Kişisel eğitim öğretim yıllarım kadar,
meslek olarak da eğiticilik ve öğreticilik yaptım.
Bazen çok ağır biyoloji konuları anlatıp
en ağır sınav soruları ile uğraşırken,
bazen sadece insan olmayı,
insana, doğaya, kendine saygı duymayı öğrettim.
Mesleki olarak,
özel yaşamımdan iş hayatıma,
sağlığımdan hastalığıma kadar rol model olmaya çalıştım.
***
Yapı taşımız; genlerimiz, ailemiz,
çevremiz, aldığımız eğitimlerdi.
Önce kendi değerlerinde var oluyor,
sonra akademik bilgilerinle yoğruluyor,
nesille güncelleniyor,
ailelerle iş birliği yapıyor,
okuyor, araştırıyor, bilgilerini güncelliyor,
eğitiyor, öğretiyorduk.
Bazen 20, bazense 45-50 kişilik sınıflarda
çocuğun ilgisini çekip, yakalayıp derse yönlendiriyordum.
Bazıları derse hazır bulunurken,
bazıları ise hiç o niyette değildi.
Ne olursa olsun biz eğitmek ve öğretmekle görevliydik.
***
Mesleğim çok şey öğretti bana,
yeni bir format attı yaşama bakışıma,
hem de birçok kez.
Bazen kafamı gözümü yardım,
bazense ödüllendirildim.
Bazen tartıştım, kendimi ifade edemedim.
Bazense konuşmadan anlaştım.
Günün sonunda beni ben yapan değerlere ulaştım,
“Dünyaya bir daha gelsem öğretmen olurum.” diyerek.
***
Belki özüme uygun bir meslekti öğretmenlik,
belki de hayata bakış açıma.
Kesin olan; bana ve aileme çok iyi gelmişti.
Bu meslek bana;
eğitmeyi, öğretmeyi,
konuşmayı, dinlemeyi,
yoktan var etmeyi,
kriz yönetmeyi,
insan ilişkilerini,
farkındalığı, gözlemi,
değerlendirmeyi öğretmişti.
Bu değerler öncelikle insan olmak için,
anne-baba olmak için, herhangi bir meslek
ve herhangi bir konum için
en önemli değerlerdir.
Mesleğini severek ve kendini güncelleyerek yapan
meslektaşlarımın yapamayacağı hiçbir iş yoktur.
***
Hayvancılığa merak sarıp
tüm şartları sağladığımızda
çok sevdiğim mesleğimden emekli olarak
ayrılmak zorunda kaldım.
Keşke birkaç yıl daha eş zamanlı devam edip
yaşadıklarımı genç nesillerle paylaşsaydım
düşüncesi içimde hep bir ukdedir.
***
Her yıl 24 Kasım’da tören hazırlanır.
Stajyerlerin stajyerlik yemin töreni yapılırken,
emekli öğretmenlere de plaket verilir.
Hizmet süresinden çok genç emekli olmuştum.
O yıl plaket alarak bu görevime noktayı koyacaktım.
Son okulum Zonguldak Atatürk Lisesi,
müdürümüz değerli Ali Zaman’dı.
***
Ali Bey bana son bir görev vermişti.
Emeklilik konuşmasında komisyona beni önermişti.
Birkaç kez okulda diploma törenlerini sunmuştum.
Başaracağımdan emindi.
Yalnız bir sorun vardı;
ben emekli olan en genç öğretmendim.
Önce bu nedenle kabul etmedim.
Israr edilince göreve hazırlandım.
Çok iyi hazırlanmalıydım.
Bu son dersim olacaktı.
Hem de oldukça kalabalık.
***
Günlerce kafa yordum.
Önce hangi konulara değineceğime karar verdim.
Bu yıllar sadece bana ait değildi.
Velilerim ve öğrencilerim de şahitti bu yıllara,
onlardan birer konuşmacı almalıydım.
Stajerliğimden ve o yıllardan bahsetmeliydim.
Mesleğimizden ve zorluklarından,
öğretmenlerin sosyal ve özlük haklarından
bahsetmeliydim.
Atatürk’ün eğitim-öğretime verdiği değeri vurgulamalıydım.
Dilek, temenniler, teşekkürler…
Evet, taslak hazırdı, kafam rahatlamıştı.
Bundan sonrası içini doldurmaktı.
***
Hemen veli ve öğrenci seçimine gittim.
Anne babasının terk ettiği çocuğu
babaannesi ile büyüttüğümüz velimizi davet ettim.
Yine çok çalışkan, maddi imkansızlıklarına yardım edip
meslek edindirdiğimiz çocuğumuzun annesini davet ettim.
Ve son olarak ilk yılımdan öğrencimi davet ettim.
Hâlâ birlikte çalıştığımız İbrahim Barut.
Kırmadılar.
***
Velilerime içlerinden ne geliyorsa onu söylemelerini,
bu anlamlı günde tüm öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü
kutlamalarını söylemiştim özellikle.
İbrahim bu sorumluluktan çekinerek bana;
“Hocam, uzun zamandır topluluğa konuşmadım.
Ya yapamazsam?”
“Yapıp yapamayacağını birlikte öğreneceğiz.
Elinden geleni yap, ben sana inanıyorum.”
diyerek son dersimi de veriyordum.
***
24 Kasım günü
heyecan dorukta, her şey, herkes hazır,
bizim ekip hazır.
Büyük bir heyecanla sahnedeyiz,
oldukça duygulandığım, duygu kattığım
konuşma sonrası salon ağlayarak alkışlıyordu.
Velilerimse inanılmaz güzel bir konuşma yapmış;
önce Başöğretmen’in, sonra tüm öğretmenlerin
Öğretmenler Günü’nü kutlamışlardı.
İbrahim de çok başarılı konuşmuş,
konuşmasını Alman bilgin Goethe’nin sözüyle bitirmişti:
“Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp,
farklı sonuç beklemek tam bir delilik halidir.”
…
Program sonrası üst makama çağrıldım:
“Bu kadar çok sevdiğiniz mesleğinizden neden ayrılıyorsunuz?”
Ticari girişimlerimden bahsettim:
“Artık doğa laboratuvarım olacak; hayvanlara, bitkilere, öğrencilere
öğretmenlik yapacağım.” demiştim.
Atatürkçü anlayış ve çalışkanlıkla büyütüldüğüm
aileme, tüm öğretmenlerime ve büyüdüğüm coğrafyama
sonsuz minnet borçluyum.
Hayat felsefem kemikleşmişti artık!
“Yaşamak demek, çalışmak demektir.
Türk, öğün, çalış, güven.”
— Mustafa Kemal Atatürk