Ben bu Covid-19 kadar pervasız, başına buyruk bir mikrop görmedim. Mikrop lafın gelişi. Aslında kendi başına üreme ve yaşama şansı bile olmayan, organizmasız bir yaratık bu. Çoğalmak için mutlaka uygun bir konak bulmak zorunda.
Anlamadığım şu, gelip sorgusuz sualsiz bütün düzenimizi bozduğu gibi yaşamımıza nizam ve intizam verme hakkını nereden buluyor bu mikroskobik musibet?
Biraz mantıklı biri olmasam, çık karşıma Covid diyesim geliyor bazen. Tabiki çabucak cayıyorum bu komik düşünceden, çünkü karşımızdakinin şakası yok aslında. Gözüne kestirdiğini fena hırpalıyor bu uğursuz. Aman evlerden ırak!
Koronanın panzehiri elimizde diye başlık atarken sanmayın ki bizim bir kısım basının, koronanın ilacını bulduk diye koro halinde bağırıştıkları palavraya kandım.
Benim panzehirden kastım başka. Korona benzeri illetlerin çaresinin dört minareli olarak yapımı devam eden “protokol cami”mizin iki minaresinin temelinde saklı olduğuna inanıyorum ben. Anlatmaya çalışayım.

Ne oldu korona ilacına?
Sahi ne oldu, korona ilacını bulmuştuk hani? Bir ay olmadı bu haber çıkalı. Hani nerede ilaç? Bütün dünyaya satıp hem salgını durdursak hem de para kazansak iyi olmaz mı? Koronayı bile fırsata çevirsek ya, hani?
Haberi bana o sabah ofiste internetten okuyan bizim muhtara anında yanıtı verdim: Yalan! Çünkü artık şerbetliyiz bunların yalanlarına. Hiçbir bilginiz olmasa bile bu sözde basının yazdıklarının tamamının gerçek dışı olduğunu iddia etseniz, yanılma ihtimaliniz yüzde bir bile değil.
Medyası bu derecede sefil bir ülkede toplumun son ferdine kadar çürümesi için kaç yıl gerekli bilmiyorum. Gördüğüm şu ki, toplumsal çürüme hiç olmadığı kadar hızlanarak ilerliyor.

Koronanın çaresi çoktan bulunurdu
Bu dönemde kaçıp kurtulanların ortalık durulduktan sonra geri döndüklerinde boş bakışlarla dolaşan zombi sürüleriyle karşılaşacaklarından korkuyorum. Yok yok, buna aşırı karamsarlık demeyin, çünkü bir varsayıma göre; Moğol imparatoru Cengiz Han’ın yıkımı olmasaydı veya asırlar boyu süren engizisyon taassubu nedeniyle yok edilen düşünce ve bilim insanları rahat bırakılsaydı bugün insanlık böyle dandik virüslerin evrimini çoktan yararlı alanlara kanalize etmiş olurdu ve belki galaksiler arası yaşamla ilgili konularla uğraşırlardı. Benzer yıkımlara dünyada hala tanık olmanın karamsarlığı benimki, başka bir şey değil!
Tarihsel süreçte kaybeden insanlık oldu sonuçta. Bunun tek sebebi ise özgür düşünce ikliminden korkan zamanın egemenlerinin bu tür beyinleri yok ederek iktidarlarını biraz daha uzatma çabalarıydı.
Cengiz talancılarının yaktığı Bağdat kütüphanesi ve diğerleri ile o güne kadar biriken tüm bilgi yok edilmiş oldu. Özgür düşüncenin temsilcilerinin en ünlülerinden İtalyan filozof Bruno, kilise taassubuna karşı bilimi savunduğu ve görüşlerinden vazgeçmediği için yakılarak yok edilen beyinlerden sadece biridir.
Bütün bunlar, sonuç olarak insanlara sadece azap veren adaletsiz ve haksız sistemler silsilesi halinde neredeyse günümüze kadar geldi. Bereket versin, insanoğlu son 200 yıldır ortaya koyduğu aydınlanma çizgisi ile adım adım korkularından sıyrılmakta ve hurafenin yerini akılcılık almaktadır.
Elbette toplumlar aynı hizada olamıyorlar bu uygarlık yarışında. Kör inançtan ne kadar fazla sıyrılmışsa bir toplum, o kadar daha uygar ve varsıl olmakta diğerlerine göre.
Bizim hallerimiz malûm. Devlet olarak inançla ilgili alanlara ayrılan para ile eğitim ve bilime ayrılan parayı karşılaştırın bakalım. O zaman anlarsınız dünyadaki yerimizin neden bu kadar geride olduğunu.

Panzehir nerede?
Başta demiştim ki koronanın panzehiri bizim protokol camisinin dört minaresinden ikisinin temelinde bulunuyor. Buradaki minare metaforu sadece bir anlatım biçimidir, yanlış anlaşılmasın.  Bütün görsellerde iki minarenin bulunduğu bana göre yerinin hatalı seçildiği  bu yapıya şimdi bakıyorum iki minare daha eklenerek minare sayısı dörde çıkarılmış durumda.
Eyvallah, paramız var ki yapıyoruz. Yani ilimizde bulunan tüm okullarımızın hiçbir eksiği yok.
Fizik, kimya, biyoloji, matematik, yabancı dil laboratuvarları eksiksiz faal.
Kütüphanelerimiz onbinlerce kitap ve kaynakla kaynıyor adeta, gençler bilgiye boğulmuş.
Meslek liselerimiz neredeyse birer fabrika gibi maşallah, eğitimi bitirmiş üretimde Çinle yarışıyorlar adeta.
Gençlerimiz okullarındaki tertemiz yemekhanelerde kontrollü bir gıda bombardımanı altındalar sanki, yanaklarından kan damlıyor hepsinin.
Okullarımızın spor salonları ve yüzme havuzlarındaki sportif faaliyetlerin ve sporcularımızın şöhreti ülke sınırlarını aşmış durumda.
Liseyi bitiren her gencimiz ingilizceyi ana dili gibi kullanıyor, ayrıca almanca, rusça, arapça ve çinceden birini de öğrenmiş durumda.
Gençlerimiz okullarındaki sosyal ve kültürel etkinliklerle sağlam kişilikli bireyler olarak yetişiyorlar.
Belki hepsi kadar önemlisi özgür bir ortamda sorgulayan bir sistemin kurulduğu bir eğitim ortamı yaratılmış.
Böyle bir eğitim altyapısı olan ülkede koronanın da başka illetlerin de çaresi bulunacaktır elbette.
Şimdi anlatabildim mi koronanın panzehiri elimizde dememin nedenini?
Umarım bir gün böyle bir kent ve böyle bir ülke oluruz.
Zonguldak için, ülke için daha güzel konularda görüşmek umuduyla hoşçakalın, sağlıkla kalın.