Eğitim Sen Çaycuma Temsilciliğinin çağrısıyla öğretmen evi önünde yapılan basın açıklamasına Eğitim Sen üyelerinin yanı sıra CHP Çaycuma Kadın Kolları Üyeleri, Çaycuma Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Ayla Kalaycı, Çaycuma Çevre Gönüllüleri Sözcüsü Züleyha Nur, TEMA Çaycuma Temsilcisi Seçkin Ünsal,  Vicdan, Empati ve Farkındalık Derneği (Vefader) Başkanı Ülfet Çetin ve çok sayıda kadın katıldı. Basın açıklamasına CHP Çaycuma İlçe Yönetim Kurulu Üyeleri, önceki dönem CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, CHP Zonguldak milletvekili aday adayı Şeref Köktürk, Emek Partisi, Sol Parti ve Yeşil Sol Parti üyeleri, ADD Çaycuma Şube  Başkanı Bayram Cura ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Çaycuma Kent Konseyi Başkanı Tuğrul Dereli, Çaycuma Ziraat Odası Başkanı Rıza Çapkın ve Gemiciler Mahallesi Muhtarı Recep Kabuk da destek verdi. 

Basın açıklamasında konuşan Eğitim Sen Çaycuma Temsilciliği üyesi Filiz Demirkaynak şunları söyledi:

"1857’de New York’ta dokuma işçisi kadınlar daha iyi çalışma koşulları için greve çıktı. Grevde polisin kadınları fabrikaya kilitledi ve bu nedenle çıkan yangında 129 kadın işçi yakılarak katledildi.

Kadınların direnişi 166 yıl sonra burada, Türkiye’de ve tüm dünyada sürüyor. Kadınlar nefret söylemlerine, ayrımcılığına karşı direniyor! Kadınları eve hapsetmek isteyen, başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere kadınları koruyan yasaları gasp eden, nafaka hakkına göz diken ataerkil zihniyete karşı hayatlarımızı savunuyoruz! Haklarımız ve hayatlarımız için mücadele ediyoruz!

Türkiye’nin 11 kentini vuran ve 50 bine yakın yurttaşın can verdiği depremin gölgesinde 8 Mart’ı gerçekleştiriyoruz. Deprem, kaderle açıklanamaz! Yol yapmakla, hastane yapmakla, havaalanı yapmakla, şehirleri beton yığmakla övünen iktidarın yolları çöktü, binaları yıkıldı! Yaşadığımız kader planı değil rant düzenidir!

Depremde yıkılmayacak, dirençli şehirler yapmak, bilime kulak vermekle mümkün. Oysa bir deprem ülkesi olan ülkemizde şehirler hep rant, yolsuzluk, rüşvet çarkı üzerinden inşa edildi. Depreme çok geç müdahale edildi, yardım sağlama görevi olan Kızılay AHBAP’a, Eczacılar Birliğine çadır sattı.

Ülkenin başına gelen bu felaketin sorumlusu önlem almayan, göz yuman, rant uğruna insan hayatını hiçe sayan iktidar ve sermayedarlardır! Yaşanan ölümlerin ve yıkımın sorumluların derhal istifa etmelidir. Buradan sesleniyoruz: Bizi mahkum etmeye çalıştığınız bu enkazdan kadınların dayanışmasıyla özgür ve eşit bir dünya kurarak kurtulacağız!

Geçtiğimiz bir ayda gördük ki depremin en yıkıcı etkilerini kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Zaten yoksullukla mücadele eden kadınlar deprem sonrasında iyice mülksüzleşip, yoksullaştı. Depremde hasar görmeyen iş yerlerinde işçiler depremden birkaç gün sonra işe çağrıldı, gitmeyenler işten atılmakla tehdit edildi! Kadınları yoksulluğa hapsetmek isteyen bu düzene karşı insanca çalışma koşullarını kurana kadar mücadele edeceğiz!

Deprem bölgesinde yemek yapmak, soba kurmak, çocuk bakmak gibi işler depremzede kadınların sırtına yükleniyor. Deprem sonrası artan hijyen sorunlarıyla birlikte kadınların bakım emeği yükü katlandı, ped ve hijyen ürünlerine olan ihtiyaçları arttı. Kadınlar tuvalet, duş gibi alanlarının uzakta olması, geceleri buraların güvenli olmaması sebebiyle yıkılma riskli evlerinde bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Tuvalet ve duş gibi alanlarda kadınlar her an tacize, tecavüze, şiddete uğrama korkusu yaşıyor. Yine çadırların kilitlenememesi ve güvenli alan eksikliği nedeniyle kadınlar ve çocuklar tedirginlik içinde yaşıyor. 

Yaşadığımız bu felakette din tüccarları sahne alarak halkın öfkesini kaderle, dinle baskılamaya çalışıyorlar. Diyanet “evlat edinilen depremzede çocuklarla evlenilebilir” fetvası veriyor. Laik bir ülkeyi kadınlar kuracak!

Depremzede çocuklar tarikat yurtlarına yerleştirildiği iddiaları basında sık sık yer buldu. Ülkenin Aile ve Sosyal Politikalar Bakan’ı ise sadece yalanlamakla ve bu konuyu gündeme getirenleri suçlamakla yetindi! Çocukları karanlığınıza teslim etmeyeceğiz!

Mülteciler yardım dağıtımı konusunda ayrımcılığa maruz bırakılıyor, yardım istemekten çekinir hale getiriliyorlar! Depremden kurtulan mülteciler şehirden ayrılmak istediklerinde izne tabi kılınıyor, izinsiz ayrılanlar sınır dışı ediliyor. Yağma veya kadına yönelik şiddet görüntülerdeki insanların hepsi mülteciymiş gibi lanse ediliyor. Mülteci kadınlar deprem bölgesinde şiddete ve yoksulluğa mahkum edilmek isteniyor. Mülteci kadınlar kız kardeşlerimizdir!

Depremin ilk gününden bu yana en büyük eksik barınmayken iktidar çözümü üniversiteleri kapatıp depremden etkilenenleri KYK yurtlarına yerleştirmekte buldu. 1 milyondan fazla boş konut varken, oteller boşken depremzedelerin KYK yurtlarına yerleştirilmesi ve üniversitelerde eğitimin online yürütülmesi kararı kabul edilemez. Üniversiteler yalnızca mesleki eğitimin öğretildiği alanlar değildir! Öğrencilerin okullarından ve arkadaşlarından ayrı bırakılması depremin yarattığı yıkımı derinleştirir! İktidarın almadığı sorumluluk öğrencilere yüklenemez!

Depremde yaşanan yıkım ve ölümler nasıl kader değilse kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet de kader değildir. Depremde gerekli tedbirleri almayan, depremde yıkılmayacak şehirleri kurmanın politikasını yürütmeyenler; kadın cinayetlerini ve şüpheli kadın ölümlerini durdurmak için de gerekli politikaları hayata geçirmeyenler, İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekenlerdir. Bizler tıpkı depremin ardından nasıl barınma hakkımız için mücadele etmişsek, kadına yönelik her türlü şiddetin son bulması için, yaşam hakkımız için de mücadeleye devam edeceğiz!

Bizler biliyoruz ki tarih direnen kadınların mücadeleleriyle yeniden yazılıyor. Dünden bugüne gerçek eşitliğin, özgürlüğün dünyasını bulunduğumuz her alanda kurmak için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Yaralarımızı kadın dayanışmasıyla saracağız. KESK deprem bölgesindeki il ve ilçelerde kurduğu koordinasyon merkezleriyle depremzedelerle dayanışmayı sürdürüyor. En son geçtiğimiz hafta deprem bölgesine kadın hijyen malzemeleri gönderdik.  Deprem bölgesiyle dayanışmamızı sürdüreceğiz. 

Taleplerimizi bir kez daha dile getiriyoruz:

8 Mart’ta tüm çalışan kadınların ücretli izinli sayılması için yasal düzenleme yapılmalıdır. ILO’nun 190 sayılı şiddet ve tacizin önlenmesi sözleşmesi imzalanmalı, kadınlara ve LGBTİ + lara uygulanan ayrımcılık, şiddet, taciz, mobbing son bulmalı, cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir çalışma yaşamı ve ortamı sağlanmalıdır. Grevli, gerçek bir toplu sözleşme yasası yapılmalı, TİS görüşmelerinde kadın talepleri ayrı bir başlıkta ve gündemle kadın temsilcilerle ele alınmalıdır. Ev ve bakım yükümlülüklerini kadına yükleyen bir anlayışla kadınlar için kurgulanan esnek, yarı zamanlı çalışma biçimleri terk edilmelidir. Eşdeğer işe eşdeğer ücret politikası esas alınmalı, parçalı istihdam politikalarından vazgeçilmeli, güvenceli çalışma esas alınmalıdır. Tüm çalışanların ulaşabileceği yaygınlıkta ücretsiz kreşler açılmalıdır. Doğum izinleri 32 haftaya çıkarılmalıdır. Süt izinlerinin kullanımının önündeki her türlü yasal ve fiili engeller kaldırılmalıdır. Kadın Bakanlığı kurulmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iptal edilmeli, 6284 sayılı yasa etkin uygulanmalıdır. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamusal alanın tümüne yayılan dinselleştirme politikalarından vazgeçilmelidir. Kadınların, yönetim ve karar mekanizmalarında eşit katılımını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. HPV (rahim ağzı kanseri) aşısı ulaşılabilir ve ücretsiz olmalıdır. Kadın hijyen ürünleri ücretsiz olmalı, istekleri halinde iki gün regl izni düzenlenmesi yapılmalıdır.

İş güvencemiz, yaşam güvencemiz ve geleceğimiz için tüm kadınları mücadeleyi ve dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz. Biz kadınlar birlikte daha güçlüyüz. Birlikte başaracağız. Yaşasın 8 Mart!"