Değerli tarih araştırmacısı Recep Çetin, yeni çıkan Efsane mi gerçek mi: UZUN MEHMET adındaki kitabını imzalayıp bana da göndermiş. İki gündür bu kitabı okuyorum. Ayrıntıya girmeden önce şunu söyleyeceğim: Çetin'in kitabı, büyük emek ürünü ve çok önemli bir çalışma. Çok önemli tarihsel belgeler de içeriyor.

Okur belki bilmez. Uzun Mehmet’e ve kömürün Ereğli'de bulunuş öyküsüne ya da resmi tarihe karşı çıkılmasının ve konunu bir polemik konusu haline getirilmesinin tarihi otuz küsür yıl öncesine dayanıyor.

Yanlış hatırlamıyorsam, retçiliğin öncülüğünü tarih araştırmacısı Necdet Sakaoğlu yaptı. Sakaoğlu,  Tarihe Yerleşen Hayal: UZUN MEHMET başlığını taşıyan yazısında, Uzun Mehmet’in hayali bir kişi, kömürün bulunuşu öyküsünün de uydurma olduğunu ileri sürdü.
Tarih kimsenin tekelinde değlidir. Tabii ki resmi tarihe de karşı çıkılabilir. Bu konuda bir beyin fırtınası yaratılabilir. Gerçeği yakalamak, her araştırmacının, her yazarın, gazetecinin görevidir. Resmi tarihe bir tabu olarak bakmak yanlıştır, bilimsel bir tavır değildir bu.

Sakaoğlu’nun yazısını okurken, bir şey dikkatimi çekmişti. Yazının çok agresif, hırçın, öfkeli, alaycı bir üslubu vardı. Bir tarih araştırmasından çok, polemik yazısını anımsatıyordu insana. Peki kimi hedef alıyordu Sakaoğlu? Çoktan toprak olmuş, dolayısıyla kendisine asla yanıt veremeyecek uydurmacıları (!) 1932 yılında Uzun Mehmet’in kömürü ilk kez buluşunun öyküsünü yazan Halkevi Komitesini !..

Anlaşılıyordu ki Sakaoğlu sadece öyküye karşı değildi; aynı zamanda öykünün ardına gizlenmiş Cumhuriyet devrimi kültürüne, onun mayasını oluşturan tam bağımsızlık ideolojisine ya da Kemalizme de karşıydı. Nitekim, uydurmacıları devletçi milliyetçiler (siz, faşistler olarak da anlayabilirsiniz) diye karalıyordu.
Peki, bakış açısı neydi Sakaoğlu’nun? Soldan mı yaklaşıyordu öyküye, yoksa sağdan, Osmanlıcılıktan mı ? Yer yer kullandığı terminoloji,  Sakaoğlu’nun solcu olabileceği izlenimini veriyordu insana.

Şu var ki, Sakaoğlu’nun yazısına ilk sahip çıkanlar, solcular değil, cumhuriyet düşmanı Osmanlıcılar olmuştu !
Daha sonra yayınlanan tüm retçi yazılar, Sakaoğlu’nun yazısından yapılmış intihaller gibidir. Birbirinin aynıdır. Konuya yaklaşımları da, cumhuriyet kültürü karşıtlığıdır.Kimisi soldan yaklaşır konuya, kimisi sağdan/Osmanlıcılıktan Uzun Mehmet, sektarizmin de smanlıcılığın da denek taşı olmuştur.

Yıllar içinde bu konuda öylesine yüzeysel/dikkatsiz yazılar yayınlandı ki kimilerinde Halkevi Komitesi üyesi olarak benim adım bile anılıyordu! Oysa Komitedeki (Çıladır) herkesin bildiği gibi, babam Ahmet Naim’di. Soyadı yasası da henüz çıkmamıştı.
Amerikalı tarihçi Prof.Donald Quataert de, gerek Tarih Toplum da yazdığı yazı ve gerekse Osmanlı İmparatorluğunda Madenciler ve Devlet ismindeki kitabında, retçilere yumuşak profilli bir destek vermiş, bu arada Ahmet Naim’le beni, işçi sınıfına tepeden bakmakla eleştirmişti. Oysa, Ahmet Naim de, ben de, işçi sınıfına değil, tarihe/tarihsel gelişime tepeden bakıyorduk. Ben o çalışmayı yaparken, popülist yaklaşımlardan uzak durmayı ilke edinmiştim. Doğrusu da buydu zaten.
Diyeceğim retçilik, yaklaşık olarak otuz yılda uluslararası boyuta bile kavuştu.

Peki gerçek neydi? Retçiler mi haklıydı, yoksa resmi tarihimizi yazanlar mı ?

Bu sorunun yanıtını Recep Çetin’in kitabında belgeleriyle bulabilirsiniz. Kitapta, Sakaoğlu’nun Halkevi Komitesini uydurmacılıkla suçlayan savına şöyle bir dolaylı yanıt var: Eğer bir uydurma sözkonusu ise, bunu Halkevi Komitesi değil, örneğin 1903 tarihli Sabah gazetesi uydurmuştur! Komitenin öyküyü uydururken (!) Sabah  ile bazı Osmanlı belgelerinden de yararlandığı anlaşılmaktadır. Yani uydurmanın (!) tarihi eskidir.
Çetin, kitabında, kömürün 1829 tarihinde bulunduğunu gösteren bir Osmanlı belgesine de yer veriyor.

Anlaşılan Sakaoğlu ve ötekiler vaktiyle derslerini iyi çalışmamışlar !..
Recep Çetin’in kitabını okumanızı öneririm. Kitaptaki belgeler, Uzun Mehmet’in yaşamış bir kişi olduğunu, kömürle ilintisinin yadsınamaz bir gerçek olduğunu, ortaya koyuyor.

Hatta, öykünün ayrıntılarını bile yer yer belgeliyor.

Defalarca yazdım. Uzun Mehmet’i Anma ve Kömür Bayramı, 1897 tarihinde liman imtiyazı ile havzaya giren ve 1898 de, Osmanlı bankasının desteğiyle şirketleşen Fransız sermayeli Ereğli Şirket-i Osmaniyesi’nin sömürgeci kültürel dayatmalarına, bir örnek vermek gerekirse, Sainte Barbara Maden Yortusu’na bir tepki olarak doğmuştur.  Anti-kolonyalist, anti-emperyalist bir kültürel bakış açısının ürünüdür bu gün. Öykünün tarihsel temelini de, Çetin'in kitabında da belgelerle açıklandığı gibi, uydurma değildir.
Gerçektir.

Ortada bir uydurma varsa, yüzlerin Sakaoğlu ile epigonlarına dönmesi daha gerçekçi olacaktır.
Çetin’e, eline sağlık diyorum.

Sina Çıladır-Yeni Ufuk Gazetesi-22 Aralık 2015
Zonguldak Nostalji