Şair ve yazar, ülke ve Zonguldak sevdalısı Mehmet  Yılmaz Karaibrahimoğlu  5 Eylül 2020’de memleketi Giresun’da koronavirüs nedeniyle hayata veda etti. Sık sık geldiği Zonguldak’a bu sefer acı haberi tez ulaştı. Karaibrahimoğlu’nun bu ani ölümü sonrası pek çok yazı kaleme alındı. Dostları, madenci arkadaşları ve yazarlar onu anlattı. İşte Zonguldak’ta görev yaptıktan sonra İzmir’e yerleşen ve Karaibrahimoğlu’nun ölümünün hemen ardından bir yazı kaleme alan fotoğraf sanatçısı Birol Üzmez’in anıları. Üzmez, Karaibrahimoğlu’nun ölümünden önce yazdığı son şiiri- sözü olarak kayda geçen; “Son soluğumu sona sakladım yine” 
sözünü yazının da başlığına taşıdı. 

“Son soluğumu sona sakladım yine” 
12 Eylül sonrasının karanlık dehlizlerinde nasıl bir manevra yapmak akıllarına geldi de Tusak gibi bir oluşumu hayata geçirdiler şimdi düşününce insanın helal olsun dİyesi geliyor.
Zonguldak da Kısa adı TUSAK olan TURİZM KÜLTÜR SANAT GELİŞTİRME KOOPERATİ ni kurup sanatsal faaliyetleri sürdürmeyi başardılar. Kooperatif olduğu için dernekler yasasına tabi değildik ve Emniyet Dernekler masası bizi denetleyemiyordu. Karışamıyorlardı bize. Ben bir bölümüne dahil oldum.Öncesinde çok ses getiren Keşanlı Ali Destanı Tiyatro oyununu sahneye koymuşlardı. Mehmet abi futbolcu avına çıkan menejerler gibiydi.Yetenekleri keşfedip ne yapıp edip onları Tusak çatısı altına dahil etmeyi başarıyordu.
Ben o zamanlar aktif olarak fotoğrafla ilgileniyordum.
Ödüller alıyordum,sergiler açıyordum.
Mehmet abi beni Tusak a davet ettiğinde “gel birlikte bir şeyler yapalım güçlerimizi birleştirelim” dediğinde hiç tereddüt etmeden kabul ettim.Güvendiğim bir insandı.Sözü özü birdi. Görsel Sanatlar kolunu kurduğumuzda,pek çok etkinlik yaptık, bir kez fotoğraf festivali düzenledik. 

1990’LAR ZONGULDAK’I
O zamanlar tiyatro çalışmalarına ağırlık veriyorlardı.
 Her kapı açılırdı bize yüzümüze hiçbir kapı kapanmazdı. 
Zokev vardı,Hasad,ardından Çağdaş Hasad vardı ama TUSAK çok başkaydı. 
Okul gibiydi. Çok şeye damga vurdu. 
Fatma vardı Mehmet abiyi çok severdi.
Fatma her şeyimizdi elimiz kolumuzdu. 
İyilik meleğimizdi. Adını unuttuğum çok iyi insanlar vardı.
Meral vardı mesela neşe kaynağımızdı pozitif enerjimizdi.
Özer vardı ışıkçımızdı. Elbette başkanımız Oktay Hancıoğlunun katkısını ve desteğini anmadan edemeyeceğim. 
Ömer Yeğen iş hanının beşinci katında küçük bir odamız vardı.
Odamız çok küçüktü ama hayallerimiz büyüktü.
Zamanla odaya sığamaz olduk yan oda karşı oda çapraz oda derken tüm altıncı kata yayıldık.

SEÇİMLERİ KAYBETTİK
Pek çok kol oluşturuldu.Tiyatro Kolu, Görsel sanatlar, Müzik, Resim, Karikatür derken üye sayısı artmaya başladı.Bu çoğalma beraberinde bazı sıkıntıları da getirdi. Şu anda ayrıntılarına pek girmek istemiyorum konuşmak da istemiyorum ne yeri ne de zamanı.
Bizler yani içinde Mehmet abinin de olduğu oluşum seçimleri kaybetti.
Mehmet abi buna çok üzüldü.
Tusak içinden böyle bir muhalif yapının çıkması onu derinden yaraladı. Elini çekti. Ben de ayrılıp Zonguldak Fotoğraf Grubunu kurmuştum.
Neyse biz başa dönelim. 
Türkan Karaaslan hocayı Batakhane Güzeli oyununu yönetmeye ikna ettiler. 
İyi bir öğretmen iyi bir eğitimci kültürlü bir hocaydı. 
Disiplinliydi, oyuncuların canına okurdu.
Bir sahneyi on kez yirmi kez bıkmadan usanmadan çalıştırırdı. 
O dönemlerde Zonguldak ta öğretmenlik yapan Kadir Şişginoğu,
Özer Başar resim öğretmenleriydi.
Kadir iyi bir grafikerdi.
Çok yetenekliydi.
Tusak ın logolarını tasarlayıp çağdaş bir çizgiye oturtup kurumsal bir kimlik kazandırdı. Özer’in değişik resim anlayışı vardı. 
Çok farklı kafa yapılarına sahip değişik bakış açıları sanat anlayışları vardı. Bu iki kanki arkadaşlar batakhane güzelinde de rol aldılar.
Dekorlarını, kostümlerini tasarladılar.

E.K.İ’NİN MAVİ OTOBÜSÜ VE BATAKHANE GÜZELİ
Batakhane Güzeli müzikal bir oyundu çok keyifli ve eğlenceliydi. Biz bu oyunla Sarıyer Belediyesinin Amatör Tiyatrolar Şenliğine katılmıştık.
EKİ den şu mavi otobüslerden tahsis edilmişti. 
Turneye giden tiyatro kumpanyaları gibiydik. 
Oyunun yazarı Erman Canatan da da gelmişti oyuna daha önce hiç sahnelenmemişti.
 Türkiye’de ilk kez Tusak sahneye koyuyordu oyunu bu açıdan bir ilkti. 
Ayrıca amatör tiyatro olmamıza rağmen ilk kez oyun için yazarına telif ücreti ödemiştik. Sonradan oyunun bizim sayemizde yolu açıldı duyuldu ve Devlet Tiyatroları tarafından bile sahnelenmişti.
Yazarda çok beğenmişti. 
Ardından biz oyunu Zonguldak da birkaç yerde daha sahnelemiştik.EKİ’nin sinemalarında Kilimli de Karadon da tıklım tıklım salonlarda seyirci karşısına çıktık.
Yılmaz Yöndem vardı efsaneydi duysa da birkaç kelam o etse.
Daha sonraki yıllarda Bilgesu Erenus’un misafir oyununu sahneye koyduk yanlış hatırlamıyorsam yönetmen bu sefer Mehmet abiydi.
Oyunun müziklerini benim yapmamı istemişti “ben ne anlarım tiyatro müziğinden” dediğimde senin çok iyi plak arşivin var al bu eseri oku konuya uygun müzikleri bulursun deyip topu benim üstüme attı.
Sonraki günlerde ben oyunun provalarına da katılıp sahne sahne arşivimdeki plaklardan seçme yapıp kaset doldurup tiyatro eserinin müziklerini yaratmıştım.
Normal insanlar değildik biz. 
Gerçi hala daha değiliz.

BİLGESU ERENUS- MÜŞTAK ERENUS
Misafiri, Boğaziçi Üniversitesi Amatör Tiyatrolar Şenliğinde sahnelemiştik.
Gene EKİ’nin mavi otobüsüyle gitmiştik bu kez bize öğrenci yurtlarında yer ayarladılar. Uyuyana aşk olsun. Okulun öğrencileri cıvıl cıvıl çok üst düzey kaliteli bir ortamdı.
Oyun çok beğenildi. Ehh müziklerde etkileyiciydi elbet.
Sonra biz oyunun Zonguldak’taki galasına Yazar Bilgesu Erenus ve eşi Müştak Erenus’u davet ettik.
Bu işler hep Mehmet abinin başını altından kalkıyordu.
Oyun günü gelip çattığında Belediye Sineması hınca hınç doluydu. 
Oyun bitiminde Bilgesu Erenus teşekkür konuşmasının ardında bir şarkı okudu. 
O yıllarda Şarkılarımız Kardeştir isimli bir albümü çok popülerdi. 
Ardından Müştak Erenus da bir şiir okumuştu.
Salon yıkılmıştı alkıştan.
Misafir oyununun yazarı Bilgesu Erenus, "kim misafir, kim değil ", "çevrenizle ve kendinizle gerçek bir uyum içindeyseniz bu oyunu görmeseniz de olur" diyordu senaryonun tanıtım yazısında. 
Misafir, bir yerden başka bir yere hatta başka ülkeye gitmek zorunda kalanların öyküsünü anlatıyordu.
Daha iyi bir yaşam uğruna acılarla savrulanların hikayesiydi.
Misafirlikleri daima yüzlerine vurulanların, ırkçı saldırılara maruz kalanların...
Davetli gelip davetsiz muamelesi görenlerin... 
Hep “Alamancı” olanların... 
Oyunda insanın gözüne sokulan bir durum yoktu; anlayana ise çok katmanlı ve çok boyutlu yaşam durumlarının sergilenmesi vardı.
Zor bir oyunu sahneye koyma cesaretini göstermişti.
Oyuna Brecht vari bir yorum kattı.
Dekor yoktu, sadece siyah küpler ve bir tahta valiz vardı, oyuncular seyirciler dekorun bir parçasıydı. Belki de hayalini gerçekleştiriyordu Mehmet abi Misafirde söylemek isteyip de,anlatmak isteyip de, haykırmak isteyip de haykıramadıklarını aktarıyordu. 

KARYA KİTAP EVİ
Sahi bu dünyada “kim misafir kim değil”di ki?
Mehmet abi her zaman yaratıcı fikirleri olan biriydi.
Onun için söyleyeceklerimiz anılarımız yazmakla bitmez. 
Karya Kitabevi macerasına girersem satırlar yetmez. 
Şimdi korona bizim hayallerimizi de çaldı, düşlerimizi de ele geçirdi, hafızamızı silmeye çalışıyor bizi birbirimizden uzaklaştırmaya çalışıyor. 
Ama Nafile. 
Ne gam işte düşününce o birlikte el ele omuz omuza verip yan yana yürüdüğümüz menfaatsiz çıkarsız arkadaşlıklarımız dostluklarımızı anımsadıkça bir tebessüm beliriyor maskemizin altından.
Kendinizi anlatırsanız hikaye hikaye olur gerçek gerçek olur.
Evet bitti. bizim hikayemiz bu kadar hepsi hikaye.
Rahat uyu Mehmet abi mekanın cennet olsun.
BİROL ÜZMEZ EYLÜL 2020

Editör: TE Bilişim