Raporda yıkımın asıl nedenleri madde madde sıralanırken bu depremden çıkarılması gereken sonuçlar da yer aldı.

İnşaat Mühendisleri Odası Zonguldak Temsilcisi İnşaat Yüksek Mühendisi Ozan Demirtaş konu ile ilgili şu ifadeleri kullandı:
6 Şubat 2023 Pazartesi günü, saat 04.17’de, Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli 7.7 büyüklüğünde ve ardından saat 13.24’te Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesi merkezli 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmiştir. Depremler yaygın bina göçmelerine ve ağır bina hasarlarına yol açmış, çok sayıda yurttaşımız hayatını kaybetmiştir.

İzlenen hasar, çok geniş bir alanda hissedilen ve büyük bir alanı etkileyen yer hareketinin ivme hızları ve yer değiştirmelerinin çok yüksek olduğunu göstermektedir.

Depremler doğa olaylarıdır. Afete dönüşmesinin nedeni ise insan eliyle yapılmış yapılardır. Yapı üretim sürecinin tüm gerekliliklerine uygun olan bir yapılaşma söz konusu olsaydı, deprem yönetmeliğinin tasarım felsefesine uygun olarak binalar yine hasar alacak, hatta belki büyük kısmı ağır hasar alacak, ancak insanların içerisinden çıkmasını sağlayacak davranışı gösterecek, deprem afete dönüşmeyecekti. Hasar büyük olsa da can kaybı asgari sınırlarda kalabilecekti. 17 Ağustos 1999 Kocaeli, 12 Kasım 1999 Düzce depremleri sonrasında, depreme dayanıklı yapı üretimi ile ilgili bilinç düzeyinin artmaya başlaması, 1998 yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi, hazır beton ve nervürlü inşaat demiri kullanımının yaygınlaşması gibi nedenlerle, bu tarihten sonra yapılan binaların deprem dayanımlarının daha yüksek olacağı düşüncesi hâkim olmuştur. Deprem bölgesindeki yapı envanteri şu an itibariyle bilinmemekle beraber toptan göçen veya hasar alan binaların bir kısmının 2000 yılı sonrası yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Hatta birkaç yıl öncesi gibi çok yakın geçmişte yapıldığı ifade edilen ve 2019 yönetmeliği ile dahi tasarlanmış olabilecek binalarda da toptan göçmeler olmuştur.

İnşaat Mühendisleri Odası olarak, depremin hemen ardından Oda Genel Merkezinde oluşturulan kriz masası ile deprem bölgesinde bulunan şube ve temsilciliklerden bilgi akışı sağlanmış, aynı gün TMMOB ve Oda Yönetim Kurulu Üyeleri ile Şube Yöneticilerinden oluşan heyetler bölgeye intikal ederek ncelemelere başlamış ve ihtiyaç duyulan malzemelerin tedariki konusunda organize olmuş ve yardımlar hızla deprem bölgelerine ulaştırılmıştır.

Depremin ardından Odamızın çağrısına kulak veren binlerce meslektaşımızın, Hasar Tespit Eğitimlerine katılarak deprem bölgesinde görev yapmaya gönüllü olması Odamız adına gurur kaynağıdır. Odamızın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile yaptığı görüşmeler neticesinde iki binin üzerinde üyemiz hasar tespit çalışmalarına dahil edilmiştir. Meslektaşlarımız kendi imkanlarıyla, büyük bir emek ve özveriyle deprem bölgelerine ulaşarak çalışmalara başlamıştır.

Öte yandan çeşitli şehirlere nakledilen depremzedelerin, yine meslektaşlarımızın da dahil olduğu TMMOB dayanışma organizasyonları üzerinden konaklama dahil olmak üzere tüm ihtiyaçlarının giderilmeye çalışılması, toplumsal dayanışmanın yaralarımızı sarmada önemi ve etkililiği konusunda, bu depremin unutulmayacakları arasında yer almıştır.

Yine İnşaat Mühendisleri Odası tarafından 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan Depremleri hakkında ön değerlendirme raporu açıklanmıştır. Açıklanan ön rapor ve sahada görev yapan meslektaşlarımızın değerlendirmesi doğrultusunda yıkımın sebeplerini şu şekilde özetleyebiliriz.

YAPISAL HASARLAR AÇISINDAN ÖN DEĞERLENDİRME VE HASAR NEDENLERİ

Zayıf Zemin Koşulları:

Deprem hasarlarının yaygın olduğu bölgeler, verimli tarım arazileri üzerinde planlanmış şehirlerdir. Dolayısı ile ana kayanın derinde olduğu zayıf zemin koşullarında, hatta sıvılaşma potansiyeli olan zeminlerde yapılan 10-15 katlı ve taşıyıcı sistemi esnek yapılar ağır hasar almış veya toptan göçmüştür.

Her türlü zemin koşullarında yapı yapmak elbette mümkündür ancak bir bedeli vardır. Zemin, üstyapı yüklerini güvenle taşıyacak şekilde iyileştirilmeli, koşullara uygun doğru temel sistemi ve üstyapı taşıyıcı sistemi seçilmeli ve bu tasarım sürecinin titiz bir mühendislik yaklaşımı ile gerçekleştirilmesi ve tasarımın uzman mühendisler tarafından denetlenmesi gerektiği 3 unutulmamalıdır. Tüm inşaat uygulamalarında da gerektiği gibi nitelikli bir denetim gerçekleştirilmelidir. Ancak tarif edilen bu zincirin bazı halkaları çeşitli nedenlerle ülkemiz koşullarında eksik kalabilmektedir. Özellikle, küçük ölçekli müteahhit firmaların bir kısmının bu maliyetleri karşılamaktan kaçınması nedeniyle bu tür zeminler üzerinde yapılan yapıların bir kısmının deprem dayanımının sorgulanmaya muhtaç olduğunu söylemek mümkündür.

Sonuç olarak afet verileri dikkate alınmaksızın yapılan imar planları ve plan tadilatları, tarım arazilerinin ve taşıma kapasitesi düşük zeminlerin yapılaşmaya açılması, yapı-zemin ilişkisinin kurulamaması, yapının yüküne uygun olmayan zeminlerde inşaat yapılması, yüksek katlı yapılarla yapı yükünün artırılarak zemin-yapı ilişkisinin bozulması, zemin sıvılaşması ve  uygun temel seçimi yapılmamasından sebep yıkımın boyutunu arttırmıştır.

Sorun yapılabilirlikte değildir. Sorun, bilinç düzeyi, deneyim, etik ve ahlaki kurallar kapsamında toplumsal bir sorundur. Bu açıdan ülkemiz koşulları dikkate alınarak Şehir Planlama faaliyetleri gözden geçirilmelidir.

Malzeme Zafiyetleri:

Betonarme yapılarda malzeme zafiyeti olduğu düşünülmektedir. Yaklaşık olarak 1990’lı yılların başına kadar, yapılarda kullanılan betonarme betonunun üretimi, şantiye mahallinde ve el ile karıştırılarak yapılmakta ve yerine yerleştirilmekteydi. Daha sonra beton santrallerinde üretilen betonlar kullanılmaya başlamakla beraber hazır betonun yaygınlaşması 1999 Kocaeli depreminden sonra ivme kazandı. Dolayısı ile 80’li ve 90’lı yıllarda, hatta 2000’li yılların başında yapılan binaların beton kalitesinin, tasarıma esas olan proje beton sınıfının altında olduğu ve bu durumun yaygın olduğu maalesef beklenen ve bilinen bir durumdur. Ayrıca beton dökümünde betonun kürlenmemesi, sabah akşam ıslatılarak bakımının yapılmaması beton dayanımındaki düşüklüğün başlıca nedenleridir. Yine aynı tarihlerde inşaat demiri olarak düz demir kullanılmakta idi. Ancak daha sonraki yıllarda yapılan, hatta birkaç yıl önce yapılan bazı binaların da ne yazık ki göçtüğü veya ağır hasar aldığı tespit edilmiştir. Yeni deprem yönetmelikleri ile tasarlanmış, hazır beton ve nervürlü inşaat demiri kullanılmış, diğer taraftan yapı denetim hizmeti görmüş olması gereken bu binaların yıkılması kamuoyunda da hayretle karşılanmış ve herkeste başka bir travma yaratmıştır.

Konstrüktif Zafiyetler:

Göçen binaların enkazlarından kolon kiriş birleşimlerinde gerekli donatı detaylarının uygulanmadığı, etriye aralıklarının seyrek ve etriye kancalarının doksan derce olduğu, ayrıca kolon demirlerinin üst kat filizlerini oluşturan boylarının gerektiğinden daha kısa olduğu izlenebilmektedir. Hatalı malzeme seçimi, hatalı işçilik ve uygulamalar, yetersiz sayıda düz donatı kullanımı ve grekli önlemler alınmadan kirişsiz döşeme kullanımı can ve mal kaybını arttırmıştır.

Yapı Düzensizliklerinin Yarattığı Hasarlar:

 Yaygın göçme görüntülerine göre, öncelikle zemin katın göçtüğü, ardından diğer katların sandviç şeklinde üst üste kapaklandığı anlaşılmaktadır. Hasarlara yön veren ana nedenlerden birinin, hasar katı olan zemin katlardaki ticari mekanlarda dolgu duvarların olmayışı olarak değerlendirilmektedir. Dolgu duvarlar, taşıyıcı sistem tasarımında sadece yük olarak dikkate alınsa da taşıyıcı sistem davranışına belirli deprem seviyelerine kadar dayanım ve rijitlik bakımından katkı sağladığı deneysel çalışmalarla gösterilmiştir. Bu nedenle modern deprem yönetmeliklerinde zayıf kat düzensizliğinin kontrolü de dikkate alınmaktadır. Üst katlarda çerçevelerin içerisinde olan dolgu duvarlar, dayanımlarını aşmayacak mertebede deprem yükü ile karşılaştıklarında bütünlüklerini koruyarak yapının genel olarak daha olumlu bir deprem davranışı sergilemesini sağlamaktadır. Ancak zemin katta bu bütünlük olmadığında, zemin kat kolonlarında yeterli süneklik ve taşıyıcı sistemde yeterli rijitlik de yoksa, bu katın üst katlara göre ötelemesi çok büyük olmakta ve bu katın ezilmesiyle ani göçmelerin önü açılmaktadır.

Bant pencerelerin kolonlarda kısa kolon davranışına yol açması sonucunda kolonun öncelikle kesme kırılmasıyla güç kaybetmesi ve devre dışı kalması olarak tanımlanan kısa kolon hasarları, ağır hasarlı yapılarda görülmektedir.

Taşıyıcı sistemde rijitliğin düzensiz dağılımından kaynaklanan büyük burulma tesirlerinin sonucunda göçmeler olduğu göçme görüntülerinden anlaşılabilmektedir. Perde gibi daha rijit düşey taşıyıcı elemanların bir tarafta yığılı olması, çerçeve süreksizliklerinin var olması burulma düzensizliğini yaratan unsurlardır.

Kamuoyu tarafından da çokça tartışılan, yan yana parsellerde ve benzer gabarilerdeki yapılardan birinin yıkılması, diğerinin ayakta kalmasına, yukarıda sıralanan düzensizliklerin bazılarının birinde olup diğerinde olmamasının neden olabileceği düşünülmektedir.

Yapıların giriş-zemin katlarında yer alan ticari fonksiyonlar (market, galeri, ofis vb işlevler) nedeniyle yapılan tadilatlar, geniş açıklıklar, asma katlar ve farklı kat yükseklikleri nedeniyle yumuşak kat ve kısa kolon etkisinin oluşması, bitişik yapı düzeninde gerekli düzenlemelerin yapılmaması nedeniyle çekiçleme etkisinin ortaya çıkması ve kullanım sürecinde yapılan dayanımı düşürücü müdahaleler bir doğa olayını afete dönüştürmüştür.

Projelendirme sürecindeki muhtemel hatalar

 

Nitelikli mimarlık, mühendislik ve planlama hizmetlerinin yapı üretim ve denetim sürecinden dışlanması, sismik yükleri yeteri kadar dikkate almayan mimari ve taşıyıcı sistem tasarımlarının yapılması, ticari kaygılar neticesi yapılarda deprem yükünü karşılayacak perde kolonların yeterli oranda ve yönde kullanılmaması, mesleki uzmanlık alanlarında teknik eleman yetersizliği ve muhtemel denetim eksikliği daha fazla binanın hasar görmesine sebep olmuştur.

Yaşanan acılardan ders çıkartıp neler yapmalıyız?

Bu deprem ile, konunun tüm paydaşları tarafından, unutulan, görmezden gelinen, ihmal edilen, bilime rağmen kabul edilmeyen tüm konular hatırlanmalı, ele alınmalı, hukuki eksikler giderilmeli, yapı üretim sürecinin tüm aşamalarının uygun şekilde işlemesini sağlayacak kanunlar, yönetmelikler bir an evvel çıkarılmalı, var olanların eksikleri tespit edilmeli ve yenilenmelidir.

Liyakat, yetkinlik bir an evvel yapı üretim sürecinin bir parçası haline getirilmelidir. Yetkin Mühendislik için 3458 sayılı kanun bir an önce değiştirilmelidir.

Yapı stoğumuz acilen gözden geçirilmelidir.

Yapı denetim şirketlerinde çalışacak mühendisler mutlaka kendileriyle ilgili meslek kuruluşları, yani yetkili odalar tarafından belgelendirilmeli. Bu belgelendirme kişinin bilgi ve deneyimine göre oluşmalı. Denetçi dediğimiz kişinin belli bir deneyime sahip olması gerekir. Yeni mezunların sorumlulukları yardımcı niteliğinde olmalı. Belli bir tecrübeden sonra yetkili olmalılar. Kamu veya özel sektörde hiç alakasız bir işte çalışanların emeklilikleri sonrasında hiçbir tecrübeye sahip olmadan sadece diploması var diye “denetçi” olması da son derece yanlış. Mühendislerin meslek eğitimini, sınavlar vs yaptığı işlerle odalar takip edebilir. Bu sayede mühendisler liyakat prensibiyle doğru bir şekilde belgelendirilir. Dünyada da böyledir.

Bölgede yaşanan olumsuzluklar ve deneyimler dikkate alınarak afet yönetimi ve koordinasyonunun nitelikli hale getirilmesi sağlanmalıdır.

Geçmişte yaşanmış olan tüm afetlerin deneyim ve birikiminin, ilgili kuruluşların kurumsal hafızasının gelecek nesillere aktarılması için çalışmalar yürütülmelidir.

Meslek Odaları tarafından hazırlanan raporlarda ve bildirilerde defalarca vurgulandığı gibi, afet yönetimi ile ilgili olan “bütün kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapma ve koordinasyon sağlama ilkesini esas alan çağdaş ve bilimsel ilkelere uygun” yönetim sistemi kurulmasının zorunlu olduğu bir kez daha somut bir şekilde anlaşılmıştır

Ülkemizde yaşanan afetlerin sebebi, sermayenin talepleri doğrultusunda kentlerimizde uygulanan rant politikalarıdır. Rant hırsının, akla, bilime ve tekniğe, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı mesleklerinin gereklerine, insan yaşamına üstün gelmesine daha fazla seyirci kalamayız. Ülkemizdeki yapı denetim sistemi, afetle mücadele planları, imar-kentleşme politikaları baştan aşağı değiştirilmelidir. Tüm kentlerimiz ve yapı stokumuz depreme dayanıklı hale getirilmelidir.

Kaçak yapılaşmanın önüne geçilmeli, Kentsel dönüşüm rant odaklı parsel bazlı değil, ada veya bölgesel bazda yapılmalı, İmar affı kayıtsız şartsız ülke gündeminden çıkarılmalı, Zemin etütleri sağlıklı ve denetimli bir şekilde yapılmalıdır. Mikro bölgeleme zemin etütleri acilen yapılmalıdır.

Deprem master planlarının bir an önce yapılması ve bu planlarda deprem toplanma alanlarına gerekli yerlerin ayrılması sağlanmalıdır. Tarım arazilerine, dere yataklarına imar izni verilmemeli, tarım arazileri üzerinde bulunan kaçak yapılar bir an önce yıkılmalıdır.

Odalarımızın mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetleme gerekliliklerinin yapı denetim sistemine entegre edilmelidir.

Belediyelerimizde eksik olan mühendis teknik personel kadroları liyakatli kadrolar ile tamamlanmalıdır. Binaların şartnamelere göre ve şeklen denetlenmemesi, özellikle projelendirme ve imalat aşamasında depremlere göre kontrol edilmelidir.

Şantiye şefleri aktif olarak şantiyelerde yer almalıdır. Şantiye Şefliği konusunda yürürlükte bulunan yasa ve yönetmelikler ivedilikle değiştirilerek her şantiye de en az bir şantiye şefi bulunma zorunluluğu getirilmelidir.

Beton santrallerinin ve santrallerin tedarikçilerinin denetimleri arttırılmalıdır.

Mevcut yapı stoğunda taşıyıcı sistemi tahrip edilmiş, yapısal ömrünü tamamlamış ve statik açıdan tasarımsal hatalar içeren yapıların tespit edilip geç kalmadan harekete geçilmelidir. Özellikle altında işyeri olan mevcut yapıların giriş-zemin katlarında yer alan ticari fonksiyonlar (market, galeri, ofis vb işlevler) nedeniyle taşıyıcı sisteme zarar verilip verilmediği araştırılmalıdır.

Müteahhit ve taşeronların yeterliliği denetlenmelidir.