Batı Karadeniz'de sel felaketinde en çok can kaybının görüldüğü il Kastamonu olurken bölgede felaketin bilançosu gün geçtikçe ağırlaşıyor. 

Cuma günü selden en fazla etkilenen ilçelere giderek yerinde incelemelerde bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, “Kastamonu’da can kaybı 48’e yükselmiş durumda, ancak bu sayının daha çok artmasından endişe ediyoruz” dedi. 

Görgü tanıkları ve kayıp yakınlarının ifadelerine göre bölgedeki can kaybı sayısının her geçen gün arttığını bildiren Milletvekili, “Selden en fazla etkilenen Bozkurt ilçesi adeta terkedilmiş, enkaza dönmüş durumda. Zamanında alınmayan tedbirlerin bedelini ödüyoruz. Çok acı bir tablo ile karşı karşıyayız” diyerek durumun vahametini ortaya koyarken, Kastamonu’nun neden bu kadar büyük bir yıkımla karşılaştığı konusunda da gözlemlerini şu ifadelerle aktardı:

‘Felaket göz göre göre geldi’

“Üç gündür Kastamonu’dayız, sel felaketinin en fazla vurduğu Bozkurt ilçesindeyiz. Burada taşan dere halen büyük bir hızla akmaya devam ediyor. Dere yatağına inşa edilen evlerin büyük bir kısmı yıkılmış durumda. Arama Kurtarma çalışmaları devam ediyor.

Sel taşkını önüne ne gelirse Bozkurt İlçesine kadar sürükleyerek taşımış. Bölgedeki tomrukları da alıp içine katmış. Tomrukların dere yatağındaki birinci köprüyü yıktığı sonrasındaki köprüyü de tıkadığı anlaşılıyor. 

Bozkurt ilçesinde, 400 metre genişliğindeki dere yatağı 15 metreye kadar daraltılıp, dere yatağının içinde yerleşime izin verilmiş. Dere yatağının daraltılarak imara açılması kabul edilebilir bir durum değil. Göz göre göre yaratılmış bir felaketten bahsediyoruz. Alınmayan tedbirlerden, yapılması gerekenlerin yapılmamasından bahsediyoruz. 

‘Apartmanlar yıkılıp mezar oldu’

Aslında 20 yıldır yürütülen rantçı ve tabiatı, bilimi yok sayan politikalarla bugün yaşadığımız ekolojik felaketlerin adeta taşları döşendi. Doğa ile birlikte şehirlerimizi kurmak varken doğayı, aklı, bilimi yok sayarak yapılaşma yolu seçildi. Vatandaşlarımız dere yatağına yapılmış olan bu evleri satın aldı, kiraladı. Bunları yaparken de yönetimlerin vermiş olduğu ruhsatlara, çizilen projelere, yapı izinlerine güvendiler elbette. Birçok farklı kurumdan geçen onay süreçlerine inandılar. Ancak bu süreçlerin büyük kısmı usulsüzlüklerle, yolsuzluklarla ve görevi kötüyü kullanmalarla doluydu. Bu nedenle büyük hayallerle taşındıkları o evler, apartmanlar yıkılarak ne yazık ki mezar oldu. 

‘Bozkurt miat olmak zorunda’

Sorumlu bütün kurumların zincirleme şekilde hataları var. Burada büyük yanlışlar var, hayati ihmaller var.  Bütün sorumlular hesap vermek zorunda. Ülke genelinde dere yataklarına nerelerde yerleşimler yapıldıysa, hiçbir yerden talimat beklenmeden devlet yetkileri biran önce harekete geçmeli ve o yerleşimler boşaltılmalıdır. İlla bir felaketin olması beklenmemelidir.  Bozkurt bu anlamda bir miat olmak zorundadır. 

Yerinde yapmış olduğum teknik tespitlerle HES barajlarından bir tanesinde regülatör ve iletim kanalları selle birlikte parçalanmış vaziyette. 

Doğanın içindeki her şey doğa kanunlarına uygun hareket ediyor, dere akması gereken yerde akmak istiyor. Eğer daha fazla para kazanmak uğruna doğa katledilirse, aynı dere yağmur sularıyla birleşerek burada olduğu gibi HES barajını parçalıyor. 

Burada felaketin boyutlarını arttıranlar maalesef yanlış yapılaşmaya izin veren yetkililer olmuştur. Burada ciddi bir organizasyon bozukluğu görülüyor. Acil kurtarma araçlarının bölgeye girişindeki trafiğin düzenlenememesinden tutun kurtarma ekiplerinin koordinasyonuna kadar ciddi problemler var. Hükümet gerekli organizasyonu yapamıyor çünkü liyakatsizlik sorunu burada da var. 

Bu felaket bu boyutta yaşanmayabilirdi. Doğa böylesine tahrip edilmeyebilirdi. Sel sularının taşkınını arttıran tomruklar dereye karışmayabilirdi. Bu köprüler yıkılmayabilir, tıkanmayabilirdi. Bütün bunlar alınmayan tedbirler nedeniyle yaşandı. Bugün Bozkurt’ta yaşananlardan ders çıkartılmazsa benzer felaketler yaşanacak. Türkiye’nin geleceğinde bu tür felaketler olmaması için tüm tedbirlerin en hızlı şekilde alınması gerekiyor. Tüm belediyelere, yetkililere, bürokratlara sesleniyorum. Bu felaketin ardından halen bölgelerinde, dere yataklarına yapılmış konutlar boşaltılmıyorsa, gerekli testler, etütler yapılmıyorsa, şu an izin aşamasında olan apartmanların izin evrakları yırtılıp atılmıyorsa, kimse pişman olmadı demektir. Ateş sadece düştüğü yeri yaktı demektir. Hiçbir yetkilinin, Türkiye Cumhuriyetinin masum vatandaşlarına bunu yapma hakkı yoktur. Bu ülkedeki vatandaşlar, devletinden izin alınmış binaların sağlamlığına güvenebilmelidir. Bu sorgulamayı acilen yapması gereken hükümettir,  belediyelerdir. Dolayısıyla herkese büyük sorumluluk düşüyor.”

Editör: TE Bilişim