Zonguldak’ta 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde sunucunun sahneden indirilmesini isteyen Kadın Platformu Üyeleri ile diğer sendika üyeleri arasında arbede yaşandı. Tarafların yatıştırılmasının ardından kutlamalar devam etti. Zonguldak Çevre Koruma Platformu Başkanı, emekli maden işçisi ve gazeteci Ahmet Öztürk de yaşananları özetleyerek olayın iç yüzünü ve tepkilerin doğru olmadığını anlattı.

Yaşanan olayın öncesinde alınan kararları ve durumu özetleyen Öztürk, kadınların bu eyleminin 1 Mayıs etkinliklerini provoke etmek olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
Eski coşku ve görkeminden uzak da olsa epey bir aradan sonra 1 Mayıs alanındaydık. Her zamanki gibi kortejin sonlarında, dostlarımla sohbet ede ede yürürken, köprünün üstünde uzun süre bekledik. Öndeki grupların gösterilerini abartarak bizi beklettiğini düşünüyor, öfkeleniyorduk. Yo hayır beklemekten değildi kızgınlığımız, hep olduğu gibi kortejin sonu girmeden başı alandan çıkacak, büyük fotoğrafı veremeyecektik. Çok sonra öğrendik ki, bambaşka şeyler oluyor, KESK’li kadınlar Sunucu Gülhan Çetin’i protesto ediyorlarmış meğer.

Çaycuma’da yoğun mesai harcadığım için kentteki tartışmalara katılamıyorum maalesef. 1 Mayıs öncesi yaşanan tartışmalardan da bihaberdim. İçinde KESK temsilcisi 2 kişinin de bulunduğu Tertip Komitesi’nin GMİS’te yapılan son toplantısında sunuculuğun Engin ve Gülhan tarafından yapılmasına karar verilmiş. Kimsenin de itirazı olmamış buna. İtiraz bir süre sonra KESK’li kadınlardan gelmiş. Kadın Platformu’ndaki tartışmalar sırasında, dile getirdiği görüşlerle, Gülhan’ın, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine hizmet ettiğini düşünüyorlarmış. Üyesi olduğu dernek, İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasına da onay vermiş ayrıca. Bu nedenlerle kürsüde yer alması doğru değilmiş…

Sonrası ayrı bir hüzün, tartışmalar, restleşmeler yaşanmış. Gülhan’ın yerine başka bir isim önerilmiş. O ismi “deneyimsiz” diye Engin istememiş, tek başına sesinin yetmeyeceğini ifade ederek deneyimli birisini istemiş yanına. İtirazı olanlar Tertip Komitesini toplantıya çağırıp, konuyu, enine boyuna tartışmayı seçmemiş. Telefon trafiğinden de sonuç çıkmayınca, gerilim daha tırmanmış şekilde alana taşınmış. Aklıselim kaybolup sözüm ona feleğin çemberinden geçmiş onca insan sorun çözme kapasitesini sıfırlayınca sözcüğün tam anlamıyla kaotik bir durum çıkmış ortaya…

Kendimi kimseye anlatacak halim yok. Bunca eşitsizliği kabul etmem mümkün olmayacağı için kadın olsam, “anarkofeminist” olurdum büyük ihtimalle. Erkeklerin kadın sorununun başaktörü olduğunu düşündüğüm için Kadın Platformu’ndaki tartışmalarda, kesinlikle, KESK’li arkadaşlarımın yanında olurdum. Ama hazırlık kurulu içinde olup, tüm süreçlerine katıldığım 1 Mayıs alanını provoke etmeyi de düşünmezdim. Onun anlamı da, değeri de bambaşka çünkü.

O meydanın insicamından hepimiz sorumluyuz ayrıca. KESK’li arkadaşlarıma alanı provoke etmekten daha çok, bir açıklama yaparak 1 Mayıs Tertip Komitesi’nden çekilip, alan gitmemek yakışırdı. Şayet tartışmalar içinde olsaydım, onlara bunu önerir, belki bende onlara katılır, 1 Mayıs’ı başka türlü kutlamayı seçerdim.

Ama sağduyu kayboldu, hırslar aklın önüne geçti ve bu kötü fotoğraf çıktı ortaya. Ayrıca bilgi kirliliği de vardı ortada. Gülhan’ın İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasını onayladığı doğru değildi. Tam da arkadaşların itiraz ettiği nedenlerle genel merkezle tartışmaya girmiş, derneğin Zonguldak Şubesi’ni o nedenle kapatmıştı. Bu bilgiye Google’a iki kelime yazıp ulaşmak mümkündü… Ama yapılmadı ne hikmetse. Yapılmayınca hepimizi üzen sonuç ortaya çıktı.

Burada en büyük sorumluluk Tertip Komitesi’nin KESK’li üyelerinde bence. Olayı boyutlarıyla düşünecek basireti koyamadılar ortaya. Hal böyle olunca önlemler alınamadı, alanın da, KESK’li kadınların da güvenliği tehlikeye düşürüldü. Sözde eylemci olarak alana gelmiş lümpenler kadınları taciz edecek cesareti buldu sonuçta. Toplumsal muhalefetin tamamı alandan çekilince son yılların en kötü 1 Mayıs’ı çıktı ortaya. Gelişmeler, ilerideki yıllara doğru da sonuçlar da doğurdu üstelik…

O andan beri soruyorum kendime. Neden her sorunu krize dönüştürüyoruz biz? Neden çözüm odaklı düşünmüyoruz? Neden coşkudan, başarıdan değil de krizden, gerilimden besleniyoruz? Neden çok boyutlu düşünme yetisine sahip değiliz? Neden uzlaşma yerine dayatmayı, empati yerine egolarımızı tercih ediyoruz? Neden düşmanız birbirimize bu kadar? Neden sevginin bunca uzağındayız? Neden? Neden? Olmadı… Yakışmadı… Üzgünüm… Koskocaman bir dal kırık içimde