Eskiyi, yaşlıyı, yaşanmışlığı her zaman sevmişimdir.
Hatta hayatımda en abarttığım,
en eleştirilen yönümdür;
eski eşyalara yaptığım yatırımlarım.
Bana göre yatırım, aileme göre müsriflik boyutunda.
***
Eskiyi onarmak, eskiyi atmamak, değerlendirmek de eşimin abartısı.
Onun abartısı bazen çok işimize yarıyor,
hem çöp olabilecek bir malzemeyi ortadan kaldırıyor,
hem de o anki sorunumuzu daha az maliyetle çözmüş oluyor.
Dönüşemiyorsa tabii ki çöp oluyor.
En büyük sorun çöpü bertaraf etmek.
En kolayı en yakın mesafeye atmak.
Hele de bu mesafe bizim alanımız değilse,
en kolay çözüm:
camdan, kapıdan, bacadan her
yerden uzaklaştırmak.
Hele de arabadaysak, biz daha da uzağa gidiyorsak,
camdan fırlat gitsin.
Her geçen araba fırlatsın.
Zaman ilerledikçe, nüfus arttıkça çöp miktarı da artıyor.
Dünyanın taşıma kapasitesi azalıyor.
***
Çocukluğumuzda deniz kenarlarından biz sadece
“kargalak” adını verdiğimiz,
yağmur ve sel sonrası ormandan denize taşınan
odun parçalarını toplardık.
Kışlık soba tutuşturmalığı olarak…
Profesyonel yüzücülere taş çıkaran abilerimiz
azgın dalgalarda, denizdekileri bile toplarlardı.
Olmaması gereken yerdeki bir nesneyi toplamak
o günlerden kalma sanırım.
Kardeşlerim de aynı şekilde çünkü.
Şimdi deniz kenarları korkunç.
Bırakın başkasının attığını kaldırmayı,
kendi çöpünü kaldırmayanlar var!
Çöpçü var bırak diyor annesi.
Yuh diyorum, yuh!
Bazen dayanamayıp birkaç kelime daha…
***
Çiftliğe gittiğimde
bir yem çuvalı alıp
uçuşan çöpleri hem çiftlik içinden
hem de yollardan toplamak ilk işim.
Deniz kenarına gittiğimde ilk işim,
ormana pikniğe gittiğimde ilk işim,
arabamı park ettiğimde bile ilk işim…
En büyük eğiticiliğim de bu konuda oldu.
Mahallenin ablası,
okulun öğretmeni,
evimin annesi olduğumdan beri.
Son zamanlarda sosyal medyada da farkındalık oluştu,
çok hoşuma gidiyor.
Takipçi sayısı kadar çöp topluyoruz.
***
Biyolojide
feedback: geri besleme
dediğimiz bir kuram vardır.
Örnekle anlatayım:
yemek yedik, sindirdik.
Kanımız, sindirim ürünü
şekeri bütün vücudumuza taşıdı.
Kanda şeker miktarı arttı,
kandaki şekerin fazla olması beyni uyardı.
Beyin bezi uyardı,
bez hormon salgıladı: İNSÜLİN.
İnsülin sayesinde şeker hücrelere geçti.
Kandaki şeker miktarı azaldı, azalınca beyine haber gitti.
Bez uyarıldı,
insülin salgısı durdu.
Vücudumuzdaki birçok metabolik olay bu şekilde gerçekleşiyor,
binlercesi.
Çöpe olan farkındalığın da bu mantıkta arttığını düşünüyorum.
Az veya orta iken bu kadar çoğunluğun dikkati çekmemişti.
Dünyanın taşıyamayacağı kadar artınca
tam bir geri bildirime dönüştü.
Geri bildirim sinyallerinin en büyüğü ise
ORMAN YANGINLARI.
Bazen sorun içinden çıkılmaz bir hal aldığında
son çare olabilir geri bildirimler.
***
İşte hayata bir kez daha biyolojik olarak bakmak,
hem de sadece ortaöğretim bilgileri ile.
Akademik bilgili arkadaşlarımın hayatla direnişlerini düşünemiyorum.