Zonguldak Çevre Koruma Derneği Başkanı ve köşe yazarı Ahmet Öztürk, son köşe yazısında deprem konusunu kaleme alarak akıllanmadığımızı rant hırsı yüzünden Zonguldak’ta da felaketin kapıda olduğunu ifade etti.

Ahmet Öztürk’ün HalkınSesi Gazetesi’nde yazdığı “Siz de kahrolun, rant hırsınız da” başlıklı köşe yazısı şu şekilde.

Kapitalizm denen ahlaksızlığın en büyük değer haline getirdiği “Kâr, daha çok kâr” açgözlülüğüyle “Sınırsız kalkınmacılık” anlayışının körüklediği Vandallık, tüm dünyada doğal ve ekolojik değerleri yok ediyor, yaşam alanlarının yıkımına, amansız tahribine neden oluyor. İnsanoğlu, yerkürenin her yanında ağır bedeller ödüyor bu yüzden. Doğa kimi zaman deprem, bazen sel fırtına, bazen kavurucu sıcak ya da dondurucu soğuk olarak karşımıza dikilip, uyarıyor, yol gösteriyor ama nafile…

Modern bilimin paradigmaları tümüne yanıt üretemese de evrenin yasalarını önemli oranda çözen insanoğlu, dünyanın oluşumundan başlayıp milyarlarca yılda hangi süreçlerden geçerek bugüne ulaştığını biliyor. Yerkürenin güneş sistemi içindeki durumundan fiziksel, kimyasal özelliklerine; geçirdiği değişikliklerden üzerindeki canlıların evrimine kadar pek çok konuda derya deniz bilgisi bulunuyor. En çok mustaripolduğumuz “Deprem” konusunda da aynı durum söz konusu elbette…

DOĞA YASALARINI HİÇE SAYAN YAPILAR DİKİYORUZ
Olacağı yerden, şekline değin pek çok bilgiye eriştiği gibi, fay haritaları da var elinde. Tarih bilgisinden yola çıkıp zamanı konusunda kestirimde bile bulunuyor hatta. Yıkıcı sonuçları hakkında fikri olduğu gibi, önlem almada da deneyim sahibi. Bilgiyi değerlendirebilen toplumlar, en şedit depremde bile hiçbir sorun yaşamazken, her deprem can alıyor bizdeyse. Doğa yasalarını hiçe sayan yapılar dikiyoruz çünkü rant hırsıyla. Üflesen yıkılacak binalara üç kuruş için ruhsat verip, aflar çıkarıyoruz…

Son olarak İzmir felaketini yaşadık. Herkes biliyor ki, ülkenin gözbebeği olan bu kent hem doğu-batı, hem kuzey-güney yönünde farklı karakterlere sahip ve deprem üretme potansiyeli olan faylar üzerinde kurulmuş bulunuyor. İzmir yarımadasının üstü, deprem haritasında, “kırmızı” bile değil “mosmor” boyanıyor bu yüzden. Bu da, oradaki yapı standardının diğerlerinden çok daha yüksek olması gerektiğini söylüyor. Ama gelin görün ki, bazı yapılar kâğıttan kule gibi çıktı adeta…

ZONGULDAK’TA DEPREMİ DÜŞÜNEMİYORUM BİLE
Nedeni aymazlığın da aymazlığı elbette. Şu rezalete bakın, bir gazetede okuduğum habere göre, 2018 yılındaki imar barışına rekor düzeyde başvuru olmuş İzmir’de. Toplam 811 bin 453 başvurusu olan kent, nüfusuna oranla, “en çok kaçak yapı stoku olan yer” unvanını da kazanmış. Çıkardıkları yasa ile her biri bir başka felaket adayı bu yapılarla kenti barıştıran arsızlara lanet okuyorum elbette. Ama bu kadar çok ruhsatsız yapının ortaya çıkmasını sorgulamanın zorunlu olduğunu düşünüyorum…

Bu felaket, deprem güvenliği için yalnızca yapı kalitesinin değil ulaşımın, toplanacak alanların, deprem hazırlığının önemini de gösterdi. Zonguldak’ta depremi düşünemiyorum bile. Kurtarma araçlarının sokaklara girmesi gibi, hastanelere ulaşımı da mümkün olmaz herhalde. Bunu bilen aymazların, daracık sokaklarda, birbirinin üstüne abanan apartman adlı insan silolarına hâlâ izin vermesine ne demeli peki? Sizi bilmem ama ben, “Siz de kahrolun, rant hırsınız da” diyor, sonra da susuyorum…

Editör: TE Bilişim