Mucizelere inansam da onlara bel bağlayarak yola çıkmam. Çoğumuz da böyleyizdir zaten. Ama hayal kurarız. Hem hayal kurmak öyle bir özgürlüktür ki de en olmayacak şeyler düşlerimizde oluverir, en değme mucize yanına yaklaşamaz. Ben de o yüzden mucizeleri hayallerimde gerçekleştiririm zaman zaman.

Şimdi sizlere anlatacağım düşlerimin gerçekleşmesi için mucizelere değil; hepimizin içinde olan Zonguldak sevgisinin, ancak toplumsal bir dayanışma ile vücut bulacak olan gücüne ve iradesine ihtiyaç var. Bu düşünceler daha çok yaşadığım yer olan Zonguldak merkez ve çevresi ile ilgili olacak bu yazıda.

Şehrimizin geleceği; artık iyice ortaya çıkıyor ki, başta eğitim ve tıp olmak üzere, turizm, hafif endüstriler, ekolojik gıda üretimi, tarım ve hayvancılığın özel branşları, teknolojik tarım, tarımsal sanayi, bilişim teknolojileri ve yazılım vb alanlarda yoğunlaşacak yatırımları zorunlu kılıyor. Bunların içinde bu şehri var eden kömür bence her zaman yer alacak ama şimdiki gibi değil. Karaelmasımızın bünyesindeki kimyasal serveti yüksek teknoloji ile işleyerek değerini 50-100 kat artıracak yatırımcılar da ortaya çıkacaktır mutlaka.

Dedim ya hayal kuruyoruz. Hayallerimde, bu güzel şehrimin her şeyden önce özgün bir görünümü olsun, yani tam olarak karakterimizi, kültürümüzü, geçmişimizi yansıtacak bir kent olsun istiyorum. Gelen yabancı, bu kentin fiziki yapısıyla, sosyal ve kültürel mekanlarıyla, anıtları ve müzeleriyle, özgün üretim ve ticaret alanlarıyla ve en önemlisi uygar insan yapısıyla karşılaştığında gerçekten “Emeğin Başkentinde” olduğunu hissetmeli. İnanıyorum ki biz bunu başarabiliriz.

Caddeleri, sokakları, kaldırımları kırık döküksüz, çukuru yaması olmayan, çizgisi ızgarası levhası eksiksiz, havasıtertemiz, denizi berrak, pırıl pırıl bir kent istiyorum.

İşyerleri ışıl ışıl, esnafı saygılı, memuru güler yüzlü, insanları huzurlu ve mutlu, gençleri gelecekten umutlu, ziyaretçilerini hayran bırakan ve en güzel anılarla uğurlayan bir kent olsun istiyorum.

Fazla mı oldu istediklerim yoksa? Hayal kuruyoruz, o kadar da olsun. Mucize peşinde değiliz zaten.

Kenti de bir güzelleştirelim ele almışken, olmaz mı?

Denizden başlayalım, limandan, hazır belediye sahil projesine girişmişken. Bu proje içinde yıkılan işçi müdürlüğü binasının yeniden yapılması bence de olumlu ama en az onun kadar bu şehrin geçmişini yansıtan yolcu salonu binasının da korunması gerekli bence.

Eski liman ve çevresi bizim en değerli turizm alanlarımız içindedir. Buradaki düzenlemekömürle şehri birbirine bağlayan liman, yükleme, demiryolu, tünel gibi unsurları ön plana çıkaracak ve özgün halini canlandıracak şekilde yapılmalı, modernlik adına mevcut ruh ortadan kaldırılmamalı.

Buradan liman arkası ve tarihi tünelle Fener semti bağlantısı kurularak farklı bir ortama geçiş sağlanmalı. Tünelden Fener’e çıkan ziyaretçiler falezlerde kurulan yürüyüş ve seyir teraslarıyla hem güzel havalarda hem de fırtınalı havalarda yaşayacaklarıanları unutulmaz hatıralar defterine yazacaklardır, hiç kuşkunuz olmasın.

Maden Mühendisleri Odası’nın karşısında bulunan polis lojmanları binası bir an önce kaldırılmalı, olduğu yer yeşil alan olarak düzenlenmeli. Zamanın iyi niyetli yöneticileri buna izin vermişler ama artık o alanın kentin sosyal dokusuna katılması zamanı gelmiştir.

Adliye binaları ayrı bir konudur ki, kentin zaten bir avuç olansosyal ve turistik altyapısını teşkil edecek alanlarını işgal etmiş durumda. Bence buraya hiç bir bina kurulmamalıydı ama bir şekilde yapılmış ve ne yazık ki bugünden yarına kaldırılması mümkün değil. Ama biz de sadece hayal ediyoruz. Evet o binalar ilerde kültür ve turizme yönelik yatırımlara dönüştürülecektir, inanıyorum. Elbette adliye binalarımız çok daha ferah bir alanda ve görkemde yeniden inşa edilmelidir. Şehirde bunun için uygun yerlerimiz var.

Aşağı cemiyet dediğimiz Maden Mühendisleri Odası’ndan kordon boyu ve dere ağzına kadar olan ve şu an düzenleme çalışması yapılan yaklaşık 400 m’lik kısım yat limanı alt yapısına uygun olarak hazırlanmalıdır. Burada belediyenin işletmeciliğinde hem yat ve teknelere elektrik, su, yakıt gibi hizmetler verilmeli, hem de gençlere denizcilik mesleğini sevdirecek aktiviteler düzenlenmeli. Buradan hareket edecek gezi tekneleri ile mevsimine göre yakın sahillere ve plajlara, Filyos ve Amasra’ya kadar turlar organize edilmeli. Bu kısım hiç bir şekilde halka kapalı bir hale getirilmemeli bu arada.

Yapılacaklar o kadar çok, hayallerimiz o kadar engin ki, bu yazıda şimdilik bir iki noktaya daha değinip, güzel şehrimle ilgili düşündüklerimi sonraki yazılarda paylaşmaya devam etmek istiyorum.

Daha ele alınacak bir sürü konu var,

-Şehir merkezi Gazipaşa caddesi, “Köprüaltı Alışveriş ve Yaşam Merkezi” var,

-Fevkani Köprü’nün orijinal haliyle restorasyon ve bakımının yapılması konusu var,

-Dere ıslahı ve kent yaşamına katılması var,

-Acılık semtinin radikal bir biçimde ele alınıp yeniden inşası var,

-Tüm mahallelerimizde rantsal olmayan gerçek kentsel dönüşüm var,

-TTK atölyelerinin çağa uygun olarak işlevselliğe kavuşturulması var,

-Plajlarımız var, orman ve doğal varlıklarımız var,

-Belki hepsinden de önemlisi Bülent Ecevit Üniversitemizin önde gelen üniversitelerden biri olması konusu var, haliyle Tıp fakültemizin durumu var... var oğlu var.

Yani dostlar, o kadar yapılacak işimiz var ki, düşündükçe acababütün bunları gerçekleştirmek için bir mucize mi lazım demekten kendimi alamıyorum doğrusu.

Elbette yılmak yok! Zonguldaklılar olarak, hayallerimizi bir araya getirip art niyetsiz bir birliktelikle daha bizlere yakışır bir kent oluşturmak adına herkesin katkısını bekliyorum.

Yeniden görüşmek umuduyla, hoşçakalın, sağlıkla kalın.