Merhaba değerli okurlarım, yitip gidiyoruz koşuşturmacanın içerisinde. Yaşam mücadelesi yaşamın kendisini kuşattığında, ulaşılamayanların yükü büyük stresler olarak üstümüze çöküyor. Eziliyoruz… ve sistemli olarak ezilmeye devam ediyoruz.
İşsizlik için de böyle…

Nitelikli eleman ihtiyacı var ama niteliği olan da çok. Onlarca saat mesai yapıp asgari ücrete tamam diyoruz. Neden? Ben başkaldırsam başkasını işe alırlar. Başkası da başkaldırsa kimi işe alacaklar? Hakkımızı biz savunmazsak kim savunacak?

Sonra da bu ezilmenin stresi sokağa, insan ilişkilerimize yansıyor. Nefret dolu, sinir küpü bireyler olarak yürüyoruz caddelerde.

Zorla alınan haklarımızı bile arayamadığımız bir yaşam mücadelesinde neyin kavgasını veriyoruz? Gücümüzün yettiğine; yol kavgası, otopark kavgası…

Sonrası zincirlerimiz bizi gasp edilen haklarımıza karşı ağzımızı bağladığımız…

Kendimizi susturuyoruz aman borcum var şimdi işten atarlarsa…

Velhasım sözü fazla uzatmayayım. Bu hafta Zonguldak İMKB Anadolu Lisesi öğrencilerinin hazırladığı Sanal Sanat At Özlem konulu hikayelerden oluşan kitaptan (Linke buradan ulaşabilrisiniz) bahsetmek ve bir hikayeyi de paylaşmak istiyorum. Zonguldak İMKB Anadolu Lisesi öğrencisi Elif K. bizimle olacak.

Öğrencilerin, çocukların kaleme olan ilgisi, yazmaya ve anlatmaya olan inançları belki de “özlem” duyduğumuz haklarımızın aranabildiği günleri daha yakın eder.

Yeniden Doğan Güneş – Elif K.

Küçük kız annesiyle yürürken birden durdu. Gözü karşıdaki parka takılmıştı. Orada olmayı arkadaş edinmeyi o kadar çok istiyordu ki. Ama annesi buna izin vermezdi. Ayrıca gitmesi gereken bir bale kursu vardı. Yine de şansını deneyip annesine "anne biraz oturabilir miyiz?" dedi. Annesi kızgınca "hayır olmaz geç kalıyoruz" dedi. Bale kursuna vardıklarında annesi işe gitmesi gerektiğini söyleyip oradan ayrıldı. Küçük kız annesinin gidişini izledikten sonra koşarak soyunma odasına gitti.  Bale öğretmenleri Aslı Hanım biraz katı bir kadındı. Kimse onu kızdırmak istemezdi. Küçük kız hemen hazırlanıp sınıfa girdi ama Aslı Hanım çoktan derse başlamıştı ve küçük kızı fark etti. "Güneş yine mi geç kaldın sana kaç kere bu okulun kuralları olduğunu hatırlatmam gerek" diyerek kızdı. Sınıftakiler kendi aralarında Güneş'e gülmeye başladılar. Güneş sınıftakilerin ona güldüğünü duyunca hızlıca yerine geçti. Bu kursa gelmek istemiyordu. Burada herkes ondan nefret ediyordu. Kendisini çok yalnız hissediyordu. Ama annesi bunu görmüyordu. Güneş sadece diğer çocuklar gibi arkadaşlarıyla oturmak, gezmek, eğlenmek istiyordu. Bale onun değil annesinin hayaliydi. Bunları düşünürken zaman hızla geçmiş gitme vakti gelmişti. Güneş hızlıca hazırlanıp annesini beklemeden kurstan çıktı. Hep o gitmek istediği parka doğru yürüyordu. Parka vardığında oradaki salıncaklardan birine oturdu. Tam sallanırken yanına yaşıtı bir kız geldi. Güneş'e kendisiyle oynayıp oynamayacağını sordu. Güneş şaşırmıştı çünkü daha önce hiç arkadaşı olmamıştı. Şaşkınlık ve mutlulukla "olur oynarım tabi ki" dedi. Aradan 1 saat geçmişti ki Güneş annesinin ona doğru koştuğunu gördü. Annesi telaşla "Güneş niye haber vermiyorsun kızım bizi korkuttun" dedi. Ama Güneş mutluydu çünkü gelmek istediği o hayallerindeki yere gelmişti. İlk defa arkadaş edinmişti. Yıllardır özlemini duyduğu o arkadaşlık hissini Güneş de sonunda hissedebilmişti. Zamanını hep yeni arkadaşıyla geçirmek istiyordu. Annesine dönerek “Anne ben baleye gitmek değil, arkadaşlarımla vakit geçirmek istiyorum.” dedi. Annesi şaşırmıştı çünkü Güneş’in baleye gitmeyi sevdiğini düşünüyordu. Güneş’i ilk defa böyle mutlu gördüğü için. Kızına dönerek “Sen nasıl mutluysan bundan sonra öyle yaparız kızım” dedi. Ve sevinçle arkadaşlarına doğru koşan Güneş’i seyretti.

***Ne yazık ki aileler kendi hayallerini, isteklerini, doğrularını yetiştirdikleri çocuklarına dayatıyor. Evet, dayatıyor! Bu yüzden de bir noktada ne istediğini bilmeyen, bir isteği olmayan ve sadece birilerini memnun etmeye çalışan, o istenen ‘başarıyı’ sağlayamayınca ya psikolojik sorunlar yaşayan ya da kendine kıyan bir nesil büyüyor. Bunu Elif’in kaleminden bale olarak gördük. Bunu bir lise sınavında, üniversite sınavında intihar edenlerin haberleriyle gördük… Çocuklar da bireydir! Eğer çocuğa kulak verirsek, ne istediğini bilen ve hayaline ulaşmaya çalışan bir çocuğun elinden tutarsak; o yolda çok başarılı bireyler yetiştiririz. Hem toplumsal olarak hem de aile olarak gurur duyulacak bir ‘çocuğumuz’ olur.

boşluk – ali sencer arslan

yıllanıyordu şiirin

şaraplığı bekleyen üzüm

düştü müydü topluluğundan çok ol’maktan

bir deprem patlardı ege açıklarında

yüreğim sallanırdı ben seni tutardım

bırakırdım dünyayı çöksün

sen düşme yılların içine

bir imla hatası anlamı değiştirdiğinden beri

bizden bir yol olmazcıydım

büyük ideolojilerden gayrinizami aşk savaşı

senin ki tarafından kazanıldı

seninki tarafından kazanıldı

koca bir anlam ufacık boşlukta yatıyordu

çok şey sığıyordu bir boşluğa

hayat kısaydı denilene göre

mesela bu boşluğa sığacak gibiydi

tam gülebilmek beraberi ekecekken o araya

hatırladım ki kendimi bile mutlu edemiyorum

birini nasıl mutlu edeyim

oraya kendimi soktum

şiirselliğini yaşatıp yıllanıyordum

dünya üzerimde dönüyordu sanki sensiz

bir deprem umuyordum

dünya içine çökecek ben sana varacaktım

olur muydu

-tanrı da zaten beni sevmezdi-