Nerden bulaştı bu kalleş Korona, hizaya soktu alayımızı, bilmediğimiz neler öğretiyor bize baksanıza. Maymuna döndük karşısında.

Yalan mı? İlk başta ellerimizi yıkamayı öğrendik yirmi saniye, ondan sonra yok eldiven tak, yok eşyaları dezenfekte et, yok şu bu, bir sürü maddeyi dikte ettirmedi mi? İhtiyarlarımızı eve kitlemedik mi? Hepsini ve fazlasını yaptık.

Neyse, amacım mizah değil, aksine kendi ayağımıza sıktığımızı görüyorum bir süredir. Korona, evet, “otuz büyükşehir ve Zonguldak” diye bir kentsel sınıflandırmayla bizi ülke gündemine taşıdı mı taşıdı, canımızı yaktı mı, yaktı. Ama bir yandan da, onyıllardır ihmal edilmişliğimizi ortaya koyup bu ülkeden hakkımızı isteme fırsatı verdi mi? El hak verdi. Elbette yüzlerce insanın acısı üzerinden bu olaya Allah’ın lütfu diyecek halimiz de yok bu arada.

Bakıyorum başından beri bazılarımız iyi niyetle de olsa, şehrin  havasının kötü olduğunu abartılı bir şekilde öne sürerek sanki mağduriyetimizi ispatlamaya çalışıyor. Bu doğru bir tutum değil ve inanın bunu değiştirmezsek bizlere çok büyük zararı olacak.

Herşeyden önce şunu bir düzeltelim. Zonguldak Türkiye’nin havası en kötü şehri değil. Bununla ilgili bilimsel veriler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı web sayfasından kolaylıkla bulunabilir. Kısaca anlatmaya çalışayım.

Pandeminin dünyayı alt üst ettiği bu dönemde bir şekilde “otuz büyükşehir”le kader birliği yapmak durumunda kaldık. Bunun nedeni, dediğim gibi ne havamızın Türkiye ortalamasına göre çok kötü olması, ne de bazılarının sorumsuzca ortaya attığı gibi nüfusun yüzde atmışının solunum yolları hastalığından muzdarip olması değil.

Çevre Mühendisleri Odası’nın (ÇMO) hazırladığı yıllık raporlar ve Çevre Bakanlığı tarafından hava kirliliği ölçüm istasyonlarından alınan verilere göre 2019 yılında hava kirliliğinin en yoğun olduğu kentler, başta Bursa, Adana, Ankara, İstanbul olmak üzere sırasıyla Iğdır, Şırnak, Muş, Manisa, Kahramanmaraş, Karabük, Çanakkale, Denizli, ZONGULDAK, Edirne, Şanlıurfa olarak sıralandığı tespit edilmiştir.

Burada şunu hemen ilave edeyim ki termik santrallerin hava kirliliği konusunda savunulacak bir tarafı yok!  Ancak bölgemizdeki santrallerin mevcut yedi ünitesinden beşinin hiç değilse günümüz teknolojisine uygun filtre sistemleri var. Diğer iki ünite ise filtreler tamamlanıncaya kadar kapalıdır.

Raporlardan da görüleceği gibi insan sağlığına en fazla zarar veren kirleticilerin başında büyük şehirlerdeki trafik kaynaklı kirleticiler gelmektedir. Nitekim ÇMO’nın 2019 raporunda havası en kirli kentlerin Bursa, Adana, Ankara, İstanbul olarak sıralanmasının en başta gelen nedeni trafik kaynaklı kirleticilerin yoğunluğudur.

Bir insanın günlük ihtiyacı olan 15 m3 temiz havayı bir tek taşıtın sadece 10 dakikalık bir sürede tehlikeli hale dönüştürmesi kentlerdeki yüzbinlerce aracın neden olduğu hava kirliliğinin boyutu hakkında bir fikir verebilir. Buradaki ölümcül parametre PM2,5 ki, bu boyuttaki partikülü tutacak filtre yok!

Bu konu o kadar ciddi bir boyuta geldi ki Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kabullerine göre trafik kaynaklı CO2 salınımı ve diğer kirleticiler artık dünya için en büyük tehdit olarak algılanıyor. Daha 2019 da başlayan kısıtlamalarla 10 yıl içinde önce dizel araçlar trafikten çekilecek, 2030 dan itibaren tüm fosil yakıtlı araçlar kademeli olarak üretimden kalkacaktır.

Şunu kimse aklına getirmesin, yani benim hiç bir şekilde şehrimizdeki hava kirleticilerini ciddiye almadığımı düşünmesin. Onlarla mücadelenin şekli bu değil. Elbette hem Zonguldak özelinde hem de tüm Türkiye’de hava kirliliğine iktidarların yaklaşımı çoğunlukla halk sağlığını gözetmekten önce enerji teminini sağlamak yönünde olmuştur. Ne zaman halkın tepkisi yükselir, o zaman yetkililer de tedbirleri yükseltir.

Ben, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı (UHKİA) verilerini bir süredir takip ediyorum. Türkiye genelinde kurulu izleme istasyonlarından anlık olarak hava kirliliği değerlerini görebilirsiniz. Şehir merkezi, Çatalağzı santraller bölgesi ve Ereğli’deki istasyon verilerine göre bölgemizin havası Türkiye’nin bir çok yerinden daha temiz. Bundan emin olabilirsiniz.

Kentimizin “ve Zonguldak” tamlamasıyla katıldığı büyükşehirler listesine girmesinin asıl nedenlerinin başında, bu güne kadar adeta üvey evlat muamelesi görmesinin neticesinde 160 bin emeklisiyle yaş ortalamasının yüksekliği ve buna bağlı olarak koronaya hassas bünyelerin daha çok olması gelmektedir. Nitekim can kayıplarımızın çoğu 60 yaş üstü insanlarımızın arasından çıkmıştır.

Sonuç olarak, gerçekten cennet gibi bir doğaya sahip olan bölgemizin yanlış algılarla yıpratılarak yaşanmaz bir yer gibi anılmasına asla gönlüm razı olamaz. Böyle bir imajın, özellikle gençlerin, başta üniversite tercihleri olmak üzere burada okuyup, çalışıp,  yaşamaya karar vermelerine engel olacak karamsar bir ortam yaratacağını düşünüyorum. Bölgemiz için gelecekte önemli bir sektör olacak olan turizmi de daha başlamadan bitirecek en yıkıcı etken yine asılsız hava kirliliği iddiası olacaktır. Bu ise gerçekten yöremize ve yöremiz insanına haksızlık olur.

Bizim Zonguldak olarak devlette birikmiş alacağımızı talep etmemiz için bu tür gerçek dışı iddialara ihtiyacımız yok! Aksine, haklılığımızı zayıflatacaktır böyle bir tavır içinde olmak.

Şimdi yapacağımız tek şey var, o da şehrimiz için, bölge için, insanımız için ve en önemlisi gençlerimizin geleceği için sürekli proje üretmeli ve haklı olmanın da verdiği güçle  iktidarları sıkıştırmalıyız.

Bu konuda önerisi ve fikri olan herkesi fikirlerini paylaşmaya davet ediyorum.

Bir başka yazıda kendi fikirlerimi anlatmak  istiyorum.

Yeniden görüşmek umuduyla, hoşçakalın, sağlıkla kalın.