Değerli okurlarım, günden güne eriyoruz. Hem sıcaklar hayatın kalitesini düşürüyor hem de alım gücünün git gide azalması moralleri bozuyor…
Koltuklarda oturanların kendi cebine bakıyor olması da cabası…
Yetkili sendika Tes-İş, işçilere sormadan toplu sözleşmeyi imzalıyor. İşçiler dert yanıyor, asgari ücretin altında kalacak maaşlarından. Şube başkanı, evet bilgimiz yoktu genel merkez akşam saatlerinde anlaşmaya varmış, diyor. Toplu sözleşmeden memnun değilim, diyor aynı başkan… 
Maaşlara değinmişken, memura emekliye yüzde 8.45 zam yapıldı. Yapıldı da geri kalan şeylere ne kadar zam yapıldı?
Kaşıkla ver, kepçeyle al!
Market fişleri can yakıyor, hem kasada hem eve gidildiğinde torba/lar ile… Kasada ödemek can yakıyor.
Evde de torbanın içindekiler moral bozuyor. Ortada birkaç parça şey… Günü kurtarmaya, çorbayı kaynatmaya geçiyor zaman. 
Zam üstüne zam geliyor. Bir deodorant 2 günde 3 lira civarı zamlanmış… daha ne olsun.
İki kuruş zam yapılıyor maaşlara, iki lira olarak elde avuçta olan da geri isteniyor zamlarla…
Yani verilen para istenen parayı kurtarmıyor.
Hal böyle olunca gençler umutsuz ve mutsuz. Umutsuz olmayıp ne yapalım?
Günyüzü göremeyen gençlik yetişiyor!
Kindar nesil, dindar nesil tartışması çok popülerdi vaktiyle. Ne oldu? 
Her şeyden kopuk, hiçbir şeyi bilmeyen, düşünmeyen – düşünemeyen bir gençlik yetişti. Yetişmeye de devam ediyor. 
Sokakta oynayamıyor çocuklar, hem aileler korkuyor sokağa bırakmaya hem de eski tadı yok mahallelerin. Sonra dijitalleşiyor bu sosyalleşme kültürü. Telefon, tablet, bilgisayar ve oyun konsolları…
Hareketsiz bir gençlik doğuyor. Ekran başında beyinler eriyor! Zararları sıklıkla tartışılır bu konunun, ben değinmeyeceğim pek.
Bir de mutsuz ama çalışan, en azından çalışmaya çalışan ve işsizlikle savaşan da bir genç grubu var. Hayatın en güzel zamanlarını 20’li yaşları yaşayan gençler…
Kırılıyoruz bildiğin, hadi bir yemeğe gidelim yüzlerce lira, hadi tatile gidelim binler… 
Araba isteyen… istediği için bile pişman. Yıllardır yukarı doğru bir gidiş hızı var, yola çıksak o hızla bir hafta sürmez Mars’a varırız… 
Elin çocuğu oyun yapıyor, almak istersen asgari ücretin 5’te 1’i ile 6’da 1’i arasında değişiyor fiyatları. 500 – 600 lira… 
Döviz penceresinden bakalım: 50 Euro’dan az… Koskoca bir ay çalışıyorsun ve gelirinin önemli bir bölümünü buna harcayabilir misin? Genellikle her şey ucu ucuna denk geldiği için 
Ve ayak yorganın biraz dışında kaldığı için böyle harcamalar ancak hayal...
Ama Avrupa’daki bir genç ortalama 1 günlük geliriyle o oyunlara ulaşabiliyor. 
Hep oyun dedik de bunun kozmetiği var bunun giysisi, ayakkabısı var. Bütün kıyaslamalar bu şekilde yapılabilir. 
Avrupalı bir işçi ailesi, yurtdışına tatile gidebiliyor rahatça. Bizimkiler de bir kafede oturup çay kahve içerse şanslı sanıyor kendisini… 
Gelmek kolay dışarıdan, yabancı paralar kendini katlıyor günden güne Türkiye’de. Gitmek de bir o kadar zor. Günden güne küçülüyor paramız. 
Ekonomi kırıldıkça, yüzü düşüyor gençlerin. Görüyoruz, kıyaslıyoruz ve kıskanıyoruz. İstiyoruz ama ulaşamıyoruz. 
Kısacası, para değersizleştikçe boynu bükülüyor vatandaşın…
Sonra gelsin psikolojik bunalımlar, boşanmalar, şiddet, intihar… Tahammülü kalmıyor insanın, yolunda gitmeyen şeylere!