Tanzimat Döneminde Edebiyatın ve Dinin etkisi..

Edebiyatın etkisi:

Milletlerin edebiyatları, içinde bulundukları topumun sosyal yapılarının da yansıması olarak düşünülebilir. Yazar ve şairler eserlerinde ait oldukları toplumdan bağımsız olarak değil; içinde bulundukları toplumdan izler taşıyarak yazarlar. Böylece edebi eserler bir inancı, örfü, adeti, bir görüşü, çeşitli sosyal olay ve olguları işleyerek bazı anlayışların benimsenmesini veya reddedilmesini sağlar ve topluma yön verirler. Tanzimat edebiyatında da aynı durumlar yaşanmış, özellikle Fransız İhtilaliyle beraber ortaya çıkan milliyetçilik akımlarının da etkisiyle bu dönemin yazarları ulusal bilinci ortaya çıkarmaya çalışmışlar ve edebiyatı bunun için kullanmışlardır.

Başından beri Osmanlı sarayı ve çevresi edebiyatın gelişmesine büyük önem vermiştir 19.yüzyılda ise Avrupa ile ilişkilerin sıkılaşması aynı zamanda yeni bir aydın kuşağının doğmasına sebep olmuştur. Tanzimat edebiyatında özelikle Şinasi, Namık Kemal, Ahmet Vefik Paşa ve Mustafa Celaleddin Paşa, adını anmamız gereken yazarlardandır. Şinasi’nin büyük etkisinin yanında Mustafa Celaleddin Paşa’nın 1869 yılında basılan Türkçülük bakımından ilk eser olma özelliğini taşıyan “Eski ve Yeni Türkler” adlı eseri önemlidir. Bu eserinde yazar Osmanlı devletinin kuvvetlenmesi için yapılması gerekenleri yazmış ve dönemin siyasi çevrelerince ilgi görmüştür.

Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi gibi isimler meşrutiyetin kurulması için başka ülkelerde olmalarına rağmen yayınladıkları gazete ve eserlerle mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Böylece Tanzimat dönemi yazarları, toplumlarına alakasız olmadıklarını da kanıtlamış, sosyal olaylara ağırlık vererek ve bu konuları işlemekten de geri durmayarak edebiyatın da bir milletin kaderini değiştirebileceği hususunda önemli bir etken olduğunu göstermişlerdir.

Dinin etkisi:

Tanzimat Dönemi boyunca yapılan ıslahatların başarılı olabilmesi için, askeri ve teknik alanlarla beraber yapılan ıslahatların bir zihni arka planla desteklenmesi gerekti. Bunun için de en iyi uygulama alanı eğitimdi. Eğitim, devlet ideolojisinin benimsenmesi ve sürekliliğinin sağlanması için araç demekti. Yapılan ıslahatlarla ağırlıklı olarak din eğitiminin veriliyor olduğu medreseler yerine, din eğitiminin diğer derslerle beraber haftanın belirli saatlerinde verildiği mektep eğitimine geçildi. Medreseler, dolayısıyla din, gelişimin önündeki engellerden biri kabul edilirken, mektepler modernitenin göstergesi kabul edildi.

Bununla beraber yapılan ıslahatlarla din ve mezhep özgürlüğü savunulmuş, Hristiyan ve Yahudi azınlığı küçük düşürücü sözler yasaklanmış, Hristiyan azınlıklara devlet memurluğu ve çeşitli okullara girme imkanı verilmiş, mahkemelerde herkesin kendi dinine göre yemin etmesi ve kanunların azınlıkların diline de çevrilmesi öngörülmüş, Hristiyanların da il genel meclislerine seçilmeleri onanmış, yabancılara da vergilerini vermek kaydıyla mal mülk sahibi olma imkanı sağlanmış, azınlıklara banka, şirket, okul açma imkanı verilmiştir. Bu durumlar tartışmalara yol açmış, ıslahatların Müslüman olmayan halka bu derece ayrıcalıklar tanıması ve haklarının genişletilmesi tepkilere sebep olmuştur.

Editör: TE Bilişim