Harvard Üniversitesi'nden Shawn Achor; mutluluğun %10’unun insanın başına gelenle, %90’ının ise insanın başına gelenleri nasıl yorumladığıyla ilgili olduğunu ifade ediyor.
“Sizin hayır sandığınız şer, şer sandığınız şeyde hayır vardı; Allah(cc) bilir, siz bilmezsiniz.” ilahi düsturundan hareketle bu sürecin sonunda millet olarak hayata daha olumlu olarak bakacağımıza yürekten inanıyorum. Tüm dünyanın koronavirüs salgınıyla mücadele ettiği günümüzde yaptığımız işleri, eğitim sistemimizi, aile yaşantımızı, sosyal hayatımızı, ticaretimizi velhasıl yaşantımıza dair her şeyi yeniden sorgulama imkânımız oldu.
Bu süreç bizlere, sağlıklı nefes alabilmenin ne büyük bir nimet olduğunu, ailemizin kıymetini, en büyük servetin sağlık, dayanışma ve yardımlaşmanın nasıl bir güç olduğunu gösterdi. Hep bir yerlere bir şeylere yetişme telaşındaydık, hiç vaktimiz yoktu, bizim çocuklarımız herkesin evladından daha kıymetliydi. Onlar için her şeyi yapabileceğimize inandırmıştık kendimizi. Adını ilk kez duyduğumuz bir virüs hepimize ;daha çok kazanma hırsımızın, kıskançlıklarımızın, klavyelerden sürdürülen dostlukların anlamsızlığını öğretiverdi.
Bahçede açan bir çiçeğin kokusunu hangi ekranda bulabiliriz? Sahile vuran dalgaların verdiği serinliği bize hissettirecek televizyon ya da bir ekran icat edildi mi? Ruhumuzu ısıtan güneşin sıcaklığını verebilecek bir ev, rezidans, malikane var mı? Evlerimize hapsolarak kaybettiğimiz zamanı geri verebilecek bir güç var mı? Sanırım hepimizin ortak cevabı kocaman bir “Hayır!”
Oysa hayatı daha güzel, anlamlı ve insanca yaşayabilmemiz mümkün. Hırslarımızın esiri olmadan, telaş yapmadan, uzmanlıklara saygı göstererek aklın ve bilimin rehberliğine güvenerek yarınları inşa etmek gerçekten mümkün…
Okulların kapalı olduğu bu süreçte çocuğundan yaşlısına herkesin bir muhakeme yapma imkânı oldu. Akademik olarak eksikliklerini çok kısa bir sürede tamamlayabileceğimiz öğrencilerimizin, sosyal ve duygusal olarak desteklenmesi için başta aileler ve öğretmenler olmak üzere sorumluluk sahibi her bir makam ve statüdeki insanımız büyük bir çaba gösteriyor. EBA ve EBA TV üzerinden yapılan yayınlarla anlatılan dersler çocuklarımızı akademik olarak desteklerken öğretmenlerin çeşitli kanallarla öğrenci ve velileriyle kurdukları iletişim öğrencilerimizin sosyal ve duygusal olarak desteklenmesi için çok önemli bir sorumluluğun yerine getirilmesini  sağlamaktadır.

Hepimiz biliyoruz ki dünyadaki en nitelikli ders anlatıcı, çocuklarımızın yüreğindeki ilk cemre olan öğretmenlerimizin sıcacık bir bakışının yahut şefkatle yüreğine dokunuşunun yerini tutamaz. Ekrandaki türlü eğlenceler, 15 dakika teneffüsteki koşuşturmanın hazzını, arkadaşlarıyla paylaşılan zamanın tadını veremez. Bu zor günler geçecek. Bu sıkıcı günleri sağlığını koruyarak geçiren her evladımızın, hayatın zorlukları ve sıkıntılarına daha fazla direneceğine ve güçlüklerin üstesinden gelirken asla pes etmediklerine hep birlikte tanık olacağız. Sabreden, sabretmeyi öğrenen çocuklarımız gelecekte kuşkusuz daha başarılı olacak. Colombia Üniversitesi’nde Walter Mischel tarafından 1970 yılında uygulanan “Marshmallow Testi” diğer adıyla “Zevki Erteleme Becerisi Testi” sonuçları bu öngörümüzü bilimsel olarak da desteklemektedir.

Ön yargısız işe başlamanın , yardımlaşmanın hatta dayanışmanın ruhunun bile nasıl sonuçlar doğurduğunun anlatıldığı bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Yıllar sonra doğduğu çiftliği ziyaret etmek için arabası ile yola çıkan adam bir anda arabasını tarlaların arasında bir yerlerde çamura saplanmış bir halde bulmuştu. Araba ne ileri ne de geri gitmiyor, lastikleri patinaj yapıyordu. Bir süre direksiyon gaz ve vitesle uğraştı durdu sonra da yakında görünen bir çiftliğe yürüyerek gidip yardım istemeye karar verdi.
Çiftlikte bulduğu yaşlı, köylü adamı dinledi, bulunduğu yerden arabanın saplandığı yere ve arabaya baktı, sonra da  “Yaşlı Warwick halleder.” diye mırıldandı ve ayağa kalkıp çiftliğin ahırına doğru yürümeye başladı.  Adam Warwick’in kim olduğunu düşünerek takip ettiği yaşlı köylünün ahırdan yaşlı ve kör bir katırı çıkardığını şaşkınlıkla gördü. Warwick bir şehrin adıdır ve batıda çiftlik hayvanlarına sevilen insanların ve şehirlerin isimlerini vermek garip değildir. Çiftçi bir balya da kalın halatı yüklendi ve arabanın yanına katır, çiftçi ve kazazede birlikte gittiler. Yolda adam çiftçinin elinde kamçı olmadığını fark etti ve şaşırdı.
Arabanın yanına geldiklerinde çiftçi halatın bir ucunu arabanın tamponuna diğer ucunu da Warwick in koşumlarına bağladıktan sonra da bağırmaya başladı; “Hadi Jack, hadi Ted, ha gayret Fred! Haydi davran Warwick!”  Yaşlı katır ismini duyduğu anda büyük bir gayretle ileri atıldı ve arabayı saplandığı çamurdan çekti çıkardı. Adam çelimsiz yaşlı katırın gücüne şaşkınlıkla baktı sonra da köylüye teşekkür etti ve sordu, “Neden Warwick’in ismini söylemeden önce o kadar isim saydın?” Köylü güldü ve soru ile cevap verdi, “Warwick'in kör olduğunu görmedin mi?” ve konuşmasını sürdürdü “Kendisini bir takımın parçası hissedince Warwick hep daha becerikli olur. Eğer kör olmasa idi çamura gömülmüş arabayı asla yalnız başına çıkaramazdı. Bu kadar ismi sıraladığım zaman kendisi ile birlikte çalışan birkaç katır daha olduğunu sandı, heyecana kapıldı ve üstüne düşeni yapmak için olanca gayretini verdi.”

Dünyanın en güçlü devletlerini bile çaresiz bırakan koronavirüs salgını bizlere bir kez daha aklın ve bilimin önemini  göstermiş ,güçlü ve bağımsız bir devletin hayatımız için vazgeçilmez olduğunu anlamamızı sağlamıştır.