Başarılı iş insanı, siyasetçi ve Zonguldak gönüllüsü Meftun Sayılı Z HABER okurları için ikinci yazısını kaleme aldı. Koronavirüs’ün insan yaşamında ve dünya ekonomisinde düşürdüğü maskeleri kaleme alan Sayılı’nın, insan, ekonomi, gelecek üçgeninde ki tespitlerini paylaşıyoruz.

KORONANIN DÜŞÜRDÜĞÜ MASKELER 

Korona ile başladık öyle devam ediyoruz. Gerçekten yakın zamana kadar asla tahayyül edemeyeceğimiz bir atmosfere girdi dünya. Şimdilik 300 bin cana malolduğu açıklandı. Dünyada aynı sürede gerçekleşen 18 milyon ölümün sebepleri arasında ancak yüzde 1,7 si kadar yer almasına rağmen dünyayı tümüyle bloke etmesi sanırım bu günleri yaşayanlar için en çarpıcı hatıralar olarak hafızalarda yerini alacaktır.

KORONA KAPİTALİZMİ SORGULATIYOR 
Koronanın yaydığı can korkusu insanları çok yönlü arayışa sevk ediyor. 
Dünya egemeni kapitalizm her seviyede eleştirilmeye başlandı. 
Üstelik pandemi henüz yayılma döneminde ve önümüzdeki aylarda ne yöne evrileceğini tam olarak kimse tahmin edemiyor. 
Şüphesiz bu salgın da bilim adamlarının emekleriyle sona erecek ama dünya aynı dünya olmayacak. Buna ben de katılıyorum. 
Küresel kapitalist sistem girdiği her krizde tüm enerjisini ve ülkelerin maddi birikimini sistemin devamı için, yani büyük şirketlerin ve bankaların kurtarılması için seferber ederken bu dünyanın aslında kimlerin emeği ile ayakta durduğunu hep gözardı etmiştir. 
Bu defa durum biraz farklı gelişti. Asıl başroldekinin para ile işi yok. Çünkü o bir virüs. Hatır gönül, zengin fakir tanımadan bulduğu her boşluktan dalıyor insan organizmasına. 
Onun tek amacı varlığını sürdürmek. 
O nedenle kendine uygun bünyelerde konaklaya konaklaya seyahatine devam etme niyetinde, ta ki insan bünyesinin ona karşı bağışıklığını geliştirip eşitliği sağlamasına dek.
Doğrusu Covit-19 denen ölümcül canlının, cansız ve soyut bir kavramdan ibaret olan kapitalist sistemin yanında ne kadar masum kaldığını biraz düşünen her insan rahatlıkla görebilir bence. Dikkat ediyor musunuz ülkelerin korona karşısındaki duruşları ne kadar sahte? 
Hepsi de başlangıçta verileri ve gerçeği nasıl da gizlemeye çalıştılar ve hâlâ şeffaf değiller. 
Sadece otoriter yönetimler değil, imrendiğimiz batılılar da aynı. 
İsveç bile farklı değil, Japonya, İngiltere ve daha bir çoğu... 
Belki Almanya ve Merkel hükümeti halkına karşı daha saygılı ve dürüst sanıyorum. 
Sonuçta batı medeniyeti bizim de ulaşmaya çalıştığımız seviyeyi temsil ediyor.
O nedenle sorumsuzca kaldırıp atmak benim haddim değil elbette ama bir yandan da kurdukları ve yaşattıkları sistemin sertçe sorgulanması gerektiğinden eminim.
*
KORONADAN SONRA NELER OLACAK?
Şimdi herkes “koronadan sonra hiçbir şey aynı kalmayacak” diyor. 
Bence de aynı kalmamalı zaten. 
Belki de bu eli sopalı virüs insanoğlunu son bir kez uyarmak için zuhur etmiş de olabilir. 
Umarım öyledir. 
Bir yanda her gün 30 bin insan sadece açlıktan ölürken, aynı kaderi paylaşan 850 milyon aç insan umutsuz bir şekilde yalnızca yaşama içgüdüsü sayesinde sırasını bekliyor.
Buna karşılık aşırı beslenme sonucunda obeziteyle mücadele eden 750 milyon insan var bu gezegende. 
Her iki grup da aynı sistemin mağdurları aslında. İlk grup kapitalizmin acımasız yönünü gösterirken, ikinci grupta bulunanlar da bu sistemin envai çeşit illüzyonla insanların gözünü boyayarak yaşamı nasıl sağlıksız bir hale getirdiğinin en net kanıtıdır. 
Peki, bu acımasız düzeni sürdüren dünya egemenleri nasıl bu kadar rahatlıkla ayakta durabiliyor? 
Yanıt basit. 
Bu ahlaksız sistemin en yaygın destekçileri olan dünyanın aç gözlü orta sınıf kesimleri ile inançlı yoksulların paradoksal birlikteliği sayesinde. 
İnsanlığın mutlak surette bu yok edici sistemde radikal değişiklikler yapmak ya da başka bir yol bulmak mecburiyeti vardır. 
Bu yönde çaba sarf eden düşünce adamları ile uyarılarda bulunan büyük şirket sahipleri hızla  çoğalmaktadır. 
Çünkü mevcut sistem sadece en büyüklere yaramakta, bütün varlıklar piramitin tepesindeki birkaç dev şirketin elinde toplanmaktadır. Piramitin altlarına indikçe, çalışanlar, esnaf, tüccar, tarımcı, sanayici... 
Kim varsa bunların tamamı en üsttekilere kaynak aktarmak için birer gönüllü köle rolünü çaresizce üstlenmek durumunda kalıyorlar. 
Aralarındaki fark kapitalizmin önlerine attığı yemden kapmayı umdukları parçanın büyüklüğü ile orantılı. 
Böylece kendilerini de enine boyuna kullanan sisteme şuursuzca sahip çıkıyor ve adaletsizliğin en sadık destekçileri oluyorlar.
İşte bunun için değişmesi gerekli bu sistemin ve korona bu değişim fırsatını önümüze getiriyor.
 *
NASIL DEĞİŞECEK? 
Birincisi, sermayenin ve maddi varlıkların belli yerlerde temerküzünün önlenmesi, yani belli bir büyüklükten sonrasının bir şekilde kamuya maledilmesi. 
Bunun yollarını bulmak zor değil.
İkinci olarak miras hukukundaki düzenlemelerle servetlerin belirlenecek bir üst sınırda tutulması. 
Bu dediğim sınırlar tabiki öyle 3-5 dairesi olanla bankada biraz birikim yapanlarla ilgili değil. 
Çok daha yüksek rakamlardan bahsediyorum. 
Düşünebiliyor musunuz şu anda dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi geriye kalan yüzde 99’un servetinin toplamına sahip. Yani şimdiden dünyanın yarısına el koymuş durumdalar ve bu eşitsizlik gittikçe daha da artıyor. 
Bu gidişle, bir süre sonra dünyanın tüm maddi varlığı bir kaç kişinin eline geçebilir. 
Küresel canavarları dizginlemek hayal ötesi zor evet, ama dünyanın başka çaresi de yok bence. Çünkü bunlar yeryüzünün tamamına el koyarken canlı yaşamını imkansız hale getirecek olan iklim krizlerini de yaratıyorlar. 
Aşırı sanayileşme ve kentleşmenin sonucunda dünya adeta gaz odasına tıkılmış gibi olacak, eğer bu gidiş durdurulmazsa. 
Bu duruma seyirci kaldığımız sürece, bugün kendini kurtardığını zannedenlerimiz de dahil olmak üzere, torunlarımızı maalesef tepedeki o birkaç despotun kölesi olmaya mahkum edeceğiz.
Sonuç olarak Korona tüm kötülüğünün yanında, belki de insanoğlunu durup düşünmeye sevk ederek tarihi bir ders veriyor ve kapitalizmin yarattığı her krizde kullandığı farklı maskeleri de bir bir düşürüyor gerçekten.

Editör: TE Bilişim