Gurt yiyeceseler, galan yete! Deyoz deyoz emme anlatamayyoz biz kimiz madem bilmiyola, bişeycükle demeyon onlara, okuyuversinle gari…

Dilden dile dolaşır; Kim demiş? Ne zaman demiş? Niye demiş? pek çok rivayet var. Ama bilenler bilir, Zonguldak’ın yerlisine bizim buralarda ‘Kıvırcık’ denir. Rivayet dediğim gibi muhtelif, hatta işi Atatürk’e bağlayanı bile var. Sözüm ona Atatürk bir gün Zonguldak’a gelir, etrafı dolaşırken sağda solda ağaç altlarında kıvrılıp kıvrılıp yatanları görünce, “Kim bunlar böyle, kıvrılıp kıvrılıp yatmışlar?” der. Sonrasında dilden dile dolaşan ‘Kıvırcık’ tabiri sözüm ona buradan çıkar... Atatürk’ün Zonguldak ziyareti essah da, gerisi uydurma… Bunu ciddiye alıp üzerine konuşmaya bile gerek yok bence...

Peki o zaman, nereden geliyor bu tabir? Biraz araştırınca başka şeyler çıkıyor insanın karşısına. Bazıları oldukça ilginç! Şayet Zonguldaklıysanız bir de bu hikayeyi dinleyin bakalım, kimmiş bu “Kıvırcık”lar?

Bilindiği gibi Büyük Selçuklu Devleti yıkılıp, parçalandıktan sonra pek çok beylik ortaya çıktı. Osmanlı Beyliği en batıda olan beylikti ve yabancılara, Rum’lara komşuydu. Kurulduğunda nüfusu ancak 300.000 kadar olan bu küçük beylik, zamanla çok büyüdü, güçlendi! Rumlarla kız alışverişinde bulunup onlarla akraba oldu. Sonrasında Anadolu’ya yayılmış olan diğer Türk Beylikleri’ni birer birer ortadan kaldırıp, topraklarını kendine kattı!

Bu beyliklerden biri de Karamanoğulları'dır. Osmanlılar Türk kimliğini ve kültürünü sonuna kadar yaşayıp yaşatan bu beyliği II. Mehmet zamanında ortadan kaldırdılar. Bir arada kalmasınlar, birleşip yeniden başkaldırmasınlar diye de halkını Balkanlar'a ve Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağıttılar. İşte Batı Karadeniz’e, şimdiki Zonguldak’ın bulunduğu bölgeye de dağılan Karamanoğulları Beyliği’nden sürülen halkın bir bölümü yerleştirildi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun sürekli toprak kaybettiği gerileme döneminde; Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya veya Kosova gibi Avrupa topraklarında bulunan Türkler tekrar Anadolu ve Trakya'ya getirildiler, göçe zorlandılar. Fetih zamanı o bölgeler alındıktan sonra oralara ilk giden atalarının torunları olan bu göçmenlere ''Evlad-ı Fatihan'' denilmektedir. Avrupa’ya yerleşen ilk Türkler’dir bunlar ama gerileme döneminde ana yurta göçe zorlanmışlardır. İşte bu Evlad-ı Fatihan’ın önemli bir kısmı da Zonguldak topraklarına yerleştirilmiştir. Dolayısıyla daha önce gelen Karamanoğulları’nın yerleştiği bölgeye bir de bu göçmen Türkler gelmiş ve kaynaşmışlardır. O nedenledir ki Bartın bölgesi, Çaycuma bölgesi köyleri Balkan köylerine benzer. Dilde de pek çok ortak özellik bulunmaktadır.

Yine rivayet o ki, dağılan Karamanoğulları Beyliği’nin buralara sürülen boyu, Kıvırcık Boyu’dur. Bu nedenledir ki, özellikle kömürün bulunması ile birlikte çok göç alan bölgede Lazı, Kürdü, Arnavutu, Rumu çoğalınca yerli halkı bu gelenlerden ayırmak için, nasıl Laz İsmail, Kürt İdris denir ise, Kıvırcık Osman denmeye başlanmıştır. İsimlerin önüne “Kıvırcık” lakabı konmaya başlanmıştır. Zaman içinde bu yerleşip, bölge insanını anlatan bir tabire dönmüştür. Bazı ciddi tarihçilere göre “Kıvırcık” denilen Zonguldak yerlilerinin kısa hikayesi budur.

Başka kaynaklarda ise bölgede yaşayan Çobanoğulları Beyliği’nden bahsedilir. Oğuzlar’ın Kayı Boyu’ndan gelen bu beylik ve sonrasında kurulan Candaroğulları Beylikler’i bölgenin yerli nüfusunu oluşturmuştur. Oğuz, Türkmen ve Kıpçak unsurlar bölgeye hakimdir.

Yani demem o ki, hakiki Türk soyundan gelmektedir Zonguldak’ın yerlisi. Bir dönem Osmanlı’nın diş geçiremediği, boyun eğdiremediği Karamanoğulları’na dayanır kökeni. Şimdi düşününce belki de bu kentin dik duruşu ondandır. Ondandır kafası atınca yollara düşmesi. Armut dibine düşecek tabii, başka nası olcekti!

Kentin tarihi ve kökeni üzerine çok araştırma yok maalesef, ulaşılacak kaynaklar sınırlı. Mutlaka benden çok daha doğrusunu, iyisini bilen çıkar. Hele bir yazıverin de şu yalan yanlış bilgiler ile kaybolmayalım kendi köklerimizde...

Ağaçın altına kıvrılıp yatmışız da... Hadi canım sen de!

Konudan konuya atlıyorum ama, gündeme denk geldi aklımdayken yazayım bari dedim. Bir kentin hafızasıdır dili aslında; yöreden yöreye değişmesi de bundandır. Yaşanmışlıklar, tecrübeler siner dile ve kuşaklar boyu aktarılırken dil nefes alır, adeta büyür gelişir. Bizim buraların da ne güzel deyişleri, atasözleri vardır. Bilen bilir…

Hani eskiden Levent Kırca’nın efsane programı “Olacak O Kadar Televizyonu” vardı. Bilmem hatırlar mısınız? Grup Gündoğarken’in yorumuyla dinlediğimiz jenerik müziği kulağınızda mıdır hala?

“Niyetimiz kimseyi kırmak değildir
Şuradakini buraya koymak değildir
Arada bir zülfüyâre dokunduk
Tam yerine rast geldi manzara koyduk” 

İşte tam da yerine denk geldi, bizim buraların bir atasözü ile devam edeyim. Nerden geldiyse aklıma!

“İyi oğul katar yer, kötü oğul satar yer.”

Tam yerine rast geldi manzara koyduk…  

Tabi arkasına İbrahim Behçet Kalaycı şiiri yakışır bunun.
Çünkü bizim has oğullarımız bu şiirde anlatılır.
Satan bizden değildir!

TÜRKÜSÜZ KENT

Yarım aylı gecesine bir Urfa türküsü
Elerken yoğun bir üzünçü
Türküsüz kent olmanın acısını duyarak
Gecelerde kahrolur Zonguldak

Bir yaradır kanar yüz yıldan eskil
Uzunmehmet çarmıhta İsa gibidir
Bir ikilemdir sevgiden anıt, kinden tuzak
Gururla utancı birlikte yaşar Zonguldak

Soluyan iri kömürler gibi çıkarak dışarı
Bir başka dünyadan gelmişçesine
Yüzleri gecelerce kara içleri apak
Has oğullar veren bir kovandır Zonguldak

Nice koç yiğitini salarak
Eksili karanlıklara günde üç kez
Hades'ten mi ferman olunmuştur bilinmez
Koç değil hala oğul kurban eder Zonguldak

Defneler sarı çiçek açanda
Erguvanlar dağ dağ kızaranda
Gün batımına Rüzgarlı'dan bak
Bir kanlı sevdayı yaşar Zonguldak

Uskurlarında köpüklü bir kaynaşma
Sirenlerinde çığlıkları egzotik kuşların
Gemiler gider karanlık sularda kayarak
Her akşam yeni bir üzüncü yaşar Zonguldak

Bir kozlu çatanası vardı, battı
Kaptanı Hopa'lı Mustafa Kaptan'dı
Orta Kapuz anıları artık ne kadar uzak
Sularında o eski tat kalmamış Zonguldak

Durgun sularında limanın bir karabatak
Çeker sizi düşsü dünyasına
Ufkunuzda yeni bir perde açılarak
Sisler içinde canlanır eski Zonguldak

Bir sihirli tastaki sudur artık liman
Baktıkça görürsünüz sevgili ölüleri
Bulunmaz hazdır onlarla yaşamak
Anılar kentidir artık Zonguldak

Rüştü, Muzaffer, Necatigil, şair dostlar
Uzak baharların solgun gülleri
Kolay değil yaşamak Balkaya Saatleri’ni anarak
Seni zehirli bir çiçek gibi kokluyorum Zonguldak…

Zehrini sevdiğim!
Kendinize de, kentinize de iyi bakın… Sevgiyle