Duruşun Hikmeti Üzerine

Abone Ol

Duruşun Hikmeti Üzerine

İnsanın hayat karşısındaki asıl imtihanı, istikametini değişen rüzgârlara göre tayin etmek ile kendi iç hakikatine sadakatle bağlı kalma mücadelesi arasındadır. “Duruş” dediğimiz şey; kuvvetini dış koşullardan değil insanın özünde taşıdığı ilke, değer ve inançlardan alır. Kökü toprağın derinliklerine inmeyen bir ağacın ilk esen rüzgârda devrilmesi ne kadar tabiiyse köksüz bir insanın zamanın şartlarına göre eğilip bükülmesi de o kadar kaçınılmazdır.

Oysa hakikat zamana ve zemine göre değişmez; erdemliler, çoğunluğun sesine göre yönünü tayin etmez. Doğru olan tavır; zulüm kimden geliyorsa zalimin karşısında durmak, zulme uğrayan kim olursa olsun mazlumun yanında durmayı gerektirir. İnsan, zamanın öfkesine değil vicdanının sesine kulak verdiğinde gerçek anlamda duruş sahibi olabilir.

Ne var ki bilgi, insanın yüreğini arındırması gerekirken, bazılarının benliğini şişirip onların bir kibir abidesine dönüşmesine vesile oluyor. Zenginlik, insana değer katması gerekirken görgüsüzlükle kabalaştırıyor. Makam ise bir emanet olduğu unutulduğunda sahibini ağırlaştırmak yerine şımartıp zalim kılıyor. Hikmetin yerini gösteriş, tevazunun yerini kibir aldığında insanın iç terazisi bozuluyor. Terazisi bozulanın da hükmü bozuk, sözü eksik, ahlakı da zayıftır.

Hâlbuki insanın asıl yükselişi, sahip olduklarında değil sahip olduklarından soyunabildiği anlarda gizlidir. Bilgiyi taşıyan, zenginliği yöneten, makamı hakkıyla terbiye edebilen kişi; dışındaki değil içindeki ağırlığı omuzlayabilendir. Çünkü gerçek kudret, başkalarına hükmetmekte değil kendi nefsine söz geçirebilmektedir.

Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey; gürültülü kalabalıkların peşine takılan sürü ruhu değil kendi iç âleminde kök salmış, zamanı değil hakikati esas alan bir irfan duruşudur. Hakikatin ışığıyla aydınlanmamış bir zihin bilgiyi ne yapsın? Tevazuyla yoğrulmamış bir yürek zenginliği nasıl taşısın? Ahlakın terbiyesinden geçmemiş bir irade makama nasıl lâyık olsun?

Duruş, tam da burada anlam kazanır: İnsanın içindeki doğruyu dış dünyanın karmaşasına rağmen muhafaza edebilmesinde… Rüzgârın değil vicdanın yön verdiği bir sadakatle ayakta kalabilmesinde… Zamanın ruhuna değil hakikatin ruhuna teslim olabilmesinde…

Çünkü duruş; insanın hakikate sığındığı son limandır ve o limanı kaybeden, fırtına dindiğinde bile kendini bulamaz.

Vicdanınıza bir sorun: Siz, istikametini bozmadan yürüyenlerden misiniz; yoksa yönünü esen rüzgârlara teslim edenlerden mi?

{ “vars”: { “account”: “G-PS7CWR0GE0” }, “triggers”: { “defaultPageview”: { “on”: “visible”, “request”: “pageview”, “vars”: { “title”: “Name of the Article” } }, “clickOnHeader”: { “on”: “click”, “selector”: “#header”, “request”: “event”, “vars”: { “eventCategory”: “examples”, “eventAction”: “clicked-header” } } } }