Bu şehir ve üniversite için çabalıyoruz.
Bazen arkadaşlar, hocalarımız takılıyor.
“Atilla rektör mü olmak istiyorsun”
“Genel sekreter mi olmak istiyorsun”
Kısaca dedik ki; “Üniversitemiz ile şehir arasındaki cam duvarlar kırılmalı”
Neden kırılamadığının sekiz- on nedeni var.
Ama en önemlisi bu şehirde atanmıştan seçilmişe, vatandaştan akademisyenine; “Benim üniversitem” anlayışını yerleştiremedik.
Bizim bürokrat ve siyasetçiler rektör kıvırcık olsun – sarışın olsun derdindeler!
Oysa ki bizim dediklerimiz sadece bir rektörün yapacağı iş değil ki.
Şimdi kayıt sayısı beş bin düştü.
Bölümler kapanıyor.
Bu ne demek?
Zonguldak’ta günde 5 bin ekmeğin az satılması demek.
Günde 10 bin çayın az satılması demek.
En az bin 500 bir artı bir dairenin boş kalması demek.
Yolcu minibüslerine 5 bin öğrencinin binmemesi demek.
5 bin öğrencinin kişi başına en az rakamla aylık 3 bin lirayı Zonguldak’a getirmemesi demek!
En az 4 bin ailenin çocuklarının kaydı, mezuniyet töreni için gelmemesi, otele, misafirhaneye yerleşmemesi veya yemek yiyip yakıt almaması, otobüse binmemesi demek... Ve daha fazlası.
Biz bunları yazarken, bu şehrin çok sayın valileri, rektörü, milletvekilleri, belediye başkanları, stk temsilcileri, esnaf odaları, minibüsçüleri, kafe işletmecileri, fırıncıları, akademisyenleri ne demek istediğimizi anlamak istemedi.
Önceden beri bu konularda dertli olan az sayıdaki isimlerden Zonguldak Kent Konseyi Başkanı ve eski ZBEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hakan Kutoğlu ekip arkadaşları ile farkındalık yaratmak için kafa yoruyor. Bir çalışma başlattılar.
Bir şehrin üniversitesine önce milletvekili, belediye başkanları, esnafı sahip çıkacak.
Rektörler ve genel sekreterler sadece personel alımı, başhekimler sadece özel oda veya personel yer değişimi için aranmayacak.
Şehrini seven siyasetçi üniversite ile yatıp üniversite ile kalkacak.
Arayacak ve diyecek ki;
“Hocam bugün üniversitemiz için ne yapabilirim”
“Hocam bizi öğrencilerimiz ve akademisyenlerimiz ile ayrı ayrı buluşturacağınız bir toplantı organize eder misiniz. Bizler onları dinleyip isteklerini dikkate almak istiyoruz”
Kusura bakmayın!
Siz şehrin ekmek teknesine ihanet ettiniz!
Daha fazlasını şimdi yazmıyorum! Biz şehrimize sahip çıkıyoruz... Darılan gücenen varsa kendileri bilir!


Ömer Selim Alan – Mustafa Çağlayan
Hamdi Uçar- Zeki Tosun!

Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan, seçimi kazanmasında çok büyük rolü olan ve sonrasında görevden aldırdığı Ak Parti eski İlçe Başkanı Mustafa Çağlayan yine Sayın Alan’ın kasası İskender Acır’ın kuyumcu dükkanında bir araya gelmişler.
Ne güzel.
Zonguldak.
Siyaset.
Uzlaşı kültürü adına teşekkür etmek lazım.
Ama!
Bu iş zamanlama ve geçmişte yaşanan ayak oyunları da dikkate alındığında şöyle duruyor.
“Bak Mustafa Başkan.
Zeki Tosun gidecek.
Gitmeli!
İl başkanlığına sen yakışıyorsun.
Zamanında bizi çok gaza getirdiler seninle ilgili.
Aslında seninle sorunum yok.
Hamdi abi de biliyor.
Sen tamam dersen Zeki abiyi hemen görevden aldıracağız”
Vesaire.
Vesaire.
Evet Mustafa Başkan bu koltuklara pek çoğunuzdan daha çok yakışıyor ama böyle bir pazarlık varsa -ki biz art niyetli olarak yazmış olalım – böyle bir şeyi pazarlık meselesi yapar mı?
Bizim bildiğimiz Çağlayan yapmaz.
Şunu şuraya yazın!
Bu akıl ilk fırsatta Hamdi Uçar’a da aynısını yapacak!
Sayın başkan derdini yeterince anlatamasa da gerçekten çok çalıştı, çalışıyor.
Daha fazlasını hep birlikte yapabilirlerdi.
Ama Ak Parti Zonguldak’ta sayın Alan’ın ortak aklı değil kin ve nefreti, konuşmayı değil dayatmayı ve tek başına yönetebilmeyi esas alan tarzı ve bu yanlışlara ses çıkarmayanlar nedeniyle çok kan kaybetti.
Şimdi; “Gel barışalım Mustafa” yaklaşımı doğru ama artık çok geç!