COVID-19’un ülkemizde görüldüğü Mart 2020’den bu yana bir yıldan uzun bir süre geçti. Alınan tüm tedbirlere rağmen Türkiye okulların en uzun süre kapalı kaldığı ülkelerinden biri oldu. Bu süreçte hepimizin üzerinde hemfikir olduğu konu; çocuklarımızın okuldan uzakta kalmalarının sonucunda oluşan öğrenme kayıpları, sosyal-duygusal kayıplar ve bu kayıpları yok sayarak eğitim öğretim süreçlerine devam etmenin mümkün olamayacağı.

Sorunun tespitinde varılan uzlaşıyı ne yazık ki telafinin ne şekilde yapılması gerektiği konusunda sağlayamıyoruz. Bu anlaşmazlığın temelinde yatan ana unsur farklı bilimsel görüşler değil gelişmekte olan ülkelerdeki sosyolojik durumdur.

Bizim ülkemizde; bilgi sahibi olmadan fikir ileri sürenlerin seslerini en üst perdeden duyurmalarından dolayı, yazılı, görsel ve sosyal medyanın da etkisiyle olumsuzluklar daha fazla ön plana çıkmaktadır. Çünkü karamsarlığı yaymak umut ekmekten, umudu yeşertmekten ve umudu büyütmekten daha kolaydır. Oysaki çözüm umudun olduğu yerde yeşerir.

Çocuklarımızın okuldan uzakta kalmalarının sonucunda oluşan kayıpların telafi edilebilmesi amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı “Telafide Ben de Varım” sloganıyla bir telafi eğitim planı hazırlayarak “telafidebendevarim.meb.gov.tr” web adresinde yayınladı. Bu planın içerisinde uygulama esasları ve planın detayları da yer almaktadır. Öğrenci, veli ve öğretmenler için titiz bir çalışmanın sonucu hazırlanan bu programa eleştiriler de gelmeye başladı.

Bilimsel ilerleme, toplumun kalkınması, eğitimin gelişmesi için eleştirel bakış açısına şüphesiz ihtiyaç vardır. Ancak “yerine bir şey koyamayacağın şeyi eleştirme” sözünden bihaber olanların,

Yazı yazdığı gazetede patronunun sesi olmanın dışında hükmü bulunmayan gazetecilerin,

Çocuğunun hangi sınıfta okuduğundan haberi olmayan velilerin,

Daha fazla para kazanma, daha çok ünlü olma, velhasıl hep daha fazlasını elde etmek için çocuklarını ihmal eden, çocuklarının daha kaliteli, daha nitelikli bir eğitim almaları gayesinden ziyade vicdanlarını rahatlatmak için özel okul tercihinde bulunup, ödediği eğitim ücretiyle okul çalışanlarını, okulun öğretmenlerini de satın aldığını zanneden sonradan görmelerin,

Uykusundan feragat edemediği için çocuğunu uzaktan eğitimden mahrum bırakan ebeveynlerin,

“Kişisel konforundan” taviz veremediği için çocuğunu bir gün dahi olsa parka götürmeyen anne babaların,

Öğrencisine saygı duymayan, öğrencilerinden nezaketi, yüreğindeki sevgiyi ve yüzündeki tebessümü esirgeyen öğretmenlerin,

Eğitim programlarımız hakkında bilgi sahibi olmayan “eğitimcilerin”,

“Nasıl bir insan yetiştirmeliyiz?” sorusuna cevap veremeyecek durumda olanların,

Türkiye’nin 2023 hedefleri ve Hükümet Programı gibi üst politika metinleri ile Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi, “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi” gibi çalışmaları ilk kez duyanların,

2023 Eğitim Vizyon Belgesini okumamış olanların, felsefesi hakkında bir fikri bulunmayanların,

Yöneticiliğe “kendine gelen emir ve talimatları iletmekten” öte bir anlam yüklemeyenlerin,

Kendine ait bir fikri olmaksızın karar alma süreçlerinde üstlerinin her dediğini onaylayanların,

Dezavantajlı öğrenci gruplarını yok sayanların,

Sınıf düzeyi ve her ders özelinde eksik kazanımların ve becerilerin ne olduğunun farkında olmayan öğretmenlerin,

Öğrenme kayıplarının tespitinden sonra öğrencilerin sosyal-duygusal durumlarına göre telafi için yüreğini ortaya koyamayacak olanların,

Süreci akamete uğratacak söylem, eylem ve paylaşımlarda bulunanların,

Çocuklarımızın öğrenme heyecanlarını tüketenlerin,

Bakanlığımızın hazırladığı "Telafide Ben de Varım" programı hakkında söz söyleme fikir beyan etme hakkı olmadığını düşünüyorum.

Bu süreçte “yorgun olabiliriz”.

Bedenimiz kadar ruhumuz da yorgun düşmüş olabilir.

Yorgunluğumuz sözlerimize de kurduğumuz düşlerimize de yansımış olabilir.

Ancak “umut ekmek, umudu yeşertmek ve umudu büyütmek gibi bir mecburiyeti olanların yorulmaya hakkı yoktur.” Yorulsalar bile çalışmaktan vazgeçmeyen, pes etmeyen “sağlık çalışanları” gibi.

Eğitim bir milli güvenlik sorunudur. Aklın ve bilimin ışığında topyekûn bir çalışma ile yaşanan öğrenme kayıplarını, öğrencilerin sosyal-duygusal ihtiyaçlarını giderebiliriz. Öğrenme sürecinde yaşanan kopukluklar sonraki öğrenmeleri de olumsuz etkilemektedir. Okuldan uzak kalmak sosyal ilişkilerin de sekteye uğramasına yol açmıştır. Bu nedenle ne kaybedecek zamanımız ne de bir evladımız vardır. Başarılı olmanın dışında bir alternatifimiz de bulunmamaktadır.