“Fotoğrafın hikayesi ve çekiciliği, dildeki estetik ve anlatım kadar önemlidir.”

Beni ben yapan bir değer fotoğraf: Doğduğum büyüdüğüm Zonguldak’ta ilkokulda okurken tanıştım. Hayata bakışımı, görme ve anlama duyularımı açtı. Bu sayede bir çift gören gözleri verdi bana.

Görmeyi öğrenmeye başladığımda daha çocuktum. Ailemde fotoğrafçı, etrafımda fotoğraf makinesiyoktu. İlk makineme kavuştuğum zaman ilkokul son sınıfa gidiyordum. Okulda sınıfça katılacağımız Ankara gezisi olacaktı.

Babam bir makine aldı. Hayat başladı.

Gözlerimi açmanın zamanı geldi demekmiş o dokunuş. Resim yapar gibi kompozisyonda hakimiyet kurmanın gerekliliği, yazı yazar gibi bir karenin içine sığdırmayı hayatı, zaman zaman da o kareniniçine sığamamayı. Yıllar geçtikçe doğru görmeyi, renkleri, dokuyu, negatif filmleri tutarlı ve düzgün kullanmayıöğrendim.

Hemen ardından yaz tatili içinananem ve dedemin yanına gittim, her yaz olduğu gibi. Doğa fotoğrafçılığıyla tanıştım. Yeşilin tonlarını öğrenirken gökyüzünün mavisine, bulutların beyazına aşıkoldum.

Uzakta bir ahşap ev çektim (dedelerimin evi), eskiye olan merakım buradan gelir. Fotoğraf kadrajının içine giren bir çift dal ve yaprak benim bakış açımı değiştirdi. (Tabi bunu fark etmem baskıları elime aldıktan sonra oldu). O zaman karar verdim fotoğrafçı olmaya. Çocuk aklımla bana estetik ve güzel geldi. Sevdim, vizörün arkasından hayata bakmayı. Kendimi geliştirmek için sürekli çektim ve çektim. Fotoğraf banyoları ve baskılarımı ilk zamanlar Zonguldak’ta Gazi İlkokulunun karşısında Stüdyo Selami’de yaptırıyordum.

Çocuk yıllarımda kurduğum sergi hayalini lise koridorlarında koşarken gerçekleştirdim. (Fener Lisesi)Aynı dönem bir yarışmaya katıldım, ilk ödülümü aldım. Kararımı vermiştim artık gerçekten bu hayatta ne yapmak istediğime. Koridorlarda ve sınıfta yüzlerce hayal, senaryolar, idealler vardı aklıma düşen. İnsanlar vardı çekmek istediğim, dağlar vardı yol almam gereken. Yapmak istediklerimi hayal ederken o kadar çok düş kurdum ki gecem gündüzüm bu oldu. Tamamen bağlanmış ve tutunmuştum.

İşte buydu benim görmeye başlama hikayem: Devamını anlatsam sayfalarca ve günlerce sürecek anılar, ideallerle dolu. Belki bir gün bir kitap sayfalarında buluşuruzhikayeler için.

Hepimizin bir başlangıç hikayesi var bu hayata, gözlerimizi açtığımız, bizi biz yapan şeyleri içimize kattığımız ve bize yön veren anılar, insanlar bunlar.

Burada bir babanın çocuğuna aldığı bir hediye, bir yol hikayesiyle buluşuyor, buralara kadar getiriyor. En önemlisi bir kimlik kazandırırkenhayatıma ve Zonguldak’ı gören gözlerimi parlatıyor. Siyah karalar içindeki o güzel renkleri ve güzellikleri görmeyi, karanlık yerleri aydınlatmayı öğretiyor. Zonguldaklılık kimliğimi oluşturuyor.

İnsan hayatlarına baktığınız zaman, okuduğunuzda ya da araştırdığınızda. Bir hikayesinin, hayatta onları etkileyen bir yol ayrımının olduğunu göreceksiniz. Pek çok sanatçının, kültür adamının, müzisyenin, yazarın veya bir fotoğrafçının her birinin aslında çocuk yaşlarda eğrildiğini ve asıl kimliklerini oluşturan değerlerle çocuk yaşta buluştuklarını göreceksiniz.

İşte benim hikayem böyle başladı. Bu yüzden her birimiz kendi çocuklarımıza da bir hikaye vermek zorundayız. Onlar da kendi hikayelerini yazsın.