Zonguldak ve çevresinin aktif tektonik durumu ve depremselliğine dair görüşler

Değerli okurlar merhaba. Bilindiği gibi, 31.01.2020 tarihinde Gelik’te büyüklüğü 2,3 ve odak derinliği 5.7 km. olan bir sismik etkinlik tespit edildi. Depremin yerel büyüklüğü (ML) logaritmik tabanlı Richter ölçeğine göre belirlenir. Depremin şiddeti, bir başka deyişle yıkıcılığı ise Mercalli ölçeğine göre belirlenir. Deprem, fay hatlarındaki enerji birkiminin açığa çıkmasıyla yaşanan kırılmalarla olur. Tektonik levhaların kalınlığı onlarca km olduğu için, oluşan kırılmalar da yüzeyden kilometrelerce derinlikte gerçekleşir. Bazen yüzeyde izleri görülmeyebilir. Gelik’te gerçekleşen deprem Richter ölçeğine ve yıkıcı etkisine göre rakamsal olarak yüksek değerde kabul edilmese de, sismik etkinliğin son zamanlarda ülkemizde farklı yörelerde yaşadığımız depremlerin hemen ardı sıra meydana gelmesi, şimdiye kadar ‘göreli olarak daha az riskli alan’ olarak bilinen Zonguldak ilinin depremselliği konusundaki soru işaretlerini beraberinde getirmiştir. Bilim elbette her zaman araştırmayı ve kuşkuculuğu gerektirir. Bazen ezber bozan durumlarla da karşılaşılabilir ve her yeni araştırma yeni bulguların elde edilmesini sağlar.

Karadeniz’in neotektonik konumu

Karadeniz de bölgesel ölçekte Afrika, Arap ve Avrasya tektonik levhaları arasında Orta-Geç Miyosen devrinden beri etkin olan çarpışma ve sıkışma hareketinin etkisi altındadır. Yaklaşık 11 milyon yıl öncesinden günümüze kadar geçen süreçte bu hareket, Taurid ve Anatolidlerde, Küçük ve Büyük Kafkaslarda genel anlamda kuzey-güney yönlü sıkışmaya, kabukta kalınlaşmaya ve yükselmeye neden olmuş, ve halen de olmaktadır. Dolayısıyla da, günümüzde yıkıcı depremlere sebep olan aktif bindirme, KAF (Kuzey Anadolu Fayı) ve DAF (Doğu Anadolu Fayı) ismi verilen büyük ölçekli doğrultu atımlı fayların, Ege bölgesindeki graben sisteminin ve Akdeniz'de ise levhaların birbiri altına dalıp batması şeklinde büyük tektonik sistemlerinin gelişmesine yol açmıştır. Karadeniz bölgesine en yakın fay sistemi KAF olsa da, özellikle Doğu Karadeniz söz konusu kuzey ve güney yönlü sıkışma ve yükselme rejiminin etkisi altındadır. Son yıllarda Karadeniz’in tabanındaki kaya toplulukları, bilimsel keşif ve petrol arama amaçlı olarak, derin sismik, gravite ve manyetik yansıma yöntemlerinin yardımıyla jeolojik ve jeofizik açıdan ayrıntılı bir şekilde incelenmektedir1. Bu hareketlerin etkisi altındaki alanlarda bölgesel ölçekte farklı özelliğe de sahip olabilen fay sistemleri tespit edilmiş ve ilgili konular uzman araştırmacılar tarafından halen çalışılmaktadır. Bunlar arasında yakın zamanlarda elde edilen jeolojik, jeofizik kanıtlarla (kıyı ötesi sismik yansıma profilleri, kıyı ötesi morfolojisi, kıyı jeolojisi ve morfolojisi, güncel sismik aktivitelerin incelenmesi gibi) kıyıya paralel uzanan ve halen sismik olarak aktif olduğu düşünülen ve bir bindirme hattının varlığı da ortaya konulmuştur2

Karadeniz’de kıyı ötesi sismik aktiviteler

Deprem araştırmaları kapsamında, 2004 yılında Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KOERI), Ulusal Deprem İzleme Merkezi (UDİM)’nin geniş-bantlı deprem istasyonlarını tüm ülke çapında yoğun bir şekilde kurmaya başlamış ve 2008 yılından sonra özellikle Karadeniz’in güney kıyıları (Giresun açıkları; Samsun-Bafra açıkları) ile Doğu Karadeniz-Gürcistan açıklarında bir dizi önemli depremler kaydedilmiştir1. Batı Karadeniz’e bakılacak olursa, aletsel dönemde meydana gelmiş en önemli depremin 3 Eylül 1968’te gerçekleşmiş Amasra-Bartın depremi olduğu görülmektedir. Bu depremde, ağır hasarlı bina sayısı 2.073 ve can kaybı ise 29 olarak kayıtlara geçmiştir3. Pek çok kaynak, depremden sonra tsunaminin de meydana geldiğini, suların düz alanlarda 100 metre kadar içerilere girdiğini, yine depremden sonra artçı şokların en az iki ay süreyle ve günde 1-2 kez olmak üzere devam ettiğini ve bu etkinliğin çevredeki jeolojik yapılarda deformasyonlara yol açtığını söylemektedir4. Bartın depreminin odak mekanizması çözümü bu depremin ters faylanma/bindirme ile meydana geldiğini ve episantırının da kıyı ötesinde olduğunu ortaya koymuştur 1,2,4. Batı Karadeniz’de yakın zamanda gerçekleşen bir diğer kıyı ötesi deprem 19 Mart 2013 tarihinde 4,5 büyüklüğünde olmak üzere İstanbul Boğazı açıklarında gerçekleşmiştir.

Zonguldak çevresinde KAF etkisiyle oluşmuş tarihsel depremler:

Zonguldak yakın çevresinde gerçekleşen depremlerin de çevresel etki açısından değerlendirilmesi gerekir. Bunlardan biri, 1 Şubat 1944 tarihinde 7.3 büyüklük ve 33 km odak derinliğine sahip Bolu/Gerede depremidir. Bu depremde hasarlı bina sayısı 20.865 ve can kaybı 3959 olarak kaydedilmiştir3. Yine Bolu/Abant’da 26.Mayıs.1957’de odak derinliği 10 km olan, 7,1 büyüklüğünde deprem olmuş ve ağır hasarlı bina sayısı: 4201 ve can kaybı: 52 olarak kayıtlara geçmiştir. 12.Kasım.2011’de Düzce-Bolu’da 7,2 büyüklük ve 12 km odak derinliği ile gerçekleşen depremde hasarlı bina sayısı 15.389, can kaybı ise 845 olarak belirlenmiştir. 17 Ağustos 1999’da merkez üssü Kocaeli/Gölcük olan ve Marmara depremi olarak da anılan 7,8 büyüklüğündeki deprem ise, yarattığı yıkımın boyutları ile dikkat çekmektedir. Deprem her ne kadar Marmara Bölgesinde yaşanmış olsa da Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda da ciddi etkileri de görülmüş ve bu kapsamda Zonguldak’ta da 3 can kaybı yaşanmıştır3. Yakın zamanda ise 24.Kasım.2013’te Merkez üssü Bolu-Ulumescit olan ve 4,8 büyüklüğünde bir başka deprem kaydedilmiş ve odak derinliği 7.2 kilometre derinlikte meydana geldiği için sarsıntı, Zonguldak, Çaycuma, Devrek, Karadeniz Ereğli ve Alaplı'da da hissedilmiştir.

Zonguldak ilinin depremselliği, afet riski ve görüşler

MTA Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan 1/250.000 ölçekli, Türkiye Diri Fay Haritası incelendiğinde, Zonguldak – Devrek – Bartın – Amasra – Karabük – Kurucaşile çevresine ait paftada KD/GB yönlü Safranbolu-Karabük fayı, Yığılca fayı ve Devrek faylarının aktif faylar olarak işlendiği; fakat Bartın-Amasra depreminin izosismik haritası ilgili uzmanlarca yapılıp yayınlarda gösterildiği halde5, depremini üreten faya ait bulguların Aktif Diri Fay haritasına henüz işlenmemiş olduğu görülmektedir6. Batı Karadeniz bölgesine ait deprem risk haritalarında ise şimdiye kadar Kuzey Anadolu Fayının bölgenin depremselliği üzerine etkisi göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Yeni araştırmalara ait bulguların belirli periyotlarla ilgili haritalara işlenmesi ve bu şekilde tüm haritaların güncellenmesi gerekmektedir. 1968 Amasra-Bartın ve hatta 2011 Van depremlerinin daha önceden öngörülemeyen faylar nedeniyle meydana gelmiştir. Bu bilinmezlik göz önünde bulundurulacak olursa, her ne kadar haritalar bir ölçüde yol gösterici olsalar da, değişmez kriterler olarak düşünülmesi doğru bir yaklaşım olmayabilir. Uluslararası kabule göre eğer bir bölgede 10 bin yıldan beri deprem oluyorsa veya olmuşsa, o bölgede aktif bir fay var demektir. Batı Karadeniz’de kıyı ötesinde meydana gelen sismik aktivitelerin bindirme sistemleri ile ilişkili olup olmadığı, Doğu Karadeniz’de etkin olan sıkışma rejiminin Batı Karadeniz’de de etkin olup olmadığı henüz bilinmemektedir. Önümüzdeki dönemlerde Batı Karadeniz sadece KAF kapsamında değil, denizin içinden geçen ve kıyıya KD/GB uzanımlı aktif kırık sistemleri ile, kıyı ötesinde olup kabukta kıyıya paralel olarak devam eden bindirme hattı açısından da kapsamlı olarak ele alınmalıdır. Tüm faktörlerin Karadeniz’e kıyı yerleşim yerlerinde depremsellik açısından risk oluşturup oluşturmayacağı irdelenmelidir.

Zonguldak her ne kadar şimdiye kadar aktif tektonik bir hat üzerinde değerlendirilmese de, özellikle sahip olduğu jeolojik ve jeomorfolojik yapısı, yoğun yağış alması, kaya türlerinin litolojisi ve kıvrım, kırık, yersel faylar gibi yapısal unsurları nedeniyle kaya düşmesi ve heyelanların en çok görüldüğü illerin başında gelir. Yine madencilik faaliyetleri nedeniyle tasman riskinin bulunduğu, obrukları, yeraltı erime boşlukları ile çökme hareketlerinin olduğu, kısaca doğal afetler açısından yeterince riskli bir ildir. Üstelik buna son derece kötü, yanlış ve çarpık kentleşmeyi de eklersek, şehrin doğal afet riski çözüm bekleyen en önemli sorunlarından birisi olarak her zaman gündemdeki yerini korumaktadır. Sonuçta, Zonguldak ili veya çevresinde olabilecek olası büyük bir depremin, afet riskini fazlasıyla artıracağı kaçınılmaz bir sonuç olarak açıkça öngörülmektedir.

Zonguldak ili yapı denetim sistemlerinde Jeoloji Mühendisleri bulunuyor mu?

Burada vurgulamak istediğim bir başka önemli konu da; afet yönetim ve yapı denetim sistemlerinin gözden geçirilmesi ve ülkemizin gerçeği olan depremlere karşı yerel yönetimlerin hazırlıklı olup olmadığı gerçeğidir. 1999 depremlerinden sonra yapı denetimi maalesef istenen seviyeye gelememiştir. Depremle ilgili en önemli yasal düzenlemelerden biri olan 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası’nda ciddi eksik ve yanlışlar bulunmaktadır3. Yapı denetim sistemlerinde çoğu zaman Jeoloji Mühendisleri yer alamamaktadır. Doğa olaylarının afete dönmesini istemiyorsak bilimin ve tekniğin gereği yapılmalı ve acil eylem planları ortaya konulmalı ve ilgili projeler hazırlanmalıdır. Güvenli konut üretimi konusunda yerel ve merkezi yönetimler üzerlerine düşen görevi yapmalı ve kentsel dönüşüm projeleri bir an evvel hayata geçirilmelidir. Yapı denetim sistemlerinde Jeoloji Mühendislerinin yer alması yasal çerçevede zorunlu olmalıdır.

Kaynakça

1 Kalafat, D. 2017. Seismicity and Tectonics of the Black Sea, International Journal of Earth Science and Geophysics, 3: 2-8.

2 Alptekin, Ö. Nábĕlek, J.L., Toksöz, M.N. 1986. Seismicity and Tectonics of the Black Sea, Tectonophysics, 122/1–2: 73-88

3 1900 SONRASI TÜRKİYE’DEKİ DEPREMLER, Türkiye’de Deprem Gerçeği ve TMMOB Makina Mühendisleri Odasının Önerileri Oda Raporu

4 Wedding, H., 3 EYLÜL 1968 de vukua gelen Bartın-Amasra Yer Sarsıntısı, MTA Bülteni

5 Altınok, Y. Ve Ersoy, Ş., 2000. Tsunamis Observed on and Near the Turkish Coast, Natural Hazards 21(2):185-205

6 Emre, Ö. ve Duman, T.Y. 2012. 1/250.000 ölçekli Türkiye’nin Aktif Diri Fay Haritası, MTA Genel Müdürlüğü