Samsun ilinin, Sinop sınırındaki yeni adıyla Yakakent ilçesi: Gümenüz.
3 km sahiline dağlar paralel sıralanmış.
MÖ 200 yıllarında Bizanslıların kurduğu bu tarihi ilçenin,
tütün ve balıkçılık ekonomi unsurları olsa da,
yaz aylarında son zamanlarda turizm önemli gelir kaynağı olmuştur.
***
Çocukluğumun geçtiği bu şirin kasabada
oyun alanımız en az 3 km idi.
Tek şart hava kararmadan evde olmaktı.
Gün boyu her evde karnımızı doyuruyor,
ihtiyaçlarımızı gideriyor,
mahalle büyükleri koşularımız ne isterse
koşa koşa yapıyorduk, itirazsız.
***
Evimiz beldenin en eski evlerindendi.
Rumlardan kalma, iki katlı, içerden merdivenli
ahşap bina oldukça ilginçti.
Alt kat ön taraf yaşam alanı,
arka taraf fırın odaydı.
Üst katta büyük bir salon,
salona açılan yatak odaları,
ikisi yer ocaklı 3 yatak odası vardı.
Yer ocağının bir tarafı yüklük, bir tarafı banyo dolabıydı;
şimdiki ebeveyn banyolu yatak odası gibi.
Bugün yurtiçinde ve yurtdışında eski evleri incelerken
o kadar tanıdık geliyor ki bana.
***
Fırın oda başlı başına bir kompleksti.
İki kapısı vardı:
Biri evden geçilen kapı,
diğeri dışarıdan girilen kapı.
Dışarıdan girilen kapının hemen sağ tarafında
boylu boyunca uzanan buğday ambarları,
onun önünde ileride çamaşır taşı, kurnası,
kapının tam karşı duvarında sırasıyla hamam, ocak, taş fırın…
Hamamın beş yüz litrelik su deposunun tabanı sacdı,
deponun önünde kurnası, bakır tası bulunurdu.
***
Tam bir mahalle kültürü ile büyüdüm bu şirin kasabada.
Oldukça kalabalık ailemizle, kuzenlerle,
üç halam, iki amcam, babamın halaları, amcaları,
onların çocukları, kuzenlerimiz…
Yazları tam bir festival alanı gibiydi.
Babaannem, dedem ve bekar amcamla yaşadığımız
bu evde 8 kişi otururduk masaya.
***
Herkesin bir görevi vardı.
Babaannem daha çok çocuklarla ve bahçe,
kapı önleri ile ilgilenirken;
annem ev işleri, yemek, tarla ve hayvanlardan sorumluydu.
Birçok işin imece usulü yapıldığı mahallemizde
inanılmaz bir hiyerarşi ve disiplin vardı.
Genelde başı babaannem çekiyordu, mahallenin en büyüğü olarak.
Ekim, dikim,
kışlık, ramazanlık, böreklik, tatlılık hazırlıkları
imeceyle yapılırdı.
Plan ve programlar,
kime ne zaman imece yapılacağı
onun onayından geçiyordu.
***
Denize elli metre olan evimizden
sabah uyanır uyanmaz denizi kontrol eder,
bugün yapılacak işleri sorar,
arkadaşlarla günün geri kalanını planlardık.
Her seferinde sabahları süt liman olan Karadeniz,
bizim işimiz bitinceye kadar rüzgâr çıkar, dalgalanırdı.
***
“Büyüdüğünüz coğrafya kaderiniz.”
Hem de ne kader…
Detaylar bir sonraki yazıda.
O zaman arkası yarın olsun.