Zonguldak 1980’lere kadar İstanbul’da bile bulunmayan imkanlara sahip Türkiye’nin Paris’i olarak adlandırılan bir kent olarak adlandırılırken, bugün yaşam standartları en düşük kentlerden biri haline gelmiş durumdadır. Peki bu nasıl gerçekleşti. Pek çok kişi bu konuda devletin Zonguldak’a vefasızlık yaptığı görüşündedir. Acaba durum gerçekten öyle mi? Bilimsel bir bakış açısıyla elimizdeki verileri gözden geçirerek buna bir karar verelim.
*
Zonguldak 1924 yılında il statüsüne yükselti. Hemen aynı yıl Yüksek Maden Mektebi adıyla Yükseköğretimle tanıştı. Devlet Zonguldak’ta devasa bir kömür işletmesi kurarken bir yandan parklar, bahçeler, sosyal tesisler, spor sahaları, modern plajlar, bahçe içerisinde planlı sosyal konutlar kurarken yaşanabilir bir kent oluşturmaya gayret etti. Bu da yetmedi, ülkenin en büyük iki demir-çelik fabrikasını, Çatalağzı Termik Santrali'ni kağıt, tuğla fabrikalarını kurdu. Ülkenin en önemli sanayi tesisleri buradaydı. Kimsenin yolu yokken karayolu yaptı. İlk demiryolu bağlanan illerden biri Zonguldak’tı.
İlk önce İstanbul Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi sonra Zonguldak Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi ve Hacettepe Mühendislik Fakültesi adıyla ile Yüksekögretimi olan nadir illerden biri oldu.
*
1980’lere gelindiğinde yeni bir ekonomik sisteme geçildi. Devlet üretimden çekilmeye başladı. Kentlerde yerel yönetimler daha güçlü hale geldi. Ancak Zonguldak insanı bu dönüşüme maalesef ayak uyduramadı. Ticaret, ERDEMİR veya TTK çalışanlarına fahiş fiyatla yapılan al-sat ekonomisinden üretim ekonomisine geçemedi. Çelik yanı başımızda üretilirken, onu büküp beyaz eşya yapmayı beceremedik, tüm ülke bizim ormanlarımızdan keresteyi işlerken kayda değer bir orman endüstrisi oluşturamadık.
*
Peki yerel yönetimlerimiz ne yaptı? İlk iş 1970’lerde hazırlanmış planlı kentleşmenin ilk örneklerinden biri olan dönemin Belediye Başkanı Hüseyin Öztek tarafından hazırlatılmış Metropolitan Nazım İmar Planı'nı rafa kaldırdık. Yeşil alanları imara açtık. Plan notlarında yapılan ayak oyunlarıyla kat adetlerini artırdıkça artırdık. Tarihi binaları yerle bir ettik. Park-bahçeleri tarumar ettik. Bahçelievler'in kendi gitti adı kaldı. Şehre nefes aldıracak turizm potansiyel alanlara birileri istedi diye deniz manzaralı kamu binaları diktik. Şehri sıkış tepiş daracık alanlara mahkum ettik. Dağı taşı beton yaptık. Binalar arasında gidecek yol kalmayınca kaldırımları kaldırdık. Bir tane örnek park-bahçe, dinlenme alanı yapamadık. Bırakın plajları değerlendirmeyi mevcutlarını bile mezbeleye çevirdik. Orman kentinde bir Orman konaklama tesisi bile kuramadık. Zeugma'ya eşdeğer mozaikler bulundu turizme kazandırmak bir kenara üstünü toprakla örtmeyi tercih ettik. Şehir çirkinleştikçe göç vermeye, göç verdikçe küçülmeye başladı. Küçülen kentin ülke ekonomisindeki etkisi de devlet nezdindeki önemi de azalmaya başladı. Tabii yatırımlar da önemi artan başka bölgelere kaymaya başladı.
*
Tüm bunlara rağmen, devletin doğalgaz programına aldığı ilk illerden biri olduk. Kömür memleketinde doğalgaz mı olur dedik, Bakan Veysel Atasoy’u hain ilan edip 20 sene yatırımı geciktirip kurum soluduk. Devlet size kömüre alternatif yeni yatırımlar yapalım dedi, biz olmaz burda kömür var termik santral istedik, onlarda bolca verdi. Yeni eğitim kurumları, yeni yatırımcılar gelmek istedi, olmaz bizim işlerimiz aksar dedik, ayak oyunlarıyla yer tahsis ettirmedik. Yeni hastane yapalım dediler, yemedik içmedik yerini değiştirttik ek binaya razı geldik. Havaalanı herkesten önce biz nereyi gösterdiysek oraya yapıldı, kullanamadık. Limanımıza 3 adet Ro-Ro gelirken lojistiğini sağlayamadığımız için ikisi gitti, biri de yakında gider. Buna rağmen devlet Çaycuma’da ve Ereğli'de organize sanayi kurdu ki bir arada sayısız fabrika faaliyettedir kimse bilmez (Bakınız http://www.zeosb.org.tr/uretimdeki-firmalar ve https://www.cayorsan.org.tr/uretimdeki-firmalar_42.html). Bunlardan biri de borsanın önemli hisselerinden biri olan Gersan’dır. Kısacası Zonguldak hala daha Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarına ev sahipliği yapmaktadır. Soruyorum sizlere! Doğu Karadeniz’de hangi ilde bizdeki kadar sanayi kuruluşu var. Doğu Karadeniz’in hala demiryolu ulaşımı yoktur. Tek artıları yakın zamanda yapılan Karadeniz otoyoludur.
*
Değerli dostlar üzgünüm ama söylemek zorundayım, kentimizi bu duruma düşüren 40 yıllık yerel yönetim başarısızlığıdır. Belediyelerimizin her biri devasa borçları nedeniyle hizmet veremez duruma gelmiş. Peki arıtma tesisi dışında hangi büyük projeyi hayata geçirebilmişler acaba. Kaldırım sök kaldırım yap. Yazık değil mi harcanan bu kadar paraya? Bakınız 1980’lerde bu serüvene bizden çok daha geride başlayan Eskişehir, planlı bir kentleşmeyle hem üniversite, hem sanayi hem de bir turizm kenti haline dönüştü. Kimse Eskişehir’in bizden daha fazla devlet yatırımı aldığını iddia edemez. Onlarınki bir yerel yönetim başarısıydı. Bizse küçük çıkarlar uğruna güzeller güzeli kentimizi, herkesin her aklına geleni hayata geçirdiği plansız çarpık kentleşmeye mahkum ettik. Herkes şehrine hafif raylı sistem kurarken, biz var olan raylara bir vagon koymayı beceremedik de sökmeye kalktık. Ortak aklı yürütemedik, kent bilminden faydalanamadık. Hep ben bilirim, benden başkası bilemez dedik. Kent için bir kalkınma planı, nazım imar planı, ulaşım master planı hazırlayamadık. Sivil toplum örgütlerimiz de bu süreçte eleştiriden öteye içi dolu bir proje geliştiremedi. Kent konseyi ortak akıl için çok uygun bir platformken onu bile bilinen nedenlerden işletemedik. Birlik olamadık, herkes kafasına göre takıldı, Ankara’ya giden herkes farklı telden çaldı, Ankara’nın kafası karıştı. Eğer biz bu şehri kendi ellerimizle küçültmeseydik, yollarımız çoktan biter, diğer yatırımlar da gelmiş olurdu.
*
Tüm bunlara rağmen durmadan konuşup her şeyi devletten bekliyoruz. Devlet Zonguldak’a borçluymuş. Borçluysa bu kentin zamanında yükünü çeken dedemize, babamıza, anamıza borçlu… Onlar bu dünyadan çoktan göçtü gitti. Bugün yaşayanlardansa maden ocağında gerçekten kazma sallayana borçlu, ocağa lambasını gönderip sokakta gezene değil. Mirasyedilik yapmayalım lütfen. Devlet yıllar önce gelmiş ve burada bir ateş yakmış. Bizse başına oturmuş ısınıyoruz. Ama aklımıza ne ateşi körüklemek ne de yeni odun atmak geliyor. İstiyoruz ki onu da devlet yapsın. Böyle yaparsak o ateş sonsuza kadar sönecek farkında değiliz. Eğer bir üniversite kenti, bir sanayi kenti, bir turizm kenti olmak istiyorsak önce kenti yaşanabilir kılmamız gerek. Aksi takdirde hiçbirisi olamayız.
*
Bu arada şehirde güzel şeylerde olmuyor değil hani. Daha konuşmak için çok erken ama ümit ediyorum ki Dere Islah Projesi ve Liman Düzenleme Projesi şehre önem getirecek gibi görünüyor. Ama yeterli değil çarpık kentleşmeye son verilip şehir dokusunun estetik bir görünüme kazandırılması gerekir. Aksi takdirde diğer şehirlerle aramızdaki fark açılmaya devam eder. Kalın sağlıcakla…