteri Bülent ECEVİT'in, teyzenin de Rahşan ECEVİT olduğunu sonradan anladım. 1968 Yerel Seçimleri yapılacaktı. Tüm Türkiye'de CHP adaylarını belirlemiş, bir tek ECEVİT'in kentinde aday belirlenememişti. ECEVİT bu işi prestij meselesi yapıyordu; öyle ya bir Genel Sekreter kendi seçim bölgesinde mahçup olmak istemezdi. Zordu, çok zordu. Milletvekili dağılımı 1e 8 di. O zamanlar şimdiki gibi seçimi kaybeden tekrar işine geri dönemiyor, ortada kala kalıyordu. İşler ileri tarihlerde kolaylaştığında bir sürü talip olacakken koskoca Zonguldak'ta tek bir aday yoktu. Annemin çok büyük itirazları oluyordu. "Yapma Hüseyin, etme Hüseyin; elde yok avuçta yok, kaybedersen ne olur halimiz" diye karşı çıkıyor, ben de olup biteni anlamaya çalışıyordum. Yine evimizde yoğun bir kalabalığın olduğu ve sonradan Bülent Ecevit-Orhan Birgit-Ali İhsan Göğüş gibi siyasetçilerin olduğu günü hiç unutmuyorum. Herkes gülüyor, mutluluğunu belli ediyor, annemse büyük endişesine devam ediyordu. Birden "Hadi Gidiyoruz" diye kalktılar. Büyük ağabeyim asker, ortanca ise okuldaydı. Babam bana "hadi hazırlan, seni de götüreceğim" dedi. Nereye gidiyoruz diye soramadan aşağıda bekleyen iki arabanın birine, babamın yanına oturdum. ECEVİT aynı zamanda "ULUS" gazetesinde yazılar yazıyor ve babamın Müessese Müdürlüklerindeki başarılarını gündeme getiriyordu. Arabalar peş peşe geniş bir bahçeden içeri girdi, pembe renkli iki-üç katlı bir evin önünde durdu. Kapıda karşıladılar. Genişçe bir holden geçip merdivenleri çıktık. Genişçe bir salona girdik. Duvarlarda MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün resimleri, yazılar, eski silahlar vardı. 10 yaşındaydım ve olanları anlamaya çalışıyordum. Bir iki dakika sonra bir hizmetlinin (herhalde) koluna girmiş vaziyette İSMET PAŞA'yla göz göze geldim. Okulda resimlerini görmüştüm, T.C.nin 2. Cumhurbaşkanı koskoca İSMET İNÖNÜ karşımda duruyordu. Çok heyecanlanmıştım; ağır adımlarla geldi, başımı okşadı, "Nedir senin adın, hoş geldin bakalım" dedi. Kekeleyerek ismimi söyledi. Babamla beraber diğer zevat saygıyla ayaktaydılar ki ECEVİT atıldı. Yaşamım boyunca unutamayacağım diyalog başladı. ECEVİT, "İşte Paşam, Zonguldak'ta ki adayımız. Pırıl pırıl, Maden Mühendisi Hüseyin Öztek" dedi. Paşa, babamın omuzuna elini koydu ve "Ben Hüseyin'i tanıyorum, yazık olmasın, orada seçim kazanılmaz" dedi. Babam, "sizi ve partimi mahcup etmemeye çalışacağım paşam" dedi. 10 dakika daha konuşulduktan sonra ayrıldık, ben hâlâ heyecandan tir tir titriyordum.

Umarım benim için çok önemli olan bu ayrıntılarla değerli vaktinizi almıyorumdur. Adalet Partisi adayını belirlemişti. O kadar kendilerinden emindiler. Zonguldak halinde kabzımallık yapan Sn.HAMİT BIYIK'ı aday gösterdiler ama bir eksik vardı, adaylık için ilkokul diploması gerekiyordu. Aday olma sürecinin bitmesine on gün kala bu sorunu da çözmüşler dışardan bir diploma edindirmişlerdi Sn.BIYIK'a!..

Ve seçim dönemi başladı. Eskiler kapı kapı dolaşarak, halkla direk temas kurarak propaganda yapmanın babamla başladığını söylerler. Çok ilginç bir propaganda dönemi oldu. AP tüm öz güveniyle her gittikleri salonda, kahvede babama resmen olmadık hakaretlerde bulunuyor, onlar ayrıldıktan sonra aynı yere rahmetli Öztek geliyor ve "O arkadaş da en az benim kadar değerlidir, önemli olan AZİZ ZONGULDAK'a hizmettir" diyordu. İki ay her gün aynı şekilde sürdü bu. Ve seçim günü geldi çattı. CHP Zonguldak örgütü de babamı benimsememiş ve yardımcı olmamıştı !.. Ama ECEVİT yakından takip ediyordu. Seçim sonuçları açıklandı, 207 oy farkla Hüseyin Öztek seçimi kazanmıştı. Olamazdı, İsmet Paşa'nın bile "Orada Seçim Kazanılmaz" dediği yerde bu seçimi Öztek kazanamazdı. Nitekim AP derhal itiraz etti, tekrar sayıldı, fark 213 e çıktı. Bir itirazda YSK na yaptılar. Kesin sonuç olarak 213 oy farkla seçimi Hüseyin Öztek'in kazandığı ilan edildi. Resmen bir kale yıkılmıştı. Ertesi gün Süleyman Bey Zonguldak örgütünü feshetti. Burada bir parantez açmak istiyorum. AP adayı HAMİT BIYIK sonraki yıllarda kanser hastalığı nedeniyle Ankara Hacettepe hastanesinde uzunca bir süre yattı. Yattığı sürece her gün odasındaki çiçekleri değiştirdi, üç günde bir Ankara'ya ziyaretine gitti babam. Hal hatır sordu, ailesine sahip çıktı. Ölürken çok değerli bir insan olan oğlu Sn.ALİ İHSAN BIYIK'a "Bu insan evladına bundan sonra sahip çıkacaksınız" diye vasiyette bulundu. Sağdır Sn.ALİ İHSAN BIYIK; teyit edebilirsiniz.

...VE İLK GÜNDEN ÇEKEMEMEZLİK !..

...Evet bir kale yıkılmıştı. Ecevit mahçup olmamıştı. Sonraki yıllarda "Karaoğlan" efsanesi başlayacak, işler kolaylaşınca Zonguldak'a bir çok talip çıkacaktı. Seçimin ertesi günü, CHP Zonguldak İl Başkanı ve yerel "Sancak" gazetesi sahibi Ahmet Güner, gazetesinde "ZONGULDAK'I ARNAVUT'A TESLİM ETTİLER" diye başlık attı !.. Ahmet Güner, sonradan CHP Zonguldak Milletvekili olarak meclise girecek, en önemli icraatı olarak DENİZ GEZMİŞ'in idamına "Kabul" oyu kullanacaktı.

O tarihlerde AZİZ ZONGULDAK'ın diğer şehirlere ulaşımı çok zor olduğu gibi, şehir içinde de mahallelere ulaşım yok denecek kadar azdı. 9 yıllık görev süresi içinde 8 yıl diğer partiler iktidardı. Şimdi olduğu kadar olmasa da muhalif başkanların işi zordu. Ama zaman geçtikçe AP olsun, MHP olsun, MSP olsun, babamın herkesi kardeşi gibi görmesinden olsa gerek çok büyük saygı gösterdiler. Kendi partisi onlar kadar sahiplenmedi. Nitekim emekliliğini sağlayan işe girmesi böyle oldu, ilerde anlatacağım. Önce tüm mahallelere eldeki iş makinaları sokulup yollar açıldı. Halka moral olsun diye Belediye Bandosunun işlevi artırıldı. Belediye sinemasının şehir tiyatrosuna dönüştürülmesi için çok çabaladı. Kadrosunu ve tahsisatını sağladığı halde Belediye Meclisinde CHP li üyelerin de muhalefeti ve "Bir Artistimiz Eksikti" gerekçesiyle reddedildi. O tarihlerde şehre tiyatrolar, konserler gelir, onları şehir dışında karşılar, çiçeklerini eksik etmez, çok iyi ağırlardı. "Bir şehre hizmet etmek için yarım santimlik plan yapmak, bir sürü makyajdan daha evladır" derdi. Bir gün Gazipaşa Caddesinde arkadaşlarıyla yürürken, bu aziz emek kentine can vermek için, şimdi Mithatpaşa Tünelleri diye anılan geçitlerden bahsederek, "Bu Dağları Deleceğiz, Başka Çaresi Yok" dediğinde kendisine "Kafayı Üşüttü" diye baktılar. Konuyu Sn. ATİLLA ÖKSÜZ iyi biliyor. 70 li yıllarda şehir planlaması denilen kavram yok denecek kadar azdı. Türkiye'de ilk kez bir kentin 150 yıllık planı; ulaşımıyla, alt yapısıyla, sanat ve kültür alanlarıyla, demografik yapısıyla, turizmiyle, huzur evleriyle, sporuyla v.b. aklınıza bir kent için ne geliyorsa Zonguldak-Kozlu-Kilimli-Çatalağzı Belediyelerinin bir araya gelerek oluşturduğu Zonguldak Metropoliten Alan Planlaması bir yarışmayla gündeme geldi. ODTÜ Prof.larından merhum Mimar ESAT TRAK'ın önderliğindeki proje yarışmayı kazandı ve uygulamaya konuldu. Çocuk gibi sevindiğini, her yerde bunu anlattığını iyi anımsıyorum. Her iyi şey gibi bu proje de sonradan "Bize Plan Değil Pilav Lazım" diyenlerce savsaklandı ve gündemden düşürüldü. O plan uygulansaydı AZİZ ZONGULDAK bugün ülkede gıpta ile bakılan bir kent hüviyetinde olacaktı. Ayrıca Zonguldak'ın altında ve Sinop'a kadar uzanan bölgede mevcut Metan Gazının değerlendirilmesi gerektiği konusunda çok çabaladı ama sonuç alamadı. 1973 de ikinci döneminde oy farkı 4500 e çıktı. AZİZ ZONGULDAK bir şekilde (bu AZİZ ZONGULDAK tabirini kendisi kullanırdı) adını duyurmalıydı. Onca işin arasında Zonguldakspor Başkanlığına getirildi. 1973-1974 sezonu için ayrı bir kitap yazılır. Çok uğraştı, o yıl takım 1.lige çıktı. Şampiyon olunduğu günün akşamı (19 Mayıs 1974) babam bir anda ortadan kayboldu. Şimdiki gibi cep telefonları yok. Ara tara yok. Büyük endişe içinde beklerken baktık sahilde kendisinin yapılmasında büyük emeği geçtiği "Uzun Mehmet" anıtına tek başına yürüyerek gitmiş, saygı duruşunda bulunmuş, yürüyerek geri geliyor. "Şampiyon Zonguldak'ı Uzun Mehmet'le paylaşmak istedim" dedi. Kala kaldık. Şampiyon olduğumuz yıl Kocaeli deplasmanına 4 otobüs taraftarla gitmiştik. Meşhur bir "Deli Şerafettin’imiz” vardı; dünya başbakanı derdik. Babam bir otobüse onu da bindirmiş ve buna sahip çıkacaksınız diye sıkı sıkı tembihlemişti. Maçı orada kazandık ama Kocaeli seyircisi otobüslerin camını kırıp bizim taraftarları darp ettiler. Gece yarılarına kadar Kocaeli hastanelerinde yaralıları ve karakollardaki taraftarlarımızı almadan şehre dönmedi. Bu arada Şerafettin'in ortada olmadığını öğrenince tüm Kocaeli riyasetini seferber ederek onu aradı. Bir çöp bidonunun yanında feci halde dövülmüş olarak bulundu. Zonguldak'a getirilip 10 gün hastanede her türlü ihtimamı sağladı. Bir anı olarak paylaşayım istedim. "Bir kentin nerede olduğuna bakmak isterseniz takımının kaçıncı ligde olduğuna bakacaksınız" derdi. İyi ki bugünleri görmedi.

...SONA DOĞRU...

...Bilirsiniz Zonguldak'ın yağmuru ve şimşekleri meşhurdur. Bir gece yağmur, fırtına, şimşek sanki tufan. Ben yatmıştım. Epey geç bir saat. Bir ara kulağıma balkondan bir mırıldanma geldi. Kalktım baktım, o tufanda babam balkona çıkmış, kendi kendine bir şeyler konuşuyor, kulak kabarttım. Tüylerim diken diken oldu. Ellerini göğe kaldırmış, "Eyy ZONGULDAK, sen rahat uyu, ben burada nöbetteyim" diyordu. Sesimi çıkarmadan yatağıma döndüm, gözlerimden iki damla yaş döküldü. Bu arada Karaoğlan efsanesi tüm yurtta almış başını gidiyordu. İşler kolaylaşmıştı. Zor olanı "Öztek" başarmış, artık ona ihtiyaç kalmamıştı. Ne topçu başkanlığı ne de çingenelerle şarap içiyor dedikoduları kalmıştı. "Hayatım boyunca çok az şarap içtim, ben rakı içerim; ayrıca sermaye asilzadeleriyle viski içmektense çingene tabir ettiğiniz İNSANLARLA şarap içmeyi her zaman tercih ederim" demişti. Bu arada iki anekdotu da anmadan edemeyeceğim. 1973 de ikinci seçim arifesinde gazeteciler sorarlar. Tabii o zaman tv ler yok, yazılı yerel basın var. "Diğer adaylar da hep ZONGULDAK sevdalarından bahsediyorlar, siz ne düşünüyorsunuz ?.." Bakın, dedi Öztek; bir şehirde aynı sokağa bir kaç berber dükkanı açılmış, sokağın başındaki berber dükkanının levhasında "ZONGULDAK'ın En İyi Berberi" yazıyormuş, biraz ilerdeki berberin levhasında "TÜRKİYE'nin En İyi Berberi" yazıyormuş, hepsi de süslü püslüymüşler, daha ilerdeki berberin levhasında da "DÜNYA'nın En İyi Berberi" yazıyormuş, gazeteciler sözün nereye geleceğini merakla beklerken devam ediyor Öztek; sokağın sonuna doğru biraz köhne, temiz ama gösterişsiz bir berber dükkanı daha varmış; levhasında ne yazıyormuş biliyor musunuz deyip devam etmiş: "BU SOKAĞIN EN İYİ BERBERİ", işte ben bu sokağın en iyi berberiyim. Eklemiş, Fuzuli'yi saygı ve rahmetle anarak "Bende Mecnun'dan Füzun aşıklık istidadı var // Aşık-ı sadık benem, Mecnun'un sadece adı var"

Görev süresinin bitmesine az bir süre kala Belediye İnağzı'nda ihtiyacı olanlara verilmek üzere prefabrik konutlar yapar. Az sayıdadır ve gerçek ihtiyaç sahiplerini beklemektedir. Çok hassas bir değerlendirme yapar Öztek. Lâkin kendi partisinden bir liste yapıldığı ve bu konutların o kişilere verilmesi hususunda yoğun baskı vardır. Reddeder. Bir akşam evdeyken geç vakit telefon çaldı. Konuştuğu kişiye durumu izah etmeye çalışıyor ama belli ki ikna edemiyordu. Birden yüzünün renginin değiştiğini hissettim ve ailece o unutulmaz sözleri duyduk : "Sn.Başkanım, Ben Bu Aziz Kentin Kapısına Halkın Diktiği Nizamiye Nöbetçisiyim; O Halkın İzni Olmadıkça Bu Kapıdan Siz Bile Giremezsiniz !.." Telefonu kapattı, bir sessizlik oldu; kimle konuştuğunu merak ettiğimizi biliyordu ama ne biz sorardık, ne de o istemezse söylemezdi. Sıkıntıyla başını iki yana salladı; "ECEVİT'ti arayan" dedi. İpler kopmuştu. Gerçek halkçılardan bunun hesabını mutlaka sorarlardı... Sordular, 1968 de bir kaleyi yıkan, olmazları olur yapan, yüz ağartan, bir şehri ayağa kaldıran insanı bir kalemde sildiler. 1977 Cumhuriyet Senatosu seçimleri için adaylığını koydu. Parası yoktu, afiş bile bastıramadı. Delege ağaları görev başındaydı. Ön seçimi kaybetti. Ertesi gün lojmanı boşalttı. Evin eşyasıyla birlikte Ankara'ya taşındı. Büyük ağabeyimin 6 yaşındaki kızı yani torunu da yanındaydı, televizyon istiyordu. Borç harç bir televizyon aldı. Torununa mahçup olmamıştı. Hizmetlerini toplatmış, o zamanki yasalara göre Belediye Başkanlığında geçen 9 yıllık süre emekliliğine sayılmamıştı. 8 ay eksiği vardı. Hiçbir birikimi, mal varlığı yoktu. 3 kardeş babamdan habersiz anneme para yolluyor, annem zamanında biriktirmiş diyorduk. Yoksa kesinlikle kabul etmezdi. 1968 de kapıdan eksik olmayanlar "Halin Nicedir" diye sormuyorlardı. Bu arada ECEVİT güven oy'u alamayan bir hükümet kurmuştu. Belki bir göreve getirirler, emekliliğini sağlayabilirler diyorduk, ama ne arayan, ne de soran vardı. Çok sıkıntı çekiyor, kimseye bir şey söylemiyordu. O arada AP öncülüğünde bir hükümet kurulmuştu. Aynı dönemden Aydın Belediye Başkanlığı yapan, çok yakın arkadaşı Sn.İsmet SEZGİN Maliye Bakanı olmuştu. Bir gün Kızılay'da yürürken tesadüfen karşılaşıyorlar. Sn.SEZGİN görür görmez, "Hey Koca Öztek" diye kucaklıyor ve gel şurada (Anadolu Kulüp) biraz oturalım diyordu. Muhabbet dolu konuşmalardan sonra, "Ne Yapıyorsun Şimdi Sn.Öztek ?" diye soruyor. İyiyim falan diyor babam ama bir terslik olduğunu hissediyor Sn.SEZGİN. Israrlayınca, babam durumu anlatıyor, duygulanıyor, sıkıntısını belli etmek istemiyor ama anlatırken gözleri doluyor. "Bu nasıl bir vefasızlıktır, yazıklar olsun" diyerek adresini alıyor. Ertesi sabah özel kuryeyle, açıktan Türkiye Kömür İşletmeleri Teftiş Kurulu'na atandığına dair belge babama tebellüğ ettiriliyor ve eve tercihli bir telefon bağlatılıyor... İki sefer Zonguldak'ta yenildikleri bir insana sahip çıkıyorlar. O gece bizim evlerde bayram vardı Sn.YILDIRIM. Hiçbir zaman tüm yaşadıklarına rağmen kendi partisine tek laf etmemiştir. Mütevazı bir memuriyetten sonra emekli olmuş ve 3 Ağustos 1992 de 71 yaşında ölünceye kadar hicranını hep içine atarak AZİZ ZONGULDAK'tan başka şey düşünmedi. Cenazesinde tüm Zonguldak, partili partisiz ayaktaydı. Asri mezarlığa üç saatte anca gidebildik. 3 ay sonra da annemi kaybettik. Mezar taşında "Bu Aziz Şehre Hizmet Etme Şerefine Nail Olan Ben, Her Sabah Zonguldak'a Yeniden Âşık Olarak Doğarım" diye yazar.”