1769'da buhar basıncı ile çalışan makineler endüstri devrimini tetiklerken kömür de en önemli enerji kaynağı olmuştu. Fabrikalar, demir-çelik üretimi, gemiler, lokomotifler buhara ve buhar da kömüre olan ihtiyacı artırdı. Dünyanın dört bir yanında kömür ocakları açıldı. Sömürgeci İngiltere ve Fransa sömürgelerinde kölelik koşullarında çalıştırdıkları işçilerle düşük maliyetli kömür elde edip sermaye birikimlerine kan, ter, gözyaşı ve iş cinayetlerini ortak ettiler. Düşük ücret ve uzun çalışma saatleri ile çocuk ve kadınlar da dahil maden ocaklarında ölüm riski yüksek ağır çalışma koşullarını emekçilere zorla dayattılar. Daha fazla sömürü, daha fazla baskı her şey sermaye birikimi ve kapitalist sınıfın büyümesi içindi. Kömürün nasıl değil, ne kadar çıkarıldığı önemliydi. Ölüme yoldaş olan maden işçileri, kapitalist merkezlerdeki büyük grevlerde hep ön saflarda yer alıp örgütlenmede de örnek ve öncü oldular.

Türkiye'de 1850'de başlayan kömür üretimi başlangıcından bugüne iş güvenliği yönünden sürekli dünya standartlarının gerisinde kalmış, üretim hep insan gücüne dayalı olarak sürdürülmüştür. Yıllardır sıklıkla şahit olduğumuz madenlerdeki iş cinayetleri son olarak 2014'de Soma ve Ermenek'te yaşandı. Maden ocaklarının yapısı, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili sorunlar ve çözümler ancak ölümlerden sonra aynı minvalde gündeme gelmektedir. Ve üzüntüler bildirilip cenazelerin kaldırılması sonrasında “aynı tas aynı hamam” devam etmektedir.

(1991-2008 arasında, sadece kömür sektöründe, iş kazaları ve meslek hastalığı nedeniyle toplam 2554 kişi hayatını kaybederken, sürekli iş göremez hale gelenlerin sayısı ise 13087’e ulaşmıştır.) İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre; 2014 yılında en az 1886 işçi yeterli iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması sonucu yaşamını yitirmiştir. Sadece madencilik işkolunda 386 işçi 2014'de hayatını kaybetmiştir. Hal böyleyken başbakanından bakanına, bürokratından sermayedarına, hacısından hocasına kadar; takdiri ilahi, fıtrat lafazanlığı, “tedbire güvenmek tevekkülü bozar” anlayışı ile bu vurdumduymazlıkhala devam etmekte…

Sürekli ülkede tekli veya toplu olarak iş cinayetlerine maruz kalan işçi ve emekçilerin günlük yaşamları, hak arama mücadeleleri, ekonomik ve toplumsal sorunları sinemamızda ne kadar yer bulmuştur? Ya da bu konuyu kendine dert edinen sinemacılarımız olmuş mudur? 100.yılını geride bıraktığımız sinemamızın kömür madenleri özelinde kurmaca film dağarcığında ne vardır?

Şehirdeki Yabancı (1962), Halit Refiğ

(Göksel Arsoy, Nilüfer Aydan, Reha Yurdakul)

Askerlik dönüşü Zonguldak Kömür İşletmelerinde 3-4 ay tercüman olarak çalışmış Halit Refiğ'in önerdiği konuyu Vedat Türkali senaryolaştırır. Kömür kenti Zonguldak'ta çekilen madenle ilgili ilk filmimizdir. Memlekete faydalı vatandaş olma ülküsüyle İngiltere’de maden mühendisliği eğitimini tamamlayıp Zonguldak’a dönen Aydın'ın (Göksel Arsoy) çalışmaya başladığı kömür ocağındaki ilk tespitleri; maden direklerinin çürük ve standart dışı olduğu ayrıca da iş güvenliğinin yetersizliğidir. Filmde çatışma; direkleri temin eden fırsat düşkünü tüccar, tüccardan beslenen ve halkı yanlış bilgilendiren din istismarcısı siyasetçi ve çıkarları engellenen maden ocağı yöneticileri arasındadır. Gerçekleşen bir göçük mühendis Aydın'ın haklılığını ortaya çıkarır. Ama filmi önemli kılabilecek tüm bu çatışmalar filmdeki aşk hikayesinin arka fonunda kalır. İşçilerin tek eylemi ise filmin sonunda, Aydın ile sevgilisini linç etmek isteyen tetikçilerin elinden kurtarmak olur. Filmin sonu ile ilgili H.Refiğ'in düşünceleri: “…işçiler için çalışan Aydın mühendis bir iftira, bir yanlış anlama yüzünden finalde işçiler tarafından linç ediliyordu. Vedat Türkali buna şiddetle karşı çıktı. Ve filmin finalinde işçileri bir devrimci güç olarak kullanma eğilimi ağır bastı. Benim içim buna yatmadı, ama itiraz da etmek istemedim.” (Halit Refiğ Düşlerden Düşüncelere Söyleşiler - İbrahim Türk)

Yaşam Kavgası (1978) - Halit Refiğ

(Fatma Girik, Can Gürzap, Mümtaz Ener, Ahmet Mekin)

Kötü üvey anneye karşı dede/torun dayanışmasının anlatıldığı, senaryosuna Halit Refiğ'in de katkı yaptığı Kırık Çanaklar (1960 - Memduh Ün) filminden esinle çekilmiş… Maden işçisi Reşit (Can Gürzap), eşi Emine (Fatma Girik), iki çocuk ve dededen (Mümtaz Ener) oluşan aile öykülenir. Reşit ocaktaki göçükten hafif yaralı kurtulunca işi bırakır. Tazminatını alıp taksicilik yapmaya niyetlenir.

Önceleri ailede pek sorun görünmezken işsizlik ve geçim sıkıntısı karı-koca arasında gerilim doğurur. Reşit, kocası Almanya'dan dönmeyen komşu kadın Şükran'la (Zerrin Egeliler) gönlünü avutur. Eşi Emine ikisini suçüstü yakalayınca oğlunu alıp evi terk eder. Reşit, kızı ve babasıyla yalnız başına kalır. Ama yeni yaşantısı da sorun üretmeye başlar. Kısa yoldan kazanç elde etmek için kaçak ocak işletmeye başlayan Reşit; eşi, çocukları ve babasıyla olan aile yaşamını özler. Madencilik, işçi ve emek sömürüsüne hemen hiç değinilmeden kutsal aile kurumuna selam çakılarak olaylar Yeşilçam kalıpları içinde dramatize edilir.

Maden (1978) - Yavuz Özkan

(Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Hale Soygazi)

Yavuz Özkan, 1976 yılında Yusuf Kurçenli tarafından TRT'ye çekilen, TRT teknik kurulu onay vermediği için de hiç gösterilmeyen TV filmi VARDİYA'nın senaryosunu yazmıştı. 1978 yılında bu senaryoyu geliştirerek MADEN filmini çekmiştir. Emek sömürüsünden sarı sendikacılığa, çalışma koşul ve ortamlarının ilkelliğinden yaşama tutunma mücadelesine, örgütlenme gerekliliğinden bilinçlenmeye kadar bir dizi mesele o yıllardaki sansürün izin verdiği ölçüde filmde konu edilir

Her an ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan maden işçilerinin çalıştıkları ocaklarda gereken önlemler alınmadığı için, müfettişlerin koşulları yerinde incelenmesi amacıyla imza toplanmaya çalışılır ama birlik ve dayanışma sağlanamaz. İşçilerin birleşmesi konusunda çaba harcayan İlyas (Cüneyt Arkın) davasında yalnız kalır. İlyas direnmesini sürdürünce sendika ağaları tarafından kurşunlatılır. Bir süre sonra İlyas’ın göçük altında kalıp ölmesinden sonra işçiler bir araya gelir ve “birleşin” sloganıyla film biter. Film, gerçek mekânlarda gerçek maden işçileriyle çekilir. MADEN, sinematografik açıdan bazı yetersizliklerine ve didaktik anlatımına rağmen sinemamızın ilk politik filmlerden biridir. Film 1978'de çekilir. Sene 2015 olmuş ama bütün olumsuz koşullar aynen devam ediyor. Sendikaların içler acısı durumu (Soma'da), işçilerin muhatap olduğu insanlık dışı muameleler ve örgütlü mücadelenin önemi ve gerekliliği hala önceliğini sürdürüyor.

Bir Günün Hikâyesi (1980) - Sinan Çetin

(Fikret Hakan, Nizamettin Ariç, Nur Sürer, Şerif Sezer)

Bir maden işçisi (Fikret Hakan) sevdiği kadın (Nur Sürer) yerine, maden kazasında ölen ağabeyinin dul eşi (Şerif Sezer) ile töre gereği evlenmek zorunda kalır. Sevdiği kadını ise en yakın arkadaşı (Nizamettin Ariç) ile evlenmeye ikna eder. İnsan ilişkilerini bireylerin iradeleri dışında törelerin belirlemesi, birbirini seven iki insanın törelere boyun eğişi ön plana alınıp maden emekçilerinin ağır ve sağlıksız çalışma koşulları, yoksullukları ve dayanışmalarının arka planda silik kaldığı bir hikaye anlatılır. Neyin nasıl anlatıldığının anlaşılmaz duruma gelmesi, zamanın sansür kurulunca bir hayli kesintiye maruz kalmasıdır. Bir dönem Çirkinler de sever (1981), Çiçek Abbas (1983), 14 Numara (1985) filmleri ile küçük insan hayatlarına abartısız bir gerçekçilikle kamerasını yönelten Sinan Çetin, artık ibretlik bir dönüşüm sonrası farklı denizlerin rüzgarlarına yelken açmıştır.

Ekmek (1996) - Ahmet Faik Akıncı

(Fikret Hakan, Demir Karahan, Gülsen Tuncer)

1990'ların en önemli kitlesel eylemi olan Zonguldak madenci grevi ve Ankara yürüyüşünün öyküsü dramatize edilir filmde. Ahmet Faik Akıncı’nın yönettiği, politik mesajların didaktik bir söylemle iletilmeye çalışıldığı sinematografisi zayıf bir filmdir. Filmde sürecin tüm aşamaları aktarılmaya çalışılmakta, Genel Maden İş Sendikası’nın lideri Şemsi Denizer’in önderliği ve etkinliği vurgulanmaktadır. Filmde sendikal mücadelenin yükselişi, siyasal iktidarın tutumu, özelleştirme politikaları ele alınmakta, sonuçta hak arama mücadelesi etrafında birleşen işçiler, eylemin sembolu olan “Çankayanın şişmanı işçinin düşmanı” sloganı eşliğinde Ankara’ya yürüyüş eylemini başlatırlar.

Kıskanmak (2001) - Zeki Demirkubuz

(Nergis Öztürk, Serhat Tutumluer, Berrak Tüzünataç)

1930’ların Zonguldak’ından bir kesit sunulan filmde maden ocağında çalışan mühendisi bir iki sahnede ocak girişlerinde görürüz. Film madenle, maden işçileriyle ilgili değildir. İstanbul'dan taşraya, bu sıkıcı, boğucu ve karanlık kömür kentine gelen maden mühendisi, eşi ve kız kardeşi arasındaki gerilimli ilişkiler anlatılır.

Yük (2012) - Erden Kıral

(Tülin Özen, Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer)

Yine madencilerin arka planda figürasyon olarak yer aldıkları bir intikam öyküsü anlatılır. Biri öldürülmekten, diğeri öldürmekten korkan iki adam ve ikisi arasında kalan bir kadının ilişkilerinin doğurduğu çatışma anlatılır filmde. İşçileri baret, iş yeleği, çizme ve teçhizatlarını kuşanıp asansörle yer altına inerken ve kömür karası bulaşmış yüzleriyle yine asansörle yukarı çıkarken görürüz. Filmin gerilimli atmosferini oluşturmada dekoratif bir unsurdur işçiler.

Kelebeğin Rüyası (2013) - Yılmaz Erdoğan

(Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Belçim Bilgin)

Zaman İkinci Dünya Savaşı yılları. Mekan madenci şehri Zonguldak. Zonguldak'ta yaşayan ve genç yaşta veremden ölen iki genç şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun yaşamlarından bir kesit anlatılır. Filmin arka planında mükellefiyet ve maden işçileri var. Savaş dönemi koşullarında 4 yıl süreli silah altına alınan erkek nüfusun oluşturduğu istihdam açığı Çalışma Mükellefiyeti kanunuyla kapatılmaya çalışılır. Mahkumlar, hatta kadın ve çocuklar da kanun karşısında sorumlu tutulmuştur. Film zincirlenmiş mahkumların askeri düzen içinde jandarma denetiminde madene götürüldüğü sahneyle başlıyor. Sonrasında yoksulluk, ince hastalık, aşk, şiir ve iki şairin yaşama tutunma mücadelesini izleriz. Bu filmde de maden emekçileri anlatılan hikayede asli değil yan unsur olarak kalır.

Söz konusu ettiğimiz bu kurmaca filmlere ilaveten doğrudan maden işçilerinin iş ve yaşam koşullarının konu edildiği daha çok TRT'ye olmak üzere belgeseller de çekilmiştir.

Vardiya (1976) - Yusuf Kurçenli TRT Belgesel (TRT Teknik Kurulu filmi sakıncalı bulup gösterime koyulmasına izin vermemiştir. Bugüne kadar da hiçbir yerde gösterilmemiştir.)

Kara Elmas (1990) - Adem Ayral TRT Belgesel (2 bölüm dizi)

Yüzbin Kişiydiler (2009) - Metin Kaya (100 bin işçinin gerçekleştirdiği Zonguldak-Ankara Büyük Madenci Yürüyüşü anlatılır)

Ocak (2010) - Murat Bayrak (kısa Film)

Grizu Faciası, Zonguldak 1992 (2012) - Muammer Göktürk TRT Belgesel (1992 yılında Kozlu Madeninde grizu patlaması sonucu ölen 263 işçi ile ilgili filmdir. TRT'de ‘Unutulmayan Olaylar’ dizisinde bir bölüm olarak gösterilmiştir.)

İnci Dişli Kardeşim (2014) - Gül Büyükbeşe TRT Belgesel

“Siyah akar Zonguldağın deresi;

Yüzkarası değil, kömür karası;

Böyle kazanılır ekmek parası.”

Orhan Veli

Alıntı: Yılmaz Hüroğlu-2015

Zonguldak Nostalji

Editör: TE Bilişim