Patent, bilindiği gibi, bir buluş ya da ürünün piyasada getirisini korumak amacıyla verilen yasal koruma hakkını ifade eder. Firmalar ellerinde bulunan patentlerle üretimlerini istedikleri gibi değerlendirme olanağı bulurlar patent sayesinde.

İlaç sektöründe de diğer tüm endüstriyel alanlarda olduğu gibi patent uygulaması vardır. Bunun anlamı, çaresizce tedavi bekleyen hastaların ilaç şirketlerinin insafına terk edilmesi demektir. Böyle bir şeyin normal olduğu düşünülebilir mi?

Aynı durum pandemi vesilesiyle aşıda da gündeme geldi. Yani aşıyı geliştiren ve üreten ilaç şirketlerinin bu küresel felaketi kendileri için inanılmaz bir kazanç fırsatı olarak görmeleri son derece normal değil mi? Hatta ajitatif bir ifadeyle, bu tür salgınların sürekli olmasını istemeleri, hatta birçok komplo teorisyeninin iddia ettiği gibi bizzat tezgahlamaları olasılık dahilinde değil mi?

Elbette böyle münasebetsiz soruların alemi yok bana göre. Peki, “İlaçta da aşıda da fiyatı ilaç firması belirler, böylece en yüksek parayı verenler ilaca ulaşır, diğerlerinin Allah yardımcısı olsun. Aşıda da zengin kesimler ilk sırada ve en kaliteli aşıyı olmalı, diğerleri de sırasını beklemeli, tabiki bedelini ödeyerek” diyecek densizler var mıdır bilmiyorum ama diğer tüm mallarda olduğu gibi aşı ve ilaçta da patent uygulaması ilaç şirketlerinin hakkıdır diye düşünenlerin demek istedikleri aslında anlam olarak bundan başka bir şey değil bence.

Bu kanaate varmamın gerisinde yatan realiteyi bir örnekle anlatmaya çalışayım:

Kabul edersiniz ki, bir don lastiğinin üzerine pamuk kaplama çapraz bağlarındaki çözgüye yeni bir elastikiyet getiren girişimcinin haklı olarak emeğini garantiye almak amacıyla patente başvurması gayet normaldir. Bunu gören bilim adamlarının da geliştirdikleri aşılara karşılık insanlardan birkaç dolar fazla almaya heves etmelerini anlayışla karşılamak gerekir patent uygulamasını savunanlara göre, öyle değil mi?

Aslında daha ciddi bir açıdan incelemek istiyorum bu ilaçta patent konusunu.

Bastır parayı, kapat ilacı

BBCNews’de geçen yaz, tam da pandemi belasının yayıldığı bir dönemde yayınlanan bir haberde, Covid-19 tedavisinde etkili olan Remdesivir adlı ilacın tüm stokunun ABD tarafından satın alındığı bildiriliyordu. Yani bu ilaca ABD dışındaki ülkelerin erişimi mümkün olmayacaktı. Ayrıca her ABD vatandaşının bundan yararlanacağını da sanmayın bu arada. Oradaki kronik eşitsizlik ve adaletsizlik sistemin asli karakteri zaten.

Bu habere konu olay onaylanabilir mi sizce? Yani parayı veren düdüğü çalsın, diğerleri de kaderiyle baş başa mı kalsın? Buna evet diyecek fazla kimse olmadığına göre patent uygulamasıyla ilaç ve aşıların bunları geliştirenlerin tekelinde olmasına, yani ilacın don lastiği veya çaydanlık gibi ticari bir meta olarak değerlendirilmesine karşı çıkmak gerekmiyor mu?

Ne zaman ekonomi, çevre, sağlık, açlık, sömürü vb konular tartışılsa ister istemez kapitalist sisteme atıf yapılır. Çünkü tüm küresel belaların kökeninde kapitalizmin etkisi mutlaka bulunmaktadır. Bu benim savım değil, tarihsel bir gerçek.

Her melanetin altından çıkan kapitalizm

Kapitalizmin temel itici gücü en yüksek çıkarın elde edilmeye çalışılmasıdır(M.Eğilmez). Elbette karşısında tüketici direnci ve çeşitli kamusal denetim mekanizmaları ile sistemin dengeye gelmesi beklenir (Adam Smith). Ancak bu piyasanın tüketim talebi ile ilgili bir durumdur ki, sağlık konusunun bir meta olarak değerlendirilmesi asla onaylanamaz. Çünkü yaşam hakkı en kutsal haktır ve ticari kaygılara konu edilemez. Zaten gerçekte kontrolsüz bir piyasanın tüketicinin aleyhine gelişerek krizlere gireceği (Keynes) son yarım yüzyılda daha sık görülen bir olgu durumundadır.

Kamu müdahalesi olmazsa geliştirilen ilaç ve aşıların “Ticari kârı insan hayatından üstün tutan tekel eğilimli sistemlere bağımlı kalacağı” uyarısı Nobel ödüllü iktisatçı Stiglitz ile ekonomistler Jayadev ve Prabhala’nın geçen yıl pandemi başlangıcında yayınladıkları makalede yer aldı.

Makalede, grip aşısının son 50 yıldır küresel bir ağ içinde ve ortak bir bilimsel havuzun verilerine dayanarak üretildiği gerçeği hatırlatılıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün kurduğu sistemle dünyanın her yerinden uzmanlar grip virüs türlerine karşı geliştirilecek aşılara karar veriyorlar.

Bu örnek tüm aşılar ve ilaçlar için geçerli olacak şekilde geliştirilebilir ve böylece insan hayatının kutsallığı gerçek anlamda ifadesini bulmuş olur. Gerçek şu ki, ilaçta patent uygulaması, sonuçta mutlak surette ilaç tekellerinin fiyatları istedikleri gibi belirledikleri adaletsiz bir sisteme dönme eğilimini desteklemektedir.

Denilebilir ki bilim adamlarının emekleri nasıl karşılanacak, başkaları hazıra konmaz mı? Hayır hiç kimse hazıra konamaz çünkü ilaç ve aşı üretimi de kontrol altında olacak. Ayrıca bu konuda çaba harcayanların da elbette göreceli bir yüksek maddi kazanç elde etmeleri sağlanacağı gibi (milyar dolar değil elbette), manevi anlamda onurlandırılmaları da doğal olarak gündemde olacaktır.

Bunun yanında ilaç ve aşıların geliştirilmesi sürecinde şirketlerin kamu kaynaklarından yüksek oranda fonlandığı da ayrı bir gerçektir. Örnek olarak Pfizer’ın aşı araştırması için 400 milyon avro destek aldığı basında yayınlanan bir haber.

İlaç ve aşıda patent şart mıdır?

Bir de güzel örnekle insan olmanın hazzını paylaşayım sizlerle. Jonas Salk ABD’li virolog. Çocuk felci aşısını geliştiren, ama bu buluşunun patentini almayarak insanlığa hediye eden bir büyük insan o. Patenti neden almadığı sorusuna yanıtı da o kadar muhteşem: “Güneşin patentini alabilir misiniz?”

Evet, sağlık ve tedavi hakkı temel insan haklarından biridir. Patent ise ilacı ve tedaviyi ticari bir meta haline getiren, sağlığı bir anlamda varlığa bağlayan özünde haksız bir uygulamadır. Sağlık hizmetleri ve ilaç sektörünün “serbest piyasa ve kâr” anlayışından kurtarılması gerekir. Bu düstur insan kalabilmenin de ön şartıdır bence.

Stiglitz, Jayadev ve Prabhala’nın yazısından ilaç sektöründeki fikrî mülkiyet hakkı ile her yıl milyonlarca insanın acısına ve ölümüne sessiz kalan bir sistemin mantık ve ahlakının sorgulanması gerektiğini anlıyoruz.

Sonuç olarak aşı ve ilacın patenti olmamalı, hatta olamaz demek daha doğru.

Pandemi sürecinin bu konuda insanlara yeterli dersi vermiş olması gerektiğini düşünüyorum. Yani parası olan değil, ihtiyacı olan kayıtsız koşulsuz ulaşabilmeli aşıya, ilaca ve tedaviye. Dünyanın gücü buna yeterlidir.

Farklı konularda yeniden görüşmek umuduyla, hoşçakalın, sağlıkla kalın.