Alaaddin Kara Ters Dergi için yazdı...

Derenin yamacındaki orman güllerinin arasından girmişti dağın böğrüne. Kalın gürgen ağaçlarının duldasında bilinmeyene doğru kazma sallıyordu. İnce direkten yaptığı aralıklı bağlar bel vermişti. Zulasında çam direkleri değil de kaçak kestiği gürgen ağaçları vardı. 

“Olmaz!” dedim. “Kömür çıkaracağım diye kendine tuzak kurmuşsun!” Çokbilmişliğime kırılmıştı. “Malzemeyi alacak param yok.” dedi. Ağaç malzemesini rödövanslı şirketlerin birinden ödünç aldığı belliydi. 

“Buradan çıkaracağım kömür ile borcumu ödeyeceğim; öyle anlaştık.” dedi. Kömür baronları, kaçakçıların çıkardıkları kömürden iyi para kazanırlardı. 

“İyi ama bir karış kömür çımasından buranın masrafı çıkmaz ki!” dedim. Bilgisizliğime bıyık altından güldü.  

“Bu gördüğün ince kömür çıması ileriye doğru gittikçe açacak; sonra sağlı sollu, bacalar; bacalardan yukarı başyukarıları ve aşağıya desandreler vuracağım. Yakın köylerden çok iyi kazmacılar getirip bacanın ağzına vinç kuracağım. Çok fazla şey istemiyorum hayattan; yeni düğün yaptım, evimi geçindireyim yeter.”

Kömür tutulmasına yakalanmış olmalıydı. Artık sadece güzel hayallerde sörf yapabilirdi. Söyleyeceklerimin anlamı yoktu. 

“Kömür damarı kazı yaptıkça açacağına ya hepten yok olursa, eski çalışmış ocaklardan birine denk gelirsen?” diye soracak oldum, vazgeçtim. Hayallerini yıkmaya değmezdi. Kafasında madenci bareti bile yoktu. Kömür ocağını, ağaçların üzerinden geçen elektrik tellerine salladığı çengelli bir kablo ile aydınlatıyordu.  

“Armut lambalara dikkat et, fazla ısınırsa gaz patlaması olur; ölürsen kurtulursun; ölmezsen saçın, bıyıkların tütsülenir ortalıkta tavukgötü gibi dolanırsın!” dedim. Güldü. 

“Teller” dedim; “elektrik kablosunun çıplak yerlerine sürünme, ıslak malzemeyle dokunursan yanarsın!” “Ben zaten yanmışım ki!” dedi. Çalışmasına devam etti. Yanımda getirdiğim gazölçer cihazımla ortamı ölçüp birkaç kare fotoğrafını çektim. Çalıştığı yerin gerisi çamur içindeydi. Tuzu kuru biri olarak sürünerek dışarı çıkarken, gaz tüpüne dönüşebilecek köstebek yuvasında tek başına çalışmasından ürperdim. 

4 Aralık 2016 Dünya Madenciler Günü’nde, o tarihten 5 yıl önce, yani 2011 yılında çektiğim bu fotoğrafı internet üzerinde paylaşarak kutladım. Fotoğrafın altındaki yorumlardan ona ulaşabileceğimi umuyordum. Ama ses ondan değil de, kuzenlerinden birinden geldi. İş bulmak ümidiyle İstanbul’a göçmüştü. Ama orada da umduğunu bulamamıştı. Yoldan karşıya geçerken hızla gelen bir arabanın altında kalarak yaşamını yitirmişti. 

Geride aydınlık günlerini beklerken şafağını kaybeden bir kadın ve küçük bir kız çocuğu bırakmıştı. Onun adı Şafak’tı. 

Kaynak: tersdergi.com

Editör: TE Bilişim