Merhaba değerli okurlarım. Biraz koronadan, biraz okullardan; biraz da üniversite tercihlerinden konuşacağım bugün.

Koronavirüs öldürmeye devam ederken vaka sayıları da hızla artıyor. Ölümler üç haneli sayılarda geziyor, vakalar ise beş haneli… 20 binin üstünde gidiyor günlük tespitler.

Bu böyle gitmez. Daha azı için çok katı önlemler almış, tam kapanmaya gitmiştik.

Aşı önemli ama ne kadar ciddiye alıyoruz? Hala aşı olmayanlar var, aşı karşıtları cabası… Covidle savaşmanın başka yolu var mı? Meçhul…

Hareketliliğin arifesindeyiz. Resmi açıklamalar okulların açılacağını söylüyor. Geçen sene turizm ve tatil sezonunu yani yaz aylarını normalleşerek geçirmiştik. Ne oldu, peki? Kapanma…

Maske, mesafe, temizlik söylemlerine aşinayız artık. Ama sokaktaki hareketlilik çok fazla. Her yer tıklım tıklım. Restorantlar, kafeler; akla gelebilecek bütün sosyal alanlar dolup taşıyor.

Esnaf kapanma süreçlerinde kan ağladı. Kepenk kapatan da oldu, direnmeye çalışan da… Belki yılların birikimini tüketen de oldu. Zaman bir şekilde geçti ama günümüzde bir kapanmayı daha kaldıracak ne esnafın ekonomik direnci ne de vatandaşın psikolojik gücü kaldı.

Ne yapacağız? Dikkat edeceğiz. Serbestlik var, normalleşme dönemindeyiz diye rehavete kapılmayacağız. Yoksa, okullar açılır, 1 ay geçmeden kapanır. Üniversiteyle, kampüsle tanışmadan ikinci, üçüncü sınıfa başlayacak bir öğrenci kitlesi de var. Ülkenin her yerinden her yerine bir hareketlilik olacak. Uzunca zaman evde tutulan, hala da pek çıkmayan gençler, çocuklar da artık hareketli olacak. Trafik yoğunlaşacak, toplu taşıma yoğunlaşacak.

Dikkat etmezsek, kafeler de kapanacak okullar da. Ekonomik darboğaz yine başlayacak. O yüzden tekrarlıyorum rehavete kapıldık ama sonu iyi değil.

Okullar Açılacak mı?

Bu soru milyonlarca öğrenci kadar milyonlarca insanı da ilgilendiriyor. Başta esnafı ilgilendiriyor.

Öğrenci demek para döngüsü demek. Kıyafetinden kırtasiyesine, ulaşımından yemeğine… Çok fazla sektör eğitim öğretim hareketliliğiyle yakından ilişkili.

İlköğretim, lise… yerel ekonomilerde canlılık yaratır. Dünya ne kadar dijitalleşse de zararlarını görüyoruz, hala yüz yüze temasa; kelimeleri kağıttan okumaya gereksinim duyuyoruz. Neden? Çünkü algıyı dağıtıyor. İlgi çok çabuk bir şekilde farklı alanlara kayıyor; en basitinden sosyal medyaya…

İletişimi de unuttu, çocuklar, gençler. Yüz yüze iletişim yüz yüze temas her şeyden önemli.

Bülent Ecevit Üniversitesi’nde rektörlük görevi yapmış olan Mahmut Özer, Milli Eğitim Bakanı oldu. Ne demişti Bakan Özer, “okulları açmama gibi bir lüksümüz yok.” Her açıdan önem taşıyor yüz yüze eğitim. Ama pandemi istenen gibi gidiyor mu? Hastalıkla mücadelede herkes seferber olmuş, uğraşıyor ama rehavete kapıldık. Neler olacak kısa sürede göreceğiz.

Okulların açılması hem gelecek açısından önemli hem de ekonomik olarak önemli. Neden? Üniversite öğrencileri hem yerel hem de ulusal anlamda bir hareketlilik yaratıyor. Öğrenciyle birlikte ev sahibinden, kafesine, restoranından marketine üniversite bölgelerinde ciddi bir ekonomik hareketlilik de oluyor. Çoğu esnaf da zaten öğrenci sayesinde ciddi gelir elde edebiliyor. Her anlamda okulların açılması önemli.

Umarım salgın kontrol altına alınabilir, mücadelede daha kesin sonuçlar veren yöntemler bulunur ve her anlamda nefes alabiliriz.

Üniversite Tercihleri

Son günler yaklaşıyor. 20 Ağustos’ta üniversite tercihleri son bulacak. Kimisi istediği puanları alırken kimisi neler yapabilirim diye düşünüyor.

Ülke gerçeklerini göz ardı ederek romantik tercihler yapmayın demek istiyorum genç arkadaşlara. Piyasaları inceleyin, ihtiyaç hangi alanlarda var, hangi ihtiyaç 4, 5 sene sonra da devam eder ve nerede yaşamak istiyorum?

Bu sorulara vereceğiniz yanıtlar çok önemli çünkü üniversite yılları bir anda bitecek ve diplomanızın, okulda aldığınız eğitimin iş hayatında karşılığı olmadığını göreceksiniz.

Sorulara tersten başlayarak fikrimi belirteyim. Çok güzel bölümler okuyabilirsiniz, özellikle sosyal bilimlere bağlı bölümler ama çoğu şehirde istihdam karşılığı yok. Doğrudan doğruya insanla temasınız olmayacak bir bölüm okuduysanız, İstanbul dışındaki iş olanakları çok zayıf. İstanbul’da veya büyükşehirlerde düşük ücretlerle yaşamanın zorluğunu da ilk yazılarımda yazmıştım, o yazılara da göz atabilirsiniz.

Evet, maaşlar düşük seviyede oluyor. Hem istemediğiniz bir iş hem tatmin etmeyen bir maaş hem de zor şehirlerde hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor bir yerden sonra.

Hazırlığı, biri ikisi derken bir anda kep atarken törende buluyorsunuz kendinizi. Daha oraya gidecektim, bunu edecektim derken vizelere finallere çalışıyorsunuz. Bir anda ise en başta dediğim yere geliniyor. Yıllar geçiyor ve bitmekte olan bir üniversite kalıyor karşınızda. Peki diploma neye yarıyor?

İş tanımı olmayan diplomalar vardır. Biri de benimki; ‘Uluslararası İlişkiler Uzmanı.’ Bahis gibi, kripto para borsası gibi. Kırılgan ve kazandırma oranı da bir o kadar yüksek. Her şey, bireyin kendisine bağlı… Ama her başarılı birey veya iyi ‘CV’ye sahip kişi istediği hayatı yaşayamıyor. Ülke gerçeklerini göz ardı etmeyin.

İşin kolayını istiyorsanız, iş tanımı olan bir bölüm tercih edin. Mesela eczacılık, eczacı oluyorsun; hemşirelik, hemşire oluyorsun; psikoloji, danışman oluyorsun; makine mühendisliği…

Ülkenin kamu kurumlarında, özel sektöründe neye ihtiyacı var, hangi şehirde yaşamak istiyorsun, hangi bölümler oluyor ve neye ihtiyaç var; bu sorulara tersten cevaplar vererek çemberi daraltın. Kararınızı verin, zaman daralıyor.

Üniversite eğitimi ömürlük bir yatırımdır. Tutkuyla bir alana, bilimsel disipline bağı değilseniz; iş bulabileceğiniz bir bölüm tercih edin. Tutkunuz varsa da peşini bırakmayın. Tutkuyla yapacağınız bir işiniz varsa ömür boyu mutlu olabilirsiniz. Eğer böyle bir ilginiz yoksa hem kolay iş bulabileceğiniz hem de bir şekilde yaparım, altından kalkabilirim dediğiniz bölümleri tercih edin.

Umarım emeğin karşılığını, hakkın verildiği günlerde yaşarız. İktisatta en kısıtlı kaynak zamandır, zamanınızı boşa harcamayın. Doğru adımlar, güzel sonuçlar verir.