On üç yaşındayken lise öğrenimi için ilk kez ayrılmıştım Zonguldak’tan. Tamı tamına otuz dört yıldır gurbet ellerdeyim.

Yıllarca her tatil, izin bitiminde Zonguldak’tan ayrılırken yaşadığım ayrılığın hüznünü son zamanlarda; Zonguldak’a gelirken yaşıyorum.

Bir türlü bitmeyen yol çalışmalarını, yolu yapılmamış köylerimizi gördükçe şehrimizin kimsesizliğine üzülüyorum.

Pencereleri, panjurları kapalı evlerin terk edilmiş görüntüsü içimi acıtıyor.

Çarpık kentleşmenin her türlü örneğinin görülebildiği boyasız, çatısız, mimari estetikten yoksun, ruhsuz binaların istila ettiği, altı ve bahtı kara Zonguldak şehrinin sahipsizliğine kahrediyorum.

Ülkemizde her alandaki olumlu gelişmelerden hissesine kocaman bir “HİÇ” düşen emeğin başkentindeki emek ve zaman israfına şaşırıyorum.

Bir alışveriş merkezinde güvenlik görevlisi olabilmek, bir sitede apartman görevliliği kapabilmek için büyük şehirlere göç edip şehrin varoşlarında kaybolan gençliğimize, bizim insanımıza dair üzüntümü ifade edebilecek kelimeler bulamıyorum.

Ev diye sığındıkları yapıların üç kuruşluk kiralarını, madenci babasından kalan dul maaşı ile yaşamaya çalışan analarına ödeten çocukların ezikliğini anlatılanlardan öğrenmek içimi acıtıyor.

Bu anlamsız ve amaçsız göçün köylerimizi kasabalarımızı ve şehrimizi düşürdüğü durum ortadayken bizim hissemize ise hüzün düşüyor.

Eşyayı bile incitmeyen bir medeniyetin mensuplarının, su içtiği bardağı bardağa hürmeten öpen bir anlayışın mirasçılarının, umursamaz tavırlarını ifade edebilecek kelimeler bulamıyorum.

Beni en çok üzen de ‘yanımızdaymış gibi davranıp da yanımızda olmayan ’ yöneticilerimizin, temsilcilerimizin davranışları oluyor.

Ve bu bayramda da hüznüme hüzün ekleniyor…

Doğduğum şehirden ve anacığımdan ayrı ilk bayramım… Gidebilmek, kavuşabilmek ne kadar zor oluyorsa, özlem de hasret de o denli büyük oluyormuş; yaşayınca anlıyor insan.

Babamdan ve kardeşlerimden ayrı çok bayramlar yaşamıştım da ilk kez anamdan ve Zonguldak’tan ayrı bir bayramı yaşamak nasip oluyor kırk yedi yıllık hayatımda.

Anacığımın merhamet kokan gözlerini bu bayram göremeyeceğim…

Hayatının her anında durmadan çalışmış, üretmiş ve yaşadıklarına hep şükretmiş, her daim helal lokma için çalışmış anamın nasırlı ellerini öpemeyeceğim…

Köyümün çam ormanlarının serinliğinden, çeşit çeşit meyve ağaçlarının nimetlerinden en durgun anında bile hırçın Karadeniz’in engin maviliğinden mahrum kalacağım…

Bu bayram bizsiz çırpınacak Karadeniz…

İnşallah son kez bizsiz.

Biz de sensiz…

Bayramınız mübarek olsun…