Deneyimli gazeteci Orhan Eriç 1963 İstanbul kışında yaşadıklarından küçük bir kesiti anılarında paylaştı.

İşte o anı:

Önce fotoğraftan başlayayım. 27 Mayıs 1960’ı izleyen günlerde İstanbul Elektrik Tramvay Tünel İdaresi (İETT) Genel Müdürlüğü’nde çekilmiş. Gün hesabı yapmazsak yaklaşık 62 yıllık. İETT Genel Müdürlüğü’ne atanan Albay Orhan İlter’in basın toplantısını belgeliyor. Fotoğrafın önemi solda görünen ben ve Albay İlter’le ilgili değil.

Tam karşımda oturan H. Yüksel Kasapbaşı. Onun hizasında ve en sonra görünen de bizlere hem haber yazmayı, hem de başlık atmayı öğreten; Son Posta Gazetesi İstanbul Haberleri Editörü Ustamız Muzaffer Kayar.

*

H. Yüksel Kasapbaşı, bundan 59 yıl önce foto muhabiri Abidin Behpur

Tapaner ve bindikleri aracın sürücüsü Yüksel Öztürk, kara saplanan treni bularak yolda kalan yolcuları ile konuşup haber yapmak için düştükleri Çatalca yolunda kara saplanan araçlarında donarak ölmüşlerdi.

*

Şunu da ekleyeyim. 5953 Sayılı Basın İş Yasasını değiştirerek gazetecilere yeni haklar tanıyan 212 Sayılı Yasa’ya karşı olanlar arasında Yeni Sabah Gazetesi’nin sahibi Safa Kılıçoğlu da vardı. O nedenle olsa gerek,andığımız acı kayıpları vurgulayarak 212 Sayılı Yasa’nın niçin gerekli olduğunu Yeni Sabah’daki köşesine taşıyan Nezihe Araz’la yazının yayınına onay veren Umumi Neşriyat Müdürü Hakkı Devrim, sabah gazeteye geldiklerinde içeri alınmadılar.

*

1963 yılı Ocak ayında İstanbul en şiddetli kışlarından birini yaşıyordu. Acı olayın ayrıntısını o günlerde Cumhuriyet Gazetesi’nin Çatalca Muhabiri İsmail Hakkı Aykut’un haberinden (27 Ocak 1963) öğrenelim.

“Gece saat 23.00’e doğruydu. Yolları açmaya çalışan Kara Yolları ekibinden bir grup Çatalca’ya ulaşabildi ve bana ‘Gazeteciler yolda donarak ölmüşler‘ diye bir haber ulaştırdı.

Derhal kaymakam Kemal Demirtaş’ı haberdar ettim. Olayın vukua geldiği yer, bizim ilçeye iki kilometre mesafede idi. 50 kişilik bir kurtarma ekibiyle harekete geçtik.

İşaret edilen yere geldiğimiz zaman Hürriyet Gazetesi’nin otomobilini, görünmeyecek şekilde karla kaplanmış buldum. Etrafındaki karları açtıktan sonra dört parmak buz tutmuş otomobil ortaya çıktı. Şoför Yüksel direksiyon başındaydı; başını öne eğmiş öylece kala kalmıştı. Muhabir Yüksel trençkotunu çıkarmış ve pikabın  içerisinde uzanmış vaziyetteydi; dudağından akan kan da kurumuştu. Foto muhabiri Abidin Behpur ise film ve makina çantasına sıkı sıkıya tutunmuş, öylece kala kalmıştı. Kapıyı kırarak şehit arkadaşlarımızı çıkardık.

Ölmeden önce kendileri ile görüşen Ahmediyeli köylülerin anlattıklarına göre kamyon şoförlerinden sonra köylülerin de tüm ısrarlarına rağmen 300 metre ilerdeki köye gitmek istememişler ve  köylülere ’Siz bize bir  parça ekmek verin’ demekle yetinmişlerdi. Zaten onun için hayatlarını feda etmemişler miydi!”

Habere ulaşma ve gazeteye yetiştirme sorumluluğu her şeyden öncelikliydi.

*

Yüksel’in şairliği de vardı. Bir yerde okudum ama anımsayamadım. Yazdıkları, 1966 yılında ustalarımızdan Necati Zincirkıran’ın ısrarlı takibi sonunda kitap olarak bastırılmıştı. Kitabın adı yazılmamış. Ben “Bahçekapı durağı” adlı şiir kitabını biliyorum. TGC Basın Müzesi’ne verdiklerim arasında olmalı. Zincirkıran Usta’mın bastırdığı kitap olup olmadığını merak ederim.

Kasapbaşı, Tapaner, Öztürk, Araz ve Devrim’in ruhları şad olsun.

*

O yılın kışı konusunda daha önce bir ileti yazmış ve Yeni Sabah’ın aracı ile gece Beşiktaş’tan Barbaros Bulvarı’na tırmanamadığımızı, sabahleyin de Balmumcu Kışlası’dan askerlerin yokuşun sona erdiği kesimdeki Güzel Konutlar Yapı Kooperatifi evleri ile çevresine ekmek dağıttığını anlatmıştım.

Editör: TE Bilişim