Zonguldak Nostalji Editörü Yüksel Yıldırım, "BIRAKIN ÇOCUKLAR SUDA TAŞ SEKTİRSİN" başlıklı yazısını yayımladı.

İşte Yıldırım'ın o yazısı
 

BIRAKIN ÇOCUKLAR SUDA TAŞ SEKTİRSİN

"Deniz kıyısında; ufuk çizgisine doğru, içimize deniz havası çekip, sorunları sonsuzluğa boşaltmayı, kent yaşantısının verdiği stres ve gerginliği denizin mavi sularının derinliklerine göndermeyi hep sevmişizdir...
Şanslıyız diyebilirim, Karadeniz’e kıyı yeşil orman ve dağların dik yamaçlarının arasında kaya, kum, yosun ve mavi suları kavuşturan kumsallara sahip bir şehirde yaşıyoruz. 
Refleksmidir, bilinmez, ne zaman deniz kıyısında olsak, etrafta bulunan yassı oval taşları toplayıp suya yatay olarak hızla fırlatıp, taşın suda sekmesini sayar, daha fazla sektirmek için tekrar tekrar deneriz. Taşın deniz üzerinde sektirmesini seviyoruz. Tıp, tıp, tıp zıplatınca, mutlu oluyoruz... Ya çocuklar; bizi hayranlıkla izliyorlar, küçük elleriyle bu eğlenceye eşlik ediyorlar, taşın sekmesini sayıyorlar... 
Doğa ana bize güzel yamaçların arasından kumlu-çakıllı kumsalları bizlere  bahşetmiştir. Kent merkezinden batıya doğru; Kozlu, Öküşne, Değirmenağzı ve Ilıksu kumsalları... Doğuya doğru; Tersane, Orta Kapuz, Büyük Kapuz, Uzunkum, Tünelarkası (Geçit), İnağzı, Hasırarkası, Kilimli, Muslu, Türkali, Göbü ve Filyos sahillerini saymak mümkündür. Her iki yakada küçüklü-büyüklü başka kumsallarımız da var, çocuklarımızın suda taş sektirebileceği, biraz soluklanmak, yaz günlerinin tadını çıkarmak için sahip çıkmamız gereken güzel kumsallarımız...
* * * *
İletişim ve ulaşımın zor olduğu eski yıllarda Zonguldak’ta da büyüyen her genç, yaşadığı bölgenin olanaklarını kullanmak zorundaydı. Mahallesinin meydanını oyun için kullanır, bakkalını ihtiyaçları, kurum tesislerini sosyal hizmetlerinde. Denizde yüzmek ve serinlemek için mahallenin en yakın sahili de plajıydı... Şimdiki gibi her yere araba bulmak mümkün olmadığı için, mahalleli olarak cümbür-cemaat, çoluk-çocuk hep beraber hareket edilir, hep beraber gerektiğinde kamyon kasasında gidilirdi. 
Benim çocukluğumun bölgesi kentin doğusuydu. Kapuz tarafı da diyebiliriz. Fener’den başlayıp Uzunkum’a kadar uzanan bölge, eski yıllarda “Kapuz” olarak isimlendirilirdi. Uzunkum kumsalı da isminden anlaşılacağı üzere eski yıllarda, İnağzı sahiline kadar bağlantılı kumluk olduğundan bu ismi almıştı. 1960 ve 70’li yıllarda gece-gündüz demeden denizden çekilen kum yüzünden bu sahiller geri çekilmiş, kumsallar azalmıştır. 
* * * *
TÜNELAĞZI…
Tünelağzı’ndan başlamak istiyorum… Zonguldak Orman Bölge Müdürlüğü’nün bulunduğu yerin aşağısındaki kayalık koydur. Zonguldak’ın en eski ailelerinden Barlı ailesinden Kadir Barlı tarafından denizdeki kaya üzerine yaptırılan “Kadir Ağa Anıtı”nın olduğu bölgedir.  2007 yılında çıkan fırtınada dev dalgalara dayanamayıp yıkılmıştır. 
* * * *
TERSANE…
Tersane, 1920’li yıllardan 1985’e kadar küçük tonajlı liman hizmet gemilerinin bakım ve onarımı için kurulmuş, bakım giderlerinin, hizmet gelirlerine yüklediği yüksek maliyetten dolayı kapatılmıştır. Geride bıraktığı harabeler her ne kadar Karadeniz’in azgın dalgalarında yıkılsa bile bakımsız halka açık kumsallardan birisidir.
* * * *
ORTA KAPUZ…
Orta Kapuz, 1960 yılından 1980’li yıllara kadar, Zonguldak’ın kartpostallık kıyı şeridinin en güzel koylarından birine inşa edilmiş sosyal tesisiydi. Şirket çalışanlarının sosyal hizmetler kapsamında Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ)tarafından işletilen bir plajdı. Zonguldaklılar, yazları bu plajlara akın ederlerdi, şirket çalışanları ve yakınlarına verilen paso ile giriş yapılır, iki katlı üst locada aileler oturur, sohbet edip kantinden aldıkları tost ve çayın keyfini sürerler, çocuklar da onların gözetiminde denizin keyfini çıkartırlardı. İki katlı tramplen ve yüzerek ulaşabildiğiniz, üzerinde eğlenmek ve dinlenmek için sal bulunurdu…
* * * *
KAPUZ PLAJI…
Kapuz Plajı, geçmişten bugüne kadar korunabilmiş, Zonguldak Belediyesi tarafından işletilen önemli kumsallarımızdan birisidir. Denizinin ve kumsalının güzelliği, turizm açısından Zonguldak’ta önemli bir mekan olma özelliğini halen koruyor. Restoran ve sosyal hizmetler vererek değerini korumayı başarmış doğudaki tek tesistir. Plaj çevresindeki yapılaşma her ne kadar bu güzelliği gölgede bıraksa bile, Kapuz Plajı’nda bir kere denize girmiş bir misafir, yıllar geçse bile bu doğa harikası kumsaldan özlemle bahseder.
* * * *
UZUNKUM-GEÇİT-İNAĞZI-KİLİMLİ…
Kapuz’dan sonraki koylarımız, insanoğlunun doğaya verebileceği en kötü muameleyi görmüş olan kumsallarımızdır. Doğasever daha az maliyetli ve çevre dostu birçok yöntem varken, karayolu için yapılabileceklerin en zoru seçilmiş ve en kötü sonuç alınmıştır. Kumsal alan, kayalıklar, ormanlar ve kıyı şeridine dik yamaçlar yok edilmiş, kumluklar kaybedilmiştir.
Eski yıllarda, Uzunkum, Geçit ve İnağzı kumsalları, kendi bölge insanı kadar diğer mahalle ve semtlerden gelen insanların da tercih ettiği önemli koylarımızdandı. Belediye otobüsleri ve dolmuşlar hınca hınç dolu yolcu taşır, piknik tüpünden çaydanlığa, kap-kacak her türlü deniz ihtiyacı evde hazırlanır, görev dağılımı yapılarak taşınırdı. O yıllarda deniz yatağı olarak kullanılan şişirilmiş araba lastiğini taşıma işini genelde en küçükler üstlenir, zıplata zıplata taşırlardı. Kumsalın konaklama yeri fikir birliğiyle seçilir, gün boyunca güneşin ve denizin tadı çıkartılırdı. Girişte ücret ödenmez, şemsiye ve şezlong kirası olmazdı. Kuma dikilen dört fasulye çubuğu üzerine açılan örtü, şemsiye… Yere serilen kilim, şezlong görevi görürdü. 
Eğer gelmeden içinize mayonuzu giymişseniz işiniz kolaydı, elbisenizi çıkartıp koşarak denize atlardınız, mayonuzu içine giymediyseniz etrafta doğal kabin arardınız… En pratik yöntem havluya sarılıp mayo giymekti, bu iş o kadar kolay değildi, yardım ve ustalık isterdi, hem havluyu tutacaksın, hem de mayonu giyeceksin. Kazasız-belasız değiştirdiysen, işin kolay olurdu. Çocuklar heyecanla denize koşar, ekmek arası domates molası haricinde akşama kadar sudan çıkmazlardı. Grubun büyüklerinin kaçınılmaz diğer bir görevi, -genelde ağabeylerdi onlar- kayalardan midye çıkarmak ve paslı teneke ateşi üzerinde midyeleri pişirerek servis etmekti...
Bu bölgedeki kumsallar, demiryoluna paralel olduğu için yaz aylarının verdiği insan yoğunluğundan olsa gerek saat başı geçen trenlerin gürültüsü, çaldıkları düdük sesine karışır, denize girenleri selamlarcasına geçişlerini tamamlarlardı. Türkali, Göbü ve Filyos sahillerini tercih eden denizciler trenleri doldururdu. Bazıları tren yolunu yaya kullanmayı tercih eder, geçit bariyer noktalarındaki görevliden tren saatini öğrenip tünellerden geçeceği zamanı ona göre ayarlarlardı. İşin içinde trene tünelde yakalanmak da var tabi, bu konuya hiç girmeyeceğim, onu yaşayanlar iyi bilir…

Yaşanan bu anılar, 20 ile 30, bilemedin 40 yıl önceki yıllara ait. 
Son yıllarda bu kumsalları gördünüz mü? 
Uzunkum, Geçit, İnağzı, Hasırarkası ve Muslu kumsalını gördünüz mü? 
Orta Kapuz’da tramplene çıkıp atladınız mı?
İnağzı sahilinde denize doğru uzanan beş kayadan midye çıkardınız mı? 
Hasırarkası’nda kayalıklar arasında yaşayan su samuru duruyor mu?
Muslu sahilinde, adını dere kenarındaki kazlardan alan Kazköy ne durumda?
Gidin görün derim, tabi saat başı kalkan karatreni bulabilirseniz…
“Hani treni kaçırdık hesabı…”