Bu yazı yazıldığı sırada Korona Virüs salgını nedeniyle dünya çapında hayatını kaybettiği resmen bilinen insanların sayısı 36 bin 230 idi. 
Toplam vakalara oranlarsanız ölüm oranı yüzde 5 bulursunuz. 
Ancak henüz akıbeti ne olacağı bilinmeyen hastaları içeren bu oranlama gerçekçi değildir. 
Aşağıdaki şekilde de gördüğünüz üzere tedavi süreci tamamlanmış insan sayısı, yani kapanmış dosya sayısı 194 bin 999’dur. 
Bunlardan 158 bin 769’u iyileşerek taburcu olmuş, 36 bin 230’i ölüdür.
Bu pencereden bakıldığında ölüm oranı yüzde 19’dur. 
İşte istatistik böyledir.
Hangi pencereden baktığınıza göre değişir. 
Önemli olan sizin hangisini sunmak istediğinizdir! 
Yoksa istatistik asla yalan söylemez.
 
https://www.worldometers.info/coronavirus/
Türkiye özelini baktığımızda ise gerek vaka sayısında gerekse de toplam ölüm sayısında 12. sıraya yükseldik maalesef.
 Oysa pek çok ülke kırılırken bizde henüz resmi bir vaka tespit edilememişti. 
Geldiğimiz noktada şu anda ilk etkilenen ülkelerin başında gelen Güney Kore’nin üzerine çıkmış durumdayız. 
Bu gösteriyor ki bazı süreçleri doğru işletemedik. 
Hala daha bankaların önünde, İŞKUR’un önünde insanlar var. 
Sokağa gelişi güzel çıkan insanlara kızmakta haklıyız. 
Ancak bir sormak lazım bu banka önünde, İŞKUR önünde toplanan insanların derdi ne? 
Keyiflerinden mi oraya gidiyorlar, yoksa zorunluluktan mı? 
Eğer zorunluluktansa başka bir çözüm bulunamaz mıydı bu dijital çağda?
*
Bir önceki yazımızda belirttiğimiz üzere Biyolojik Afet sürecindeyiz. 
Afetler insanların ellerindeki mevcut imkanlarla çözüm getiremedikleri, çaresiz kaldıkları durumlardır. Bu gibi durumlarda Kriz Yönetimi devreye girer. 
Kriz nedir? 
Kriz beklenmedik, aniden gelişen, hızlı hareket eden ve her hangi bir hazırlık yapılmadan karşı karşıya kalınan ve örgüt için iyi değerlendirilmezse çöküş, iyi değerlendirilirse  bir fırsat anlamına gelebilen bir durumdur (Akdağ, 2005).
*
Esas olan gelişmelerin önceden iyi analiz edilerek gerekli önlemlerin alınması ve krizin önüne geçilmesidir. 
Bu mümkün olmadığında, en az zararla atlatabilmek için iyi bir Kriz Yönetimine ihtiyaç vardır.
İlginçtir ki, krizlerin evreleri salgın süreçleri ile çok benzerdir:
-Krizin Kavramsal Olarak Başlangıç Noktası (semptomlar geçmişte etkili olan, yaklaşımlarla ve eylemlerle ifade edilen, kabul görmüş kültürel değerler, inançlar ve normlarla karakterize edilir.) 
*
- Kuluçka dönemi (Kabul görmüş bilgi ile bağdaşmadığı fark edilemeyen olaylar yavaş yavaş birikir. Bu dönemde aslında gelmekte olan kriz sinyaller göndermektedir. Üst yönetim bu sinyallere duyarlı olmalıdır.)
*
- Belirti (Kriz, kaçınılmaz olarak karar vericilerin dikkatini çeker. Eğer örgütün erken uyarı sistemleri kriz sinyallerini yakalamışsa, korunma mekanizmaları harekete geçirilir, kriz planları devreye sokulur.)
*
- Atak evresi (Kriz önlenememiştir, saklanamaz bir  halde çevresini etkilemeye başlamıştır.)
*
- Kurtarma evresi (Kriz yönetim ekibi krizi idare etmeye ve kriz planlarını uygulamaya devam eder.Bu noktadan sonra, örgütün tekrar istikrarlı hale getirilmesi çok önemlidir.)
*
- Yeniden yapılanma evresi (Kriz döneminde dersler çıkarılması, tüm faaliyetlerin değerlendirilerek uyarlanması gerekir.)
*
Anlaşıldığı üzere kriz dönemleri olağanüstü dönemlerdir. 
Krizin yönetimi ve kaos ortamından uzak durulabilmesi için en önemli faktör güven ortamının sağlanmasıdır. 
Bu da ancak ve ancak şeffaflıkla mümkündür. 
Kriz yönetimlerinde herkesin rolü yukarıdan aşağıya tanımlanır. 
Atılması gereken adımlar, yapılması gerekenler yetkililer tarafından yapılmalıdır. 
Herkes kendi göbeğini kesmeye başlarsa kaos ortamı doğar.
*
Bu kapsamda bankalar ve İŞKUR önündeki kuyrukların bitirilebilmesi için gerekli önlemler alınmalı insanlar bu kurumlara gitmek zorunda kalmamalıdır. 
Devletin ekonomik imkanları yeterli olmayabilir, bu nedenle ihtiyaç sahiplerine destek sağlanmak üzere ulusal çapta yardım kampanyası açılabilir diyecekken, Sayın Cumhurbaşkanı sözü ağzımdan alarak tam da bu esnada bu kampanyayı başlatmıştır.
*
Bu kampanyaya destek olmak hepimizin ülkemize olan vefa borcudur. 
Bu sayede, eve ekmek getirmek için işine gitmek zorunda kalan, ya da iş bulabilmek için kapı kapı gezen vatandaşımıza; “Sen dert etme evde kal. Biz senin yanındayız” diyebiliriz. 
*
Biliyorum geçmişte ulus olarak yaptığımız pek çok yardım yerinde kullanılmadı. 
Ancak bu kurumlarımıza ve yönetimlerimize güvenimizi kazanmak için yeni bir fırsat verebilir. Yukarıda ifade ettiğim üzere bu kampanyadan elde edilecek gelirin şeffaf bir şekilde kullanılması güven bağlarımızı yeniden güçlendirebilir.
*
İllerde yapılacak yardımlar tek bir merkez kanalıyla (en doğru adres herhalde AFAD olmalı) yapılmalıdır. 
Evlere gidecek bireyler salgın konusunda eğitim almalı ve gerekli kıyafetlere sahip olmalıdır. 
Yardım yapıyoruz derken virüs taşınmamalıdır. 
Yardımsever bir toplum olduğumuzdan herkes kendince sağlık personeline, evden çıkamayan yaşlılarımıza yardımcı olmak istiyor bu doğal. 
Ancak kuralsız yapılacak her eylem salgının daha da yayılmasına neden olacaktır, unutulmamalı. 
*
Ben de şahsen değerli bir sağlık yetkilisi ağabeyimizi arayıp telefonla “sizin için yapabileceğim bir şey var mı?” diye sorduğumda “Evinizden çıkmayın ve hasta olmayın! Başka bir şey istemiyoruz” dedi. Ben de söz dinlemeye gayret ediyorum. 
Bu nedenle görevli olmayanların yapacağı en makul yardım evlerinde oturmak olacaktır. 
Ekonomik gücünüz varsa da devletin düzenlediği kampanyaya destek olun. 
Çünkü bu krizin ekonomik etkileri yılları bulabilir ve devlet çökerse kimse bundan kurtulamaz.