Pek çok dizide oynayan Burak Sevinç, Kalbim yaralı filminde  Murat Göğebakan’ı canlandırdı. Sabah Gazetesi’nden Yasemin Döngel’in sorularını yanıtlayan Sevinç, role nasıl hazırlandığı ve özel hayatına yönelik sorulara yanıt verdi.

Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı" filmi vizyona giriyor. Neler hissediyorsunuz?

Çok yoğun bir süreç. Ama çok güzel ve heyecanlı geçiyor.

Murat Göğebakan'ın hayatını oynamak için teklif size nasıl geldi? İlk teklif geldiğinde ne hissettiniz?

Menajerlerime gelen bir teklifti bu. Benim bundan haberim yoktu. Daha sonrasında yapımcılar ve menajerimle beraber bir sofrada oturduk, ne olur ne olmazı konuştuk ve bir hafta 10 gün kadar sürdü bu süreç az da değil. Sonrasında ben ikna oldum. Çünkü zorluk bir oyuncu için çok cezbedici olabiliyor. Çünkü biz 3 haftada hazırlandık. Normalde biyografi filmine minimum 5-6 ayda hazırlanılıyor ki önceki örnekleri de o şekilde yapıldı biliyorum hazırlık süreçlerini. Biz 3 haftada sete çıktık. O yüzden bu zorluk biraz riskli oldu ama güzel oldu.

3 haftada nasıl hazırlandınız, o süreci dinleyebilir miyiz?

Çok zordu. Sınırlı kaynaklar vardı işin kötüsü o. Çünkü kendisi magazinsel bir insan olmadığı için en azından bir yerden öncesine kadar kaynak bulmakta zorlandık. Ama sağ olsun ailesi ve yakınları yardımcı oldular. Mimiklerinden hareketlerine, konuşma tarzına kadar elimizdeki videolarla, o kaynaklarla, ya da yakınlarıyla aileleriyle konuşarak bir şeyleri netleyip bir ortasını bulup bir şeyler ortaya çıkarmaya çalıştık. En doğalını en gerçeğini ortaya koymaya çalıştık. Şu ana kadar gelen yorumlar da en azından fragmandan olumlu yönde.

Dalgalar arasında mahsur kaldı!. Saniye saniye kurtarma anı! Dalgalar arasında mahsur kaldı!. Saniye saniye kurtarma anı!

-Filmde şarkıları kendi sesinden mi duyacağız, yoksa siz mi seslendiriyorsunuz? Bu hep tartışılır malum, bu konuda ne düşündüğünüzü merak ediyorum…

Şahsi olarak söylüyorum bunu kimse üstüne alınmasın; oyuncunun sesi olmalı. Çünkü birini canlandırıyorsanız, sesi de size aitse, şarkısını da siz söylemelisiniz. Playback bence olmaz, lafım meclisten dışarı kimse yanlış anlamasın. Bu benim görüşüm, benim kanaatim. Oyuncu söylemeli.

Rol gelmeden önce Murat Göğebakan'ı ne kadar tanıyordunuz, mesela tanıdıktan sonra çok şaşırdığınız veya çok etkilendiğiniz bir bilgi öğrendiniz mi kendisiyle ilgili?

Tabii ki oldu. Hayatını bilmiyordum, sadece şarkılarıyla tanıyordum kendisini. Hatta çocukluğunda ve gençliğimde bile gitarla şarkısını söylediğimi biliyorum. "Ben Sana AşıkOldum"u ben söylüyordum gitar çalıp lise yıllarımda. Muhteşem şarkıları vardı birçoğunu da biliyorum açıkçası. Ama hayat hikayesine gerçekten hakim değildim. Magazin kısmına da hakim değilim. Sektöre girdikten sonra da magazini bilmiyorum öncesinde de bilmiyordum. Sevmem çünkü insanların hayatına ya da dedikodu kısmına dahil olmayı. O yüzden bilmiyordum. Doğruları ve gerçekleri kaynaklardan gördükten sonra gerçekten şaşırdığım çok fazla noktası var. Çok üzücü noktaları var yani.

BAZI SAHNELERDE ÇOK ZORLANDIM

-Empati yapmakta zorlandığınız zamanlar oldu mu?

Çoğu zaman oldu. Yani her sahnesinde empati yapmakta zorlanabilirsiniz çünkü sizin yaşadığınız bir şey değil bu. Bir karakteri oynamıyorsunuz, bu yaşamış ve halka mal olmuş bir insan. Bir nevi taklit, ama duygusunu taklit edemezsiniz. Duygusunu da yaşamak durumundasın bir oyuncu olarak. O yüzden empati kısmında zorlandığım her yer, her sahne olabilir. Çünkü Burak olarak değil ki, Murat olarak onu seyirciye geçirmek durumundasın. O konuda oyunculuğunu konuşturmak durumundasın. O duyguyu o şekilde yansıtmak zorundasın. Her sahne o yüzden çok zordu. Ama en zorunu soruyorsanız; hastane sahneleri. Kanser olduğu sahneler. Hem Murat değilim hem de kanser değilim. Yani onu canlandırmak daha da zor olsa gerek. Yani hem hastasınız, hem özel hayatınızda bir problem var. Hem mesleki hayatınızda problem oluyor. Bunların hepsi birleştiğinde bunda empati yapma ihtimaliniz çok zor.

Yaşamadığınız duygularda beslendiğiniz duygular ne oldu peki?

Müzik. Müzisyen olmamın avantajını yaşıyorum burada gerçekten. Çünkü müzisyen olarak zaten duyguları karşıya geçirmeye çalıştığımız için enstrümanla ya da sesinle… Karşımızda da çok önemli bir şarkıcı var. Bizden tek ayrı kalan tarafı çok üstte yaşıyor her şeyi. Ben öyle değilim ben daha soğukkanlıyım. Duyguları karşıya geçirmek konusunda bence evet bizi müzik birleştirdi Murat (Göğebakan) ile. O konuda rahattım ve 1-0 öndeydim bence.

-Başka benzer noktalar var mı?

Açıkçası yok. Gerçekten yok. Çünkü şahsına münhasır bir insan kendisi.

FİLMDE YALAN SAHNE YOK

-Gerçek bir hayat hikayesi olması ekstra bir sorumluluk yüklüyor mu size?

E tabii ki. Yaşamış ve halka mal olmuş birini tekrar perdeye taşımaya çalışıyorsunuz bir oyuncu olarak bu zaten çok büyük bir sorumluluk. Omuzlarınızda çok büyük bir yük var ve yani. Sadece halk tarafından değil eşi dostu akrabası var. Karşı çıkabilirler, hem de çok sert çıkabilirler. Biz ailesinden de zaten yardım alıp, en doğru ve en gerçeğiyle yansıtmaya çalıştığımız için bu konuda gönlümüz rahat. Filmde yalan bir sahne yok.

-Ailesi nasıl karşıladı? Onlarla iletişiminiz nasıl oldu?

Oğluyla birebir tanıştım ve hatta fazlasıyla da görüştüm. Dünya tatlısı insanlar. Onlar sayesinde ben Murat Göğebakan'ı oynadım diyebilirim.

İHANETE UĞRAYAN ÇUVALDIZI KENDİSİNE BATIRSIN

-"Kanseri yendim, ihaneti yenemedim" demişti… Hiç başınıza geldi mi peki merak ediyorum, hiç ihanete uğradınız mı?

Yok, hayır gelmedi. Geldiğinde nasıl bir tepki veririm onu da bilemiyorum. Ama neden olduğunu önce soruştururum. Yani aklıselim insanlarız bence. Bu kadar şey yaşadıktan sonra ömrümüzde. E tabii ki insan üzülür, fevri hareketlerde bulunabilir, o tavrı takınabilirsiniz ama neden acaba karşınızdaki insan size ihanet etti, "Önce bir kendinize çevirsenize o çuvaldızı" derim. Bu mantıkta bir insanım ben. Bir problem var ki karşımdaki insan bana ihanet ediyor. Yoksa her şey güllük gülistanlıkken böyle bir şey yapıyorsa o insan, insan değildir. Bu da benim düşüncem.

-Merak ettim, hayallerinize giden yol dikenli miydi? Serüveninizi de kısaca dinlesek…

Yok dikenli değildi, gayet rahattım ben. Müzikle başladım yoluma, tek hayalim müzikti. Okumaya İstanbul'a geldim 20 yaşından sonra. Sonrasında okuyamadım, istemedim. Galiba sistemi sevmediğim için. Okulu hiçbir zaman sevemedim, hayatımda tek olması gereken şeyin müzik olduğuna inandım ve zaten çalışmaya başlamıştım. İstanbul'a geldikten sonra 2 sene içerisinde belli bir çevre oluşturmuştum. "Ben zaten paramı da kazanıyorum müzikle de mutluyum okula da gerek yok" deyip bıraktım ki hatadır bu bence, ayrı konu. Sonrasında karşıma oyunculuk çıktı ve hayatımın dönüm noktası o oldu. Müziği para için yapmayı bıraktım, benim için hayatımdaki en büyük güzellik buydu. Çünkü para kazanabileceğim başka bir mesleğim oluştu. 18 yıl sahne aldım ben, bu benim için yeterliydi sıkılmıştım yalan değil. Çünkü istediğim tarzda gitmiyordu. Devir değişmişti, kültür değişmişti. Ben kanun çaldığım için sanat müziği gerektiği değeri görmüyordu. Ben sıkılmaya başlamıştım zaten sadece para kazanmak için yapıyordum ve bu hoş değildi. Bu yüzden oyunculuk benim kurtarıcı alanım oldu ilk baştta. Sonrasında ilk oynadığım işle beraber 4. bölümünden sonra ben oyunculuğa aşık oldum. Ve bunu devam ettireceğimi söyledim ve çok şükür devam ettirdim de.

-Hayalini kurduğunuz gibi bir meslek mi oyunculuk?

Hayalini kuramadığım kadar fazla şey var. Her başka işte başka bir insanı oynuyorsunuz, başka bir hayat yaşıyorsunuz daha ne olsun. Böyle bir şeyin ihtimali var mı gerçek hayatta, yok.

-Bundan sonrası için hayalleriniz, hedefleriniz var mı peki?

Yani gittiğim yolda aynı düzeyde aynı disiplinde devam etmeyi düşünüyorum. Başka hiçbir hayalim yok. Yani iyi bir oyuncu olarak anılmak, iyi bir insan olarak anılmak.

KISA SORULAR

-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?

Müzik.

-E oyunculuk?

Ama oyunculukta rahat etmemin en büyük avantajı müzik demiştim ya. Müzik olmasaydı ben büyük ihtimalle oyunculuk yapamayabilirdim, beceremeyebilirdim. İlk deneyimimde beceremediğimi gördükleri için de sonrasında proje gelmeyecektir büyük ihtimalle (gülüyor).

"KENDİNİ ÇOK BEĞENMİŞ"

-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?

Kendini beğenmiş ve çok soğuk olduğumu söylerler. Dışarıdan gören insanlar evet. Bunu bana çok söylerler ama beni tanıdıklarında öyle bir insan olmadığımı görürler. Gerçekten öyle bir insan değilim. Evet, soğuk dururum çünkü herkesle samimi olmayı ilk başta sevmem. Direkt ortama girebilen bir insan değilimdir. Benim karakterim öyle, beceremem.

SETTE ÜTÜ!

-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?

Titizim biraz. Temizlik konusunda, tişörtlerimi bile asan bir insanım. Kırışıklık konusunda deliyimdir. Sette bazen ütüyü elime alırım. Kendi gömleğimi kendim ütülemişliğim var.

-Bir başak burcu olduğunuzu düşündüm ama…

Yükselenim başak evet. Akrebe başağım.

Günlük yaşantınızda totemleriniz var mıdır?

Yok. Hayırlısı kelimesine çok takık bir insanım. Hep hayırlısı derim, her şey için. "Ne gelecekse vardır bir hayır" derim. Bu.

-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?

Gürültüden nefret ediyorum. Sese tahammülüm yok. Yıllarca sesin içinde çalışmış bir insan olarak özellikle sese tahammül edemiyorum. Gereksiz gürültüye katlanamıyorum öyle söyleyeyim.

-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?

İşkembe. Geri kalan her şeye tamamım. Tuzlamasına kelle paçasına sarımsaklı sirkeli, daha ne kadar samimi olayım yani (gülüyor). Ama işkembe koku bizde galiba çocukluğumuzda anneannem çok fazla yaptığı için evden onun kokusu çıkmaz ya, yüksek ihtimalle oradan kalmış. Sakatat hastasıyım yoksa ben her şeyi yerim. Onun dışında yemek seçmem ben. Ama önüme getirsen belki de içerim işkembeyi de, ama denemedim çocukluğumdan beri. Deneyeceğimi de sanmıyorum.

-Kıskanç biri misiniz?

Hayır. Ama mesleki anlamda bakarsak tabii ki kıskancım. Yani çünkü kendim de bir başarı elde etmek istiyorsam birinin başarısını kıskanırım ama kötü bir kıskançlıktan bahsetmiyorum. Hasetlik değil bu. Başarıya aç insanlar olduğumuz için o kıskançlık tabii oluyor. "Ben de bunu yapmak istiyorum" durumu var aslında.

-Cimri biri misiniz?

Asla. Tam tersi.

-En çok neye para harcarsınız?

Her şeye. Yemeğe içmeye harcayabilirim en çok, başka bir şey yok zaten. Karnımızı doyurmamız gerekiyor çünkü (gülüyor).

Editör: Şeyma Kaya