Zonguldak'ın geleneksel ahşap evlerine en güzel örnek oluşturan, günümüzde halan ayakta kalan bu ev; Gökçebey Veyisoğlu Köyü'ndedir.

Bu evin yapılış yılı 1900'lü yılların başlarında olduğu tahmin ediliyor.

Eski Muhtar Mustafa Türkyılmaz isimli şahsın, 95 yıl önce yaptırmış olduğu bu ev için ; Veyisoğlu Köyü Derneği Başkanı ve CHP Gökçebey İlçe Başkanı Ali Rıza Yılmaztürk tarafından "Müze Ev" yapımı için BAKKA'ya(Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı) başvurulmuş. Vali Bey inceleme yapmış, cevap beklenmekteymiş.

Bu evin gelecek nesillere saklanması ve sergilenmesi için korumu altına alınması ve güçlendirme çalışması yapılması çok önemli.

Bu köy aynı zamanda benim de baba köyüm. Böyle evlerde oturan babaannemi yıllarca ziyaret etmiş biri olarak bu evleri gördüğümde Zonguldaklı olduğumu bir kez daha hissederim. Hatırlarım demiyorum, "hissederim " diyorum. Hissetmek hatırlamaktan çok daha derinlerde bir şey.

Bu evlerin altı ahırdır , eve ahırdan çıkılır. Samanlık kokusu içinde gürezler (hindi) gugulaşır. Ahşap gıcırtısı arasında çıktığın merdivenler esner. Evin tabanında (döşemesi) iki parmak aralıklar vardır. Alttaki ahırları o delikten görebilirsin. Kışın ne hikmetse o açıklıklara rağmen evin içi pek soğuk olmazdı. Dört kareli pencereleri yarıya kadar , yukarı doğru açılırdı. Bir kanca ile tutturulurdu.

Bugün lüks evlerde yapılan şömine, evin bir köşesinde “barbekü” tarzında ocak vardı. Evin duvarlarında genelde mısır koçanları asılı olurdu. Yemekler bu ocakta, üç ayaklı demirden yapılmış, odunların üstüne konan ızgaranın üstünde pişirilirdi. Kenarına “hemen közün yanında“ kaynayan, artık isten simsiyah olmuş çaydanlık olurdu. O çayın tadı bambaşkaydı.

Bizim en büyük zevklerimizden biri, bu köze patates, mısır batırmak oluyordu.

Evin diğer tarafları karanlık olduğu için, ocak başında oturmak kaçınılmazdı. Ailenin toplanma alanıydı.

Bu ocağın başında sohbetler genelde; etraf, konu komşudan konuşulurdu.

İnsanlardan bahsedilirken “Yakupgilin Ahmet, Erçep kızın Nefse” diye bahsedilirdi.

Zonguldak şivesini sadece köye geldiğimde duyuyordum. Gerçi, o zamanlar pek anlamıyorduk ama babaannem geçen seneye “bıldır”, dereye “aklan“ derdi.

Evin değişik bir kokusu vardı. İçinde yaşayanlar bunu kanıksamış olsa da, bizim gibi dışardan gelenler için pek alışılmış değildi.

Bu işte köy kokusudur.

Evin eyvanında kangal köpeğinden küçük olan Çoban köpekleri bağlıdır. İnsan gördüğü zaman havlamaya başlar. Böylelikle eve birinin yaklaştığını anlarsın. Bu köpekler geceleri köye çakalların inmesini de önler.

Veyisoğlu Köyü Derneği şimdilik evi ayakta tutmaya çalışıyor. Bizim için çok değerli ve vefalı bir başvuru.

Umarım başvuruları devletin kurumları tarafından karşılık bulur.

Geldiğimiz yeri unutmamak açısından önemli.

Editör: TE Bilişim